
YEMEK kültürü, tarihin hemen her döneminde değişim sürecinin içerisinde yer almış bir olgudur. İnsanlığın ilk dönemlerinden bu yana gerek hayvancılık, gerekse tarımsal faaliyetlerdeki gelişmeler birçok fenomen gibi yemek kültürünü de günden güne etkilemiştir.
Özellikle ticaret, keşifler, savaş ve göç gibi unsurların meydana getirdiği toplumlar arası etkileşimle birlikte bu değişim süreçleri kaçınılmaz olmuştur.
Değişim süreçlerinin önemli ayaklarından birini uluslararası ticaretin yaygınlaşmasının oluşturduğunu ifade etmek mümkündür. Bugün farklı iklimlere özgü tarım ürünlerinin dünya çapında market raflarında yer bulması ve dolayısıyla yerel sofralarla buluşmasında ticari koşulların iyileşmesinin payı büyüktür.
Günümüzde artık birçok tüketici dünyanın çeşitli bölgelerinden gelen birçok ürüne kolaylıkla ulaşabilmektedir. Yine ticaretin gelişimiyle birlikte tarım ürünlerindeki mevsimsellik de geçerliliğini yitirmiş görünmektedir. Buna göre yerel mutfaklarda herhangi bir meyve ya da sebzenin kullanımı için belli bir dönemi bekleme zorunluluğu ortadan kalkmış durumdadır.
Bu küçük örnekler uluslararası çaptaki etkileşimin olumlu tarafları arasında yer alır. Ancak söz konusu etkileşimlerin olumsuz olarak değerlendirilebilecek bazı dönüşümlere neden olduğunu da belirtmek gerekir.
Uluslararası etkileşimler perspektifinde yemek kültürü incelendiğinde bir yönüyle olumsuz olarak ifade edilebilecek unsurların başında yerel mutfakların giderek küresel bir benzeşmeye maruz kalması gelir. Gıdanın küreselleşmesi olarak da adlandırılan bu durum bir yandan yerel mutfaklar için çeşitliliğin artması ve dünyaca bilinirlik gibi gelişmelerin önünü açarken diğer yandan yıkıcı bir küresel rekabeti de beraberinde getirir. Bu bağlamda yöresel lezzetlerin yerini giderek dünya çapında yaygınlaşan bir yemek kültürüne bıraktığını söylemek mümkündür ki o da genel ifadesiyle “fastfood” olarak bilinen hızlı yemek kültürüdür.
Hızlı yemek kültürü, küreselleşme olgusunun gıda boyutunu yansıtan bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Bu konuya geçmeden önce küreselleşme kavramına kısaca değinmekte fayda vardır. Bilindiği üzere 1960’lı yıllar itibariyle literatüre giren “global village” (küresel köy) ifadesiyle birlikte dikkat çeken küreselleşme bugün dünya çapında bir değişim ve dönüşüm sürecinin anahtar kavramı olmuştur.[i] Tanımsal olarak bakıldığında küreselleşme “ekonomik, politik ve sosyal ilişkilerin zaman ve mekânda genişlemesi” olarak tanımlanabilir.[ii]
Bir diğer tanımda ise “yerkürenin farklı bölgelerinde yaşayan insan, toplum ve devletler arasındaki iletişim ve etkileşim derecesinin “karşılıklı bağımlılık” kavramı çerçevesinde giderek artması” olarak ifade edilir.[iii]
Bu tanımlardan yola çıkarak küreselleşmenin yalnızca ekonomiyle sınırlı olmayıp aynı zamanda sosyal, kültürel ve siyasi yönüyle de öne çıkan çok boyutlu bir kavram olduğu görülmektedir.
Dünden bugüne yayılma hızı ve boyutunu giderek artıran küreselleşme olgusunun kültürler üzerinde oluşturduğu dönüşüm oldukça önemlidir. “Kültürel küreselleşme” adı altında kavramsallaşan fenomen tüm dünya toplumlarının birbirine benzeyerek belli bir küresel kültürü var etmeye, yaşatmaya ve ilerletmeye odaklanmasıyla dikkat çekicidir. Bu doğrultuda gerçekleşen küresel ve yerel etkileşimlerin bir yandan küresel homojenleşmeyi artırırken diğer yandan melez kültürlerin ortaya çıkmasına ve zaman içerisinde pekişmesine neden olduğu görülür.
Yukarıda bahsedildiği üzere küreselleşme birçok alanda olduğu gibi yemek kültürü üzerinde de etkili bir olgudur. Hatta yemek kültürünü küreselleşmenin beslendiği önemli alanlardan biri olarak ifade etmek yanlış olmayacaktır. Bunu destekleyen bir görüşe göre küreselleşme sürecinde gıda merkezi bir rol üstlenmektedir. Bunun yanı sıra modern bir dünyanın ancak belirli yiyeceklerin tüketilmesi ve belli üretim politikalarının benimsenmesine bağlı olduğu belirtilmekte ve bu düşünce beraberinde küresel yemek ve gıda konusunda iki önemli aktörü ön plana çıkarmaktadır ki bu aktörler: dünya için gıda üreten çiftçi ve dünyanın ürettiği gıdayı yiyen tüketicidir.[iv]
Küreselleşme sürecinin yemek kültürü üzerindeki en dikkat çekici etkisinin hızlı yemek kültürünün giderek yayılmasındaki tetikleyici rolü olduğu kolaylıkla söylenebilir. Bu bağlamda özellikle McDonaldlaşma[v] olarak da kavramsallaştırılan bu kültür bugün oldukça geniş bir ağa ulaşmıştır. McDonaldlaşma hızlı yemek kültürünün dünya çapında yayılmasında aracılık eden süreci tanımlayan bir ifadedir. Çeşitli siyâsî, sosyal ve ekonomik gelişmelere ek olarak 1950’li yıllarda ABD’li bir girişimci olan Ray Kroc’un bayilikler aracılığıyla ulusal ve uluslararası düzeyde McDonald’s zincirini oluşturması, sürecin başlangıcını oluşturur.
Zaman içerisinde McDonald’s lisans sistemine benzer bir sistemi Coca-Cola, Burger King, Wendy’s, Hardee’s, Kentucky Fried Chicken ve Taco-Bell gibi markaların izlemesiyle fastfood zincirlerinin önemli ölçüde dünyaya yayıldığı görülmektedir.[vi]
Peki, McDonald’s gibi diğer fastfood zincirleri nasıl bu kadar başarılı oldu?
Bu konuda Ritzer’in çalışması oldukça aydınlatıcıdır. Ritzer (2016) çalışmasında, McDonald’s şirketinin başarısında dört önemli ilkenin varlığından bahseder. Bu ilkeler “verimlilik, hesaplanabilirlik, öngörülebilirlik ve denetim”dir. Kurulan sistemde “burger”ler bir montaj hattında dizilir ve müşteriye sunulur. Gerek müşteri, gerekse çalışan için önceden tasarlanmış bu süreç verimliliği artırmaktadır. Diğer yandan, satılan ürünlerde porsiyon, maliyet ve hızlı teslimat gibi hemen her şeyde bir ölçü bulunur. Özellikle zaman tasarrufu noktasında müşterilere bir avantaj sunmayı hedefler. Yine, kurulan sistemde dünyanın her yerinde ve her zaman aynı ürün, aynı hizmet garantisi ile öngörülebilirlik sağlanır. Son olarak denetim ilkesiyle müşterilerin sıra beklemesi, sınırlı menülerden faydalanması ve hızlı bir şekilde mekânı terk etmesi gibi unsurlara odaklanır.
Sayılan tüm bu ilkeler bu yeni yemek tarzının hızlı yaşam kültürüyle bağlantılı olarak dünya çapında geçerlilik kazanmasında etkili olmuştur.
Günün sonunda hızlı yemek sektörü, 2023 yılı itibariyle küresel çapta 429,22 milyar dolarlık bir hacme ulaşmış durumdadır. Bu rakamın 2024 yılının sonunda 444,56 milyar dolar olacağı öngörülmektedir. 2032’ye kadar ise 932,53 milyar dolara çıkması ve tahmin dönemi boyunca yüzde 9,70'lik bir bileşik yıllık büyüme oranı sergilemesi beklenmektedir. Söz konusu pazarın büyümesinde, temel olarak satış noktalarındaki artış ve çevrimiçi yemek teslimatına yönelik artan talep ve ek olarak artan çalışan nüfusun payı büyüktür.[vii]
Sonuç olarak hızlı yemek kültürünün, sektörün ulaştığı pazar büyüklüğü de göz önünde tutulduğunda günümüz gıda tüketimini önemli ölçüde yönlendirdiğini söylemek mümkündür. Kısa sürede hazırlanan, hızlı ve kolay yemeye dayalı, ticarî amaçla üretilen ve satılan, nispeten ucuz olarak ifade edilen hızlı yemek ürünleri bugün insan sağlığı açısından olumsuz etkileri (obezite, kalp-damar hastalıkları, yüksek kolesterol vesaire) bilinse dahi günlük pratiklerde tercih edilmektedir. Bu noktada küresel paradigmanın da etkisiyle dünya çapında yaygınlaşan hızlı yemek kültürü karşısında gerek insan sağlığı, gerekse kültürel dinamiklerin sürdürülebilirliği açısından yerel mutfakların desteklenmesi büyük önem taşımaktadır.
[i] McLuhan, M. (2001). Global Köy. İstanbul: Scala Yayıncılık.
[ii] https://www.britannica.com.
[iii] https://www.mfa.gov.tr/data/Kutuphane/yayinlar/EkonomikSorunlarDergisi/sayi32/firatbayar.pdf
[iv] Lynne, P. (2006). Food and Globalization, Annual Review of Anthropology, 35: 37-57.
[v] Ritzer, G. (2016). Toplumun McDonaldlaştırılması: Çağdaş Toplum Yaşamının Değişen Karakteri Üzerine Bir İnceleme, Çev. Akın Emre Pilgir, 4. Baskı, İstanbul, Ayrıntı Yayınları.
[vi] Grefe, C. (1994), Hamburger Çağı, Çev. Ogün Duman, İstanbul, İletişim Yayınları.