Hizbullah’tan HÜDA-PAR’a

HÜDA-PAR, ortaya çıktıktan sonra Hizbullah’ın terör eylemlerini savunmamıştır. Kendisini “Hizbullah’ın partisi, devamı ya da takipçisi gibi açıklamamıştır”. Zaten Hizbullah eylemleri içinde olanlar ya tutuklanmış ya da yurt dışına kaçmışlardır. Bundan dolayı HÜDA-PAR’ı Hizbullah’ın yapıp ettiklerinin doğrudan sorumlu olduğu tezi oldukça zayıftır.

BİR halk ayaklanması ile İran’da 11 Şubat 1979’da iktidarı ele geçiren Humeyni, kendi taraftarlarını konuşmalarında sıkça “Hizbullah/Müstazaf” diye nitelendirmiştir. Aslında “Hizbullah” deyimi Kur’ân’da (Mücadele, 22; Enfâl, 26) yer almıştır. İlgili ayetlerde “Hizbullah” ve “müstazaf” deyimleri müminlerin bir sıfatı olarak anılmıştır. Belki bunun bir uzantısı olarak zaman içinde hizbullah/müstazaf deyimleri daha çok kullanılır hâle gelmiştir.

İran Şahının çabaları ve desteği sonunda Lübnan’daki Şiilerin kurduğu Emel örgütü, yeni İran hükümetinin girişimleri sonunda “Hizbullah” adıyla yapılandırılmıştır. Hizbullah Humeyni’ye, İran hükümetine bağlı, Fars olmayan ama devrim ihracı düşüncesinin önemli bir halkasını oluşturmuştur.

Lübnan’da bu işlerin olduğu 1980’lerin başında Türkiye’de askerî bir idare kurulmuştur. Bütün siyâsî faaliyetler yasaklanmıştır. Diyarbakır’da kendilerini İran Devrimi ve Humeyni’ye bağlı sayan bir grup genç, kurdukları İlim Kitabevi ile görüşlerini yaymaya çalışmıştır. İlerleyen zaman içinde Hüseyin Velioğlu ve Fidan Güngör arasında başlayan görüş ayrılıkları ya da kişisel rekabetin sonunda Fidan Güngör taraftarları Menzil Kitabevi diye yeni bir adres tesis etmiştir. Aralarındaki rekabet zamanla şiddet olaylarına dönüşmüş, taraftarlar İlimciler ile Menzilciler diye bilinmiştir.

Askerî darbe zamanında her ne kadar bütün siyâsî faaliyetler yasaklanmış ise de zamanla kaldığı yerden devam etmiştir. Darbe öncesinde Diyarbakır ve çevresinde kendisinden başka bütün Sol grupları kanlı bir şekilde tasfiye eden ve göç ettiren PKK’lılar, ilerleyen zaman içinde 1990’larda benzeri tasfiye yöntemlerini İslâmî gruplar için de yapmaya çalışmıştır.

Mardin İdil’de (o tarihte İdil Şırnak’a değil Mardin’e bağlıydı) 17 Mayıs 1991’de İlim grubundan Sabri ve Hayriye Karaaslan’ın PKK’lılar tarafından öldürülmesi ve İlimcilerin PKK’lılara misilleme yapmaları iki taraf arasında kanlı bir siyâsî mücadeleyi başlatmıştır. Bu çatışma ortamında İlimciler zamanla daha çok “Hizbullahçı” diye anılmıştır. Onlar sohbet halkalarında kendi taraftarları için hazırladıkları marşlarda “Hizbullah” adını kullanmıştır. Böylece Lübnan’dan sonra Hizbullah adını Türkiye’de kullanan bir örgüt ortaya çıkmıştır. Hizbullahçılar kendilerini “cemaat” olarak tarif etmişlerdir.

Hizbullah-PKK çatışması

Hizbullah’ın PKK ile çatışmaları özellikle Batman, Diyarbakır ve Mardin çevresinde yoğunlaşmıştır. PKK’lılar kendilerine karşı çıkan her kesimi “devletin ajanı, işbirlikçisi” saydıklarından, Hizbullahçıları da “Hizbulkontra” diye asker ve polis denetiminde bir örgüt sayıp karalamaya çalışmışlardır. Buna karşılık Doğu Perinçek idaresindeki 2000’e Doğru dergisinin PKK aksanıyla sürekli Hizbullah hakkında “Hizbulkontra” diye haberler yapması, bu adı yaygınlaştırmış ve literatürde kalıcı hâle getirmiştir. Belki de iki taraf arasındaki çatışmayı dışarıdan ama PKK’nın yanında durarak körüklemeye çalışmıştır.

Bu esnada Hizbullah’ın süreli/süresiz bir yayın organı yoktur. PKK’lılara karşı yapılan mücadele de hayatlarını kaybedenler için hazırlanan ağıtlar/marşlar teyp kasetlerinde çoğaltılır ve onlar aracılığı ile kendi görüşleri telkin edilirdi. Sohbet halkalarındaki sözlü anlatımları en çok belirleyici ve yaygın olan tanıtım faaliyetleriydi. Diyarbakır Silvan Yolaç Köyü Camisinde bir sohbet esnasında öldürülen Hizbullahçıların köy mezarlığında yapılan şehitliklerini çevre il ve ilçelerden gelen ziyaretçilerin görmesi ve acıklı hikâyelerini dinlemeleri, PKK’ya karşı derin bir öfkeye sebep olmuştur.

Hizbullahçılara karşı polisin ilk operasyonu Batman’da olmuş, bunu daha sonra diğer il ve ilçelerdeki operasyonlar takip etmiştir. Ancak polisin en önemli operasyonu, 17 Ocak 2000’de İstanbul Beykoz’daki bir villaya yaptığı baskında örgüt lideri Hüseyin Velioğlu’nun öldürülmesidir. Bu operasyon da Hizbullah için bir dönüm noktası olmuştur. Baskın yapılan evde bulunan belgelerden dolayı pek çok il ve ilçede Hizbullah’a ait olan evlere operasyonlar yapıldı. Bu evlerin bahçelerinde gömülen çok sayıda insan cesedi ortaya çıkarılmıştır.

Hizbullah’ın kendisine karşı olan, Hizbullah’ın faaliyetleri için zorluk çıkaran ya da Hizbullah içinde olmasına rağmen ajan olduğundan kuşkulanılan çok sayıda insanın uzun süre işkenceli sorgulardan sonra elleri bağlanarak öldürüldüğü anlaşılmıştır. İşin tuhafı, Hizbullah elemanları bütün bu sorgulama ve öldürmeleri bir video kaydına almıştır. Sorgulanıp öldürülenlerden biri de, bir dönem Hizbullah içinde olup daha sonra onlardan ayrılıp bazı televizyonlarda Hizbullah’ı eleştiren Konca Kuriş’tir. Hizbullah tarafından kaçırılıp öldürüldüğü hakkında şüpheler olan Menzil grubunun lideri Fidan Güngör hakkında ise bugüne kadar herhangi bir bilgi ortaya çıkmamıştır.

17 Ocak 2000’de Hüseyin Velioğlu’nun öldürüldüğü operasyonda Edip Gümüş sağ kurtulmuştur. Edip Gümüş uzun süre hapiste kalmıştır; salıverilmesinden sonra İran’a gidip yerleştiği bilinmektedir. Gümüş Cezaevinden çıktıktan sonra Hizbullah’ın hiçbir görüş ve ilkesinden vazgeçmediğini açıklamıştır. 17 Ocak Operasyonu’ndan sonra ilk defa “İ. Bagasi” müstearıyla “Kendi Dilinden Hizbullah ve Mücadele Tarihinden Önemli Kesitler” adlı bir kitap yayınlanmıştır. Bu kitap ile Hizbullah’ın ideolojik yapısı açıklandığı gibi, kendisine yöneltilen suçlamalara da cevap verilmiştir. Hizbullah bu kitapla yazıyı keşfetmiş ve yazı/yayın dönemine girmiştir.

Kitap’ta Hizbullah bir cemaat olarak tanıtılmış, Hüseyin Velioğlu ise “cemaat rehberi” diye adlandırılmıştır. Kitaba göre Hizbullah, İran hükümetine değil ama “İslâm inkılabına ve onun rehberi Humeyni’ye bağlıdır”. Humeyni ile İran hükümeti arasında nasıl bir ayrım yaptıkları, hangi konularda bağlı olduklarının yeterli bir açıklaması yoktur. İran’a/Humeyni’ye kendisi gibi bağlı olan Menzil grubuna ve Fidan Güngör’e karşı Hizbullah’ın uyguladığı kanlı şiddete karşı İran makamlarının da hiçbir tepkisi haber olmamış, duyulmamıştır.

Hizbullah, Beykoz Baskını’ndan sonra hiçbir yerde yeni bir terör olayı yapmamıştır. Yavaş yavaş görünür hâle gelmiştir. İlk olarak Müstazaf-Der (Müstazaflar Derneği) adıyla Diyarbakır merkezli bir cemiyet kurmuştur. Bu cemiyet aracılığı ile her yıl Hazreti Muhammed’in doğum gününde “Mevlid-i Nebevî” başlığı ile büyük kutlama törenleri yapmıştır. Bu törenler ile birlikte Hizbullah’ın büyük bir taraftar kitlesine sahip olduğu görülmüştür. Ancak 2012’de Müstazaf-Der kapatılmıştır. Bunun üzerine Hizbullah AİHM’ye müracaat etmiş, mahkeme ise 9 Şubat 2021’de kapatılma kararı ile “hak ihlâli yapıldığına” hükmetmiştir. Bu kararın ardından Müstazaf-Der yeniden açılmıştır.

HÜDA-PAR neyi amaçlıyor?

Müstazaf Der’in kapatılmasının ardından 19 Aralık 2012’de HÜDA-PAR (Hür Dava Partisi) kurulmuştur. “Hüda”, Farsça “Tanrı” demektir. HÜDA-PAR böylece bir çeşit kelime değişikliği ile Hizbullah (Allah’ın Partisi) adının karşılığı olmuştur. HÜDA-PAR üyeleri 2015 ve 2018 Genel Seçimlerinde Batman ve Diyarbakır gibi illerden bağımsız milletvekili adayı olmuşlardır. “Müstazaf-Der” adıyla toplayabildikleri yüz binlik kalabalıklara karşılık seçimlerde bir tek milletvekili bile çıkaramamışlardır.

HÜDA-PAR, 14 Mayıs 2023 Seçimlerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı destekleme kararı almasından sonra, Hizbullah’ın devamı olduğu, Hizbullah adına yapılan terör olaylarının mirasçısı olduğu gibi suçlamalara maruz kalmıştır. HÜDA-PAR, ardından “Doğru Haber” adlı haftalık bir gazete yayımlamaya başlamıştır.

Hizbullah’ın baskın özelliği “Kürtlük” tarafı, Kürdistan söylemidir. Ulus devletler döneminde Kürt sorununun büyüdüğü belirtilmiştir. Kürtlerin tabiî haklarının inkâr edildiği vurgulanmıştır. Hizbullah yayınlarında Şeyh Said İsyanı’nın özel bir yeri vardır. Kendisini Şeyh Said Olayı’nın devamı ya da takipçisi olarak görmüştür. Şeyh Said Olayı, esas itibarı ile bir Zaza isyanıdır.

Hizbullah Rehberi Hüseyin Velioğlu her ne kadar Batmanlı ve Kırmanç ise de Hizbullah, Zazalar arasında önemli bir taraftara sahip olmuştur. Şeyh Said’i merkeze alan söylemi, bu taraftarların toplanmasında tayin edici olabilir. “Kendi Dilinden Hizbullah” adlı kitapta “Kürdistan” dedikleri bölgenin ayrılmasından ya da federasyon tipi bir idarenin kurulmasından söz edilmemiştir. Ancak şiddetli bir “ulus devlet” ve tek parti dönemi uygulamaları eleştirisi vardır. Ulus devletin reddi kaçınılmaz olarak bağımsızlık ve federasyon tipi idareleri akla getirmektedir.

Hizbullah cemaati kendisini özellikle “İslâm’ın yeniden hâkim kılınması” çabası içinde tarif etmiştir. Kendisini hiçbir hareketin devamı ve uzantısı görmemiştir. Vahdeti esas aldığını savunmuş ancak kendisi gibi olan Menzilcileri kanlı bir şekilde tasfiyeden çekinmemiştir.

Kürdistan dediği bölgede Kürt halkının 3 bin 500 yıldan beri yaşadığı gibi hayâlî bir tarih tezine yer vermesiyle Kürt ulusalcılarının tezlerine sahip çıkmıştır. Türkler daha göçebe iken Kürtlerin 3 bin 500 yıldan beri Doğu Anadolu bölgesinde meskun oldukları gibi hayâlî karşılaştırmaları veri olarak tekrarlamıştır. Tarih içinde Kürtlerin diğer Müslüman topluluklar üzerinde fırsatlara rağmen hâkimiyet tesis etmek yerine kardeşliğe yöneldikleri ileri sürülmüştür. Şeyh Said’den sonra en çok öne çıkardıkları tarihî şahsiyet Selahaddin Eyyubi’dir.

Kürtlerin tarihine, kültürüne ve diline yapılan çok sayıda vurguya rağmen bu kitaplarda benzeri vurgular Zaza tarihi, kültürü ve dili için yapılmamıştır. Dört parçalı Kürdistan tezine Hizbullah sahip çıkmıştır. Sömürgecilerin Kürdistan’ı dört parçaya böldükleri ve sonra Kürt sorunuyla ilgilendikleri belirtilmiştir. Kürt sorununun komşu ülkeler tarafından da istismar edilip kullanılmaya çalışıldığı vurgulanmıştır. Kürt halkının sorunlarının ancak İslâm ile çözülebileceği açıklanmıştır. Bunun dışındaki her yol ve çözümün geçerli ve kalıcı olmayacağı, Kürtlerin sorunlarının İslâm adaleti ışığında çözülebileceği belirtilmiştir.

HÜDA-PAR, ortaya çıktıktan sonra Hizbullah’ın terör eylemlerini savunmamıştır. Kendisini “Hizbullah’ın partisi, devamı ya da takipçisi gibi açıklamamıştır”. Zaten Hizbullah eylemleri içinde olanlar ya tutuklanmış ya da yurt dışına kaçmışlardır. Bundan dolayı HÜDA-PAR’ı Hizbullah’ın yapıp ettiklerinin doğrudan sorumlu olduğu tezi oldukça zayıftır. HÜDA-PAR’lılar Hizbullah ile aynı sosyal çevreden gelmektedirler.

HÜDA-PAR’da “Kürtlük” özelliği baskındır. Bölücülüğe itiraz etmelerine karşılık parti yönetiminde Kürt olmayan yoktur. Bu partinin yapısından dolayı Kürt olmayanlara güven verme ihtimâli zayıftır. Kürt dilinin resmiyette kullanılmasının dışında, “Kürt sorununun nasıl çözülebileceği” hakkında açıklanmış bir teklifleri yoktur. Ancak terörden uzak durmaları ve geçmişte yapılan terör eylemlerini savunmamalarından dolayı meşru bir çizgide oldukları tartışılma götürmez bir gerçektir.  

 

Abdülkadir Turan, Kürtlerde İslami Kimliğin Gelişmesi, İstanbul 2011.

Av. M. Hüseyin Yılmaz vd. Hizbullah Ana Davası ve Savunmalar, İstanbul 2001.

İ. Bagasi, Kendi Dilinden Hizbullah ve Mücadele Tarihinden Önemli Kesitler, Tarihsiz.