OLİMPİYATLARIN nasıl başladığı hakkında değişik görüşler vardır. Bir görüşe göre Olimpiyatlar, Antik Yunan şehirlerinden Olimpia’nın Kralı Pelops’a, kurbanların sunulduğu törenler boyunca yapılan spor yarışlarıdır. Başka bir görüşe göre ise Yunan tanrılarının yaşadığına inanılan Atina yakınlarındaki Olimpos (Olimpia) dağında, tanrıların rızasını elde etmek için düzenlenmiş ve adını da bu dağdan almış oyunlardır. Milât’tan önce 776 ilâ Milât’tan önce 310 yılları arasında, her dört yılda bir bu yarışların düzenlendiği kabul edilmektedir.
Antik Olimpiyatlar örnek alınarak 1859’dan itibaren Yunanistan’da çeşitli Olimpiyat yarışları düzenlenmeye başlanmıştır. Fransız Pierre de Coubertin, çeşitli ulusların katılacağı Olimpiyat spor yarışlarının düzenlenmesi fikrini 25 Kasım 1892’te teklif etmiştir. 1894’te, Sorbon’da bu amaçla 12 ülke temsilcisinin katıldığı bir toplantı yapılmış, Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin (IOC) kurulması ve Olimpiyat yarışlarının bu komitenin idaresinde yapılması, kararlaştırılmıştır.
Bu komitenin öncülüğünde, ilk modern uluslararası Olimpiyat yarışları da 1896’da, Atina’da düzenlenmiştir. Zamanla Eski Yunan mitolojisini dünyaya tanıtma ve yaymada Olimpiyat yarışmaları çok önemli bir araç hâline gelmiştir. Olimpiyat ve diğer spor dalları aracılığı ile Yunan mitolojisinin en çok etkili olduğu ülkelerden biri de Türkiye’dir.
1920 Anvers Olimpiyatlarında ilk defa iç içe geçmiş değişik renkteki beş halka, Olimpiyat sembolü olarak kabul edilerek göndere çekilmiştir. Olimpiyat Komitesi kararına göre beş halka, dünyadaki beş kıtayı ve bu kıtalar üzerinde yaşayan halkların iç içe ve kenetlenmiş olmasını temsil etmektedir. Bu yüzden Olimpiyatların siyâsî kavgaların üstünde olduğu ileri sürülmüştür. Ancak geçen 128 yıllık Olimpiyat tarihi, Olimpiyat Komitesi kararlarının ve uygulamalarının her zaman sömürgeci ülkelerin siyasetlerine göre düzenlendiğini göstermiştir.
1920 Anvers Olimpiyatlarına Almanya, Avusturya, Bulgaristan, Macaristan ve Türkiye, Birinci Dünya Savaşı’nı başlattıkları gerekçesiyle alınmamışlardır. Böylece İngiltere’nin başını çektiği savaşın galibi ülkeler, mağlûp ülkeleri Olimpiyatlara aldırmayarak, kendi anlayışlarına göre onları cezalandırmışlardır.
1924 Paris Olimpiyatlarına, bir önceki Olimpiyatlara alınmayan ülkeler (Almanya, Avusturya, Macaristan, Bulgaristan ve Türkiye) davet edildiler ancak Almanya, Fransa ile bozulan ilişkilerini ileri sürerek 1924 Paris Olimpiyatlarına katılmamıştır.
1928 Amsterdam Olimpiyatlarında ilk defa Olimpiyat ateşi/meşalesi yakılmış ve bundan sonraki Olimpiyatlar için bir gelenek hâlini almıştır.
Türkiye için 1932 Los Angeles Olimpiyatı oldukça önemlidir. Tek parti idaresinin denetimsiz harcamalarının devasa boyutlara ulaştığı bu yıl, Türkiye, mesafenin uzaklığı ve yol masraflarını bahane ederek bu oyunlara katılmamıştır. Aslında 1932 Türkiye’sinin nasıl bir yokluk ve yoksulluk içine sürüklendiğinin ibretlik örneğidir bu durum. Türkiye tükenmiş, Los Angeles’e sporcu gönderecek bir imkânı bile kalmamıştır.
1936 Berlin Olimpiyatları, Adolf Hitler’in açış konuşması ile başlamıştır. Güreşçi Yaşar Erkan, 61 kiloda birinci olarak Türkiye’ye ilk Olimpiyat şampiyonluğu burada kazandırmıştır.
Olimpiyat yarışları, siyâsî kararların etkisiyle hep inişli çıkışlı olmuştur. Ancak Olimpiyatların boykot edildiği en önemli örnek, 1980 Moskova Olimpiyatlarıdır. Çünkü 1980 Moskova Olimpiyatlarından yaklaşık bir yıl önce, SSCB (Rusya) 1979’da Afganistan’ı işgal etmiştir. İşte bu işgale tepki olarak başta NATO üyeleri olmak üzere 65 ülke, 19 Temmuz ilâ 3 Ağustos 1980 tarihleri arasındaki Moskova Olimpiyatlarını boykot ederek Moskova’ya sporcu göndermemiştir.
Afganistan İşgali, ABD-SSCB rekabetinden dolayı Moskova Olimpiyatlarına katılmayan ülkeler tarafından en geniş ve ağır şekilde kınanıp protesto edilmiştir. Türkiye de 1980 Moskova Olimpiyatlarını boykot edip sporcu göndermeyen ülkelerden biridir.
1956’da Macaristan, Rusya (SSCB) tarafından işgal edilmiştir. Bu işgali kınamak için İspanya ve Hollanda, 1956 Melbourne Olimpiyatlarına katılmamıştır. 1956 Süveyş Kanalı krizinden dolayı Mısır, Lübnan ve Irak da Melbourne Olimpiyatlarına katılmamıştır.
1988 Seul Olimpiyatlarını Etiyopya, Kuzey Kore ve Küba tarafından boykot edildiği için Olimpiyat Komitesi tarafından “Olimpiyatları boykot ederek katılmayan ülkelerin bir daha Olimpiyatlara katılmaması” kararı alınmıştır.
İsrail, Olimpiyat, savaş ve ikiyüzlülük
7 Ekim 2023’ten beri İsrail, ara vermeden Filistin’de barbarca katliamlarını sürdürmektedir. Buna karşılık “İslâm ülkesi” sayılan 57 ülkeden hiçbiri, 2024 Paris Olimpiyatları için boykot kararı almamıştır. Bu 57 ülke, İsrail ve ABD ile birlikte Filistin’de katliam yapanlarla birlikte Paris Olimpiyatlarına katılmışlardır. Olimpiyatlara Mahmut Abbas yönetimindeki Filistin (Batı Şeria kısmı) de katılarak, tarif edilemez bir insanlık sorunu ile malûl olduğunu göstermiştir. Filistin adına giden takım, Olimpos çocuklarının alkışlarını, kardeşlerinin feryatlarına tercih etmişlerdir.
Bu 57 ülkeden üç tanesinin durumu daha ayrıcalıklıdır: Türkiye, kesintilerle de olsa bin yıla yakın bir zaman Filistin’i idare etmesi ve hâlen Filistinlilerin dâvâlarını en çok sahiplenen ülkelerden biri, belki de birincisidir. İran ise İsrail’in varlığını bile tanımayan, İsrail’i ortadan kaldırılması gereken bir düşman olarak gören, bunun için “Kudüs Gücü” adıyla özel bir askerî güç oluşturan bir ülkedir. Mısır ise fiilen, nüfusu, askerî gücü ve yetişmiş insan sayısı bakımından Arap dünyasının lideri olduğu gibi, Filistin’in de batı komşusudur.
Bu üç ülke de Paris’te, ABD ve İsrail ile spor oyunlarına katılmışlardır.
Türkiye’nin Paris’e yolcu ettiği spor kafilesinin kıyafeti büyük tartışma konusu olmuştur. Çünkü Türk bayrağının renkleri yerine mavi beyaz renklerden oluşan, görenlere perişan, dağınık bir pijama görüntüsünün yanında İsrail bayrağını da hatırlatan renkler tercih edilmiştir. Türkiye’de bir Yahudi olan, 1925 Şapka Darbesinde özel bir ayrıcalıkla zamanın yönetimi tarafından kayrılan ve yurt dışından getirdiği şapka dolusu gemilerle varlığına varlık katan bir şirket (Hakko), 2024 Paris Olimpiyatlarına katılacak Türk sporcularının kıyafetlerini, belli ki daha çok kendi etnik aidiyetine göre hazırlamıştır. Gençlik ve Spor Bakanlığı gibi Hükümet üyesi bir Bakan ile (Osman Aşkın Bak) en yüksek seviyede bir heyet, bu kıyafetleri giyen spor kafilesine eşlik etmiştir. Hükümet üyesi Bakan ise bu işlere uzaktan bakarak ve yalnızca Paris yolculuğunda kafileye başkanlık etmekle yetinmiştir.
İnsan bedeninin sınırlarının sporla aşıldığını, 800 metrelik mesafenin 1.41.19’de koşulması gibi mükemmel sonuçların görülmesinden dolayı Olimpiyatları izlemekle Louvre veya British Museum’a gitmenin aynı mânâya geldiği iddiasıyla, Halil Berktay gibi kısa yoldan mesut ve bahtiyar olanlar da bilinmektedir. Buna karşılık 26 Temmuz-11 Ağustos 2024 Paris Olimpiyatları esnasında Filistin’deki katliam en azından ikinci plâna düşüp gölgede kalmıştır. İnsanların bazısının mutlu olması ve birtakım metal oyuncak madalyalar kazanması için insanlığın diğer bir kısmının sabah akşam katledilmesi görmezlikten gelinmiştir.
Sömürgecilerin işgal bölgelerinden çalıp doldurduğu müzelere veya Paris Olimpiyatlarına bakarak mutluluğa ulaşanlar, Filistin’e bakarak mazlum ve mağdur insanların nelere tahammül ederek insanın takat sınırlarını nasıl aştıklarını görmeyi tercih etmemişlerdir.
Türkiye ve boykot stratejisizliği
Vaktiyle ABD öncülüğünde 1980 Moskova Olimpiyatlarını boykot eden Türkiye, neden 2024 Paris Olimpiyatlarını boykot etmemiştir? Kendi spor kafilesine kendi bayrağına uygun renkler ile hazırlatamayan, bir Yahudi şirketine perişan, dağınık ve İsrail’in bayrak renklerini hatırlatan kıyafetleri içine sindiren Türkiye için “Paris Olimpiyatlarını nasıl boykot edebilirdi?” sorusu yersizdir. Hatta, “Boykot etmesi hâlinde Olimpiyat Komitesi’nin (IOC) 1988’de aldığı kararın sonucu Türkiye de bir daha Olimpiyatlara katılamazdı, bu yüzden Paris Olimpiyatlarını boykot etmek yerine katılmayı tercih etmiştir” de denilebilir.
Ancak 2024 Paris Olimpiyatlarına katılan Türkiye, gönderdiği spor kafilesi ile ne elde etmiştir? Türkiye 18 farklı dalda 101 sporcu ile Paris Olimpiyatlarına katılmıştır. Bir önceki oyunlarda Türkiye, sıralama itibarı ile 35’inci olmuşken 2024 Olimpiyatlarında 3 gümüş, 5 bronz madalya ile sıralamada 64’üncü olabilmiştir (Hürriyet, 11 Ağustos 2024).
Türkiye, Paris Olimpiyatlarına katılarak kendi tarihî mirasını bir kere daha reddetmiştir. Türkiye, kardeş saydığı Filistin halkını katleden İsrail ve ABD ile aynı Olimpiyatlara katılmakta hiçbir sakınca görmemiştir. Kardeşlerinin acısının Olimpiyatlar sebebiyle gölgelenmesini ve dünya gündeminden çıkmasını seyretmiştir. Karşılığında da sadece 3 gümüş ve 5 bronz yuvarlak metal parçası elde etmiştir. Bu metal parçalarını Türkiye almasaydı bir şey kaybetmiş olur muydu?
Son 22 yıllık AK Parti iktidarında, Türkiye bütün çabalarına ve adeta kendini heder ederek uğraşmasına rağmen Olimpiyat Komitesi tarafından Olimpiyat yapılan bir ülke yapılmamıştır. Bundan sonra da herhangi bir şekilde Olimpiyat yarışlarına ev sahipliği yapamayacaktır. Çünkü Olimpiyat Komitesi (IOC), sömürgeci siyasetlerin tutsağıdır. Olimpiyatlara ev sahipliği yapmak gibi “üstün bir paye” olarak gördükleri bir statüyü Türkiye’ye asla vermemektedirler.
“Türkiye bir daha Uluslararası Olimpiyat Oyunlarına alınmasaydı daha mı iyi olurdu?” sorusu, aslında yol gösterici bir sorudur. Olimpiyatlar zaten bir gösteri yeri değil midir? Türkiye bu gösterilere katılmaz ise hiçbir şey kaybetmezdi. Ancak aynı Türkiye, Olimpos dağının çocuklarının düzenlediği Olimpiyatlara karşılık Hira dağının çocukları ile “Hira Olimpiyatları” düzenlerdi. Böyle bir düzenleme, Türkiye’ye daha çok yakışmaz mıydı?
Olimpiyat yarışlarına karşılık Uluslararası Hira Yarışlarına “İslâm ülkeleri” katılır mıydı? Katılanlar olduğu gibi katılmayanlar da olurdu. Katılmayan ülkeler niye katılmadıklarını kendi halklarına ve tarihe karşı kolay kolay yapamazlardı. Türkiye, tutarlılık bakımından olağanüstü bir inandırıcılık elde ederdi. “Hira Yarışları”na katılmayan ülkeler, oluşacak manevî baskı altında ezilirlerdi. Filistinliler ve mazlum bütün toplumların Türkiye’ye karşı duyacakları kalbî bağları ve minnettarlıkları Türkiye için paha biçilemez manevî bir değer olurdu. Türkiye, tartışmasız bir şekilde o 57 “İslâm ülkesinin 1 numarası” olurdu. Böyle bir Türkiye’nin Batı’da da sözü daha çok dinlenirdi.
Kaynakça
Ercan Çakır-Bozhan Memiş, “Olimpiyatlar Tarihe Tanıklık Ediyor”, AA, 19-07-2024. https://www.aa.com.tr/tr/paris-2024/olimpiyatlar-tarihe-taniklik-ediyor/3279511
Halil Berktay, “İnsan Olmanın Gururu”, https://serbestiyet.com/gunun-yazilari/insan-olmanin-gururu-177974/