Hıdırellez (Ederlez) üzerine

Aslında Hıdırellez insanlığın var olduğu günden bugüne ve bugünden yarına uzanan çizgide, acı yerine aşkın ve sevginin, karamsarlık yerine ümidin, kavga yerine dostluğun, barışın ve kardeşliğin ruh ve şekil bulmuş hâli ve hiç bitmeyen türküsünden başka bir şey değildir.

6 MAYIS, halk arasında yaz mevsiminin başlangıç tarihi sayılmıştır. Nitekim eski takvimde yıl, iki mevsime ayrılmıştır. 6 Mayıs’tan 26 Ekim’e kadar 186 gün “Hızır Günleri” adıyla yaz mevsimini, 27 Ekim’den 5 Mayıs’a kadar devam eden 179 gün de “Kasım Günleri” adıyla kış mevsimini oluşturmaktaydı. Bu yüzden 6 Mayıs günü, kış mevsiminin bittiği sıcak yaz günlerinin ilk günüdür.

Kadim kültürümüzde 6 Mayıs, Hıdırellez Bayramı’dır. Bugün Hıristiyanlarca da baharın ve doğanın uyanmasının ilk günü olarak kabul edilmektedir. Bugünü Ortodokslar “Aya Yorgi Günü”, Katolikler “Saint Georges Günü” olarak kutlamaktadırlar.

Hıdırellez’in farklı coğrafyalarımızda farklı söylenişleri vardır. Bunlar  Türkiye’de daha çok “Hıdırellez, Hıdrellez”, Kırım ve Romanya’da “Hıdırlez”, Makedonya’da “Edirlez”, Bosna-Hersek’te “Ederlezi” ve Kosova’da “Hıdırles, Hedirles” şeklindedir.

Ülkemizde yaygın olan inanca göre Hızır, karalarda dolaşan ve bereket getiren bir peygamber, İlyas ise denizlerin hâkimi bir peygamberdir. Yıl boyunca biri karalarda, biri denizlerde gezerek kendilerine yüklenen görevleri yerine getiren bu iki peygamberin her yıl 6 Mayıs günü buluşması, suyla toprağın birleşmesini simgeler.

Hıdırellez, yaz aylarının başlangıcı olarak sayılan 6 Mayıs günü, Türk-İslam geleneğine göre kutlanan bayramın ismidir. Mayıs ayının beşini altısına bağlayan gecedir. Hıdırellez’in dillerde dolaşan bir hikayesi de vardır.

Rivayete göre, denizlerin evliyası İlyas ile karaların evliyası Hızır’ın buluşacağı gecedir Hıdırellez. Onlar her yıl, vakti geldiğinde buluşurlar. Şayet buluşmazlarsa deniz denizlikten çıkar, toprak toprak olmaktan. Tek bir canlı doğmaz, üremez, uçmaz, konmaz. Yani bir anlamda kıyametin habercileri Hızır ile İlyas olacaktır.

Yine rivayete göre, Hızır ve İlyas, her yıl Mayıs’ın beşini altısına bağlayan gece dünyanın bir yerinde buluşurlar. Onların buluştukları yerde bahar farklıdır. Orada çiçekler daha bol, daha büyük olurlar. Orada gökyüzü daha başka bir mavi olur; eleğimsağmalar kaplar bulutları, inekler daha bol süt verir. Ölüm yoktur orada, insanlar ölmez, hayvanlar ölmez. O gece, buluşmanın olduğu gece, biri batıdan ve biri doğudan olmak üzere iki yıldız doğar, Hızır’la İlyas’ın buluştuğu yerin tepesine kayarak gelir ve oracıkta birleşirler. Birleşince Hızır ile İlyas’ın üzerine ışık olup yağarlar. İşte tam o anda, Hızır’la İlyas’ın el ele tutuştuğu, yıldızların gökte birleştiği anda dünyada her şey durur. Akarsular donar, akmaz. Rüzgâr esmez, yaprak kıpırdamaz. Damarlardaki kan bile akmaz. Her şey durur, hiçbir şey hareket etmez. Dünya bir anda ölür. Sonra her şey yeniden uyanır. Bir yaşam patlar ardından. Bir anlamda “ba’sü bade’l-mevt” denemesidir bu yaşanan. Zaman geçtikçe unutulmuştur ama aslında bu birleşen yıldızları görmek için insanlar evlerinden yüksek tepelere giderler, dam başlarında, akarsu dibinde dururlar. O her şeyin donduğu anda dileklerini söyleyebilmek için beklerler. O anda, işte o suların durduğu o zamanda, iki yıldızın ve Hızır’la İlyas’ın birleştiği esnada kim ne dilekte bulunursa o gerçekleşir. Bu dilek, o her şeyin durduğu anda olmalı, öncesinde ya da sonrasında değil. O anı yakalamak lâzım. O anı yakalamak içinse uyanık olmak lâzım. Uyanık olmak için de “her dem yeniden doğmak” lâzım!

Hızır kimdir?

Hıdırellez’in İlyas’ı çok bilinmez ama Hızır’ı daha çok bilinir. Kimdir Hızır? Halk inancında Hızır, darda kalanların, başı sıkışanların yardımına koşan, insanlara bereket ve iyilik getiren ölümsüz bir nebî veya velî olarak betimlenir.

Hızır, yaygın bir inanca göre, hayat suyu içerek ölmezliğe ulaşmış, zaman zaman, özellikle baharda insanlar arasında dolaşarak zor durumda olanlara yardım eden, bolluk, bereket ve sağlık dağıtan, Allah katında ermiş bir ulu ya da peygamberdir. Hızır’ın hüviyeti, yaşadığı yer ve zaman belli değildir. Hızır baharın, baharla vücut bulan taze hayatın sembolüdür. Rahmetli Sezai Karakoç, Hızır’ı “Hızır’la Kırk Saat” şiirinde, “Bir kente girdim mi/ bahar yağmuru gibi girerim/ rüzgârların arkadaşı atlar gibi/ büyütürüm güllerini/ arıtırım sularını/ bakarım mermerleri gebe mi/ tabutları teneke mi/ aydınlık mı ekmekleri/ kirli mi, yıkanmış mı gömlekleri/ güzü mü andırıyor gözbebekleri/ dinleniyor mu erik ağaçlarında/ yeni yıl kelebekleri, bahar kelebekleri// kükürt mü serpilmiş bağlarına/ gözlerden akan bir kireç mi” diye tanımlar.

Yine aynı şiirin bir başka bölümünde, “Suların kaynağındayım/ gül kokusunda/ elma terinde// şafakta uykuyla uyanış içinde/ bir yanar, bir sönerim/ uzatan bir fenerim// savaşta cephedeyim/ yaraların bezi benim/ tutsak olmayan bir erim; çünkü tutsağın yüreğindeyim/ kan değilim, kandan da ötedeyim// özgürüm ama yalnız değilim/ ey insan prizmaları/ sizden uzak değilim/ İlyas benim kızılötem/ ben sizin morötenizim// ben en çok horozlarla gezenim/ geceleri namazım; sabahları ezanım” diye anlatır.


Hıdırellez’de neler yapılır, âdetler, gelenekler nelerdir?

Hıdırellez’de âdet ve gelenekler, yöreden yöreye değişiklik gösterir, gelin onlara da bakalım!

Hıdırellez kutlamalarına aslında Mart ayında başlanır. Mart ayında gençler bileklerine Mart ipliği bağlarlar. Mart ipliği, koyun yapağından çekilmiş kırmızı ve beyaz renklerden oluşur. Bu iplik -bileklik misâli- bileklere Mart başında bağlanır. Nevruz günü taş altına konulan Mart ipliği, orada 5 Mayıs’a kadar tutulur. 5 Mayıs’ta taş kaldırılır. Eğer taşın altında karıncalar doluşmuşsa, bu bereket ve zenginliğe işaret sayılır.

Hıdırellez günü yapılan duaların ve isteklerin kabul olması için sadaka verme, oruç tutma ve kurban kesme âdeti vardır. Kurban ve adaklar “Hızır hakkı için” olmalıdır. Zira tüm bu hazırlıklar Hızır’a rastlamak amacına yöneliktir.

Hıdırellez için gün öncesinden evlerin içleri ve bahçeler temiz olmak zorundadır, çünkü Hızır’ın evleri ziyaret edeceğine inanılır. Hıdırellez’de giyim kuşam, yiyecek ve içeceğe verilen önem ve kuzu kurban edilmesi hemen hemen her yerde gözlemlenir.

Hıdırellez törenleri ağaçlık ve yeşillik yerlerde yapılır. Bu gibi yerlerde çoğu zaman dere, göl ve su kaynakları mevcuttur. Kimi zaman da türbe ve ziyaret yerlerinin etrafında toplanılabilir. Bu özellikleri taşıyan yerlere Hıdırellez’in kutlandığı yer anlamında “Hıdırlık” adı verilmektedir. Nitekim birçok şehrimizde Hıdırbaba Tepesi, Hıdırlık, Hızırilyas Tepesi gibi mekânlar mevcuttur.

Hıdırellez günü şifa ve sağlık bulma taleplerine yönelik yapılan başka bir uygulama da ateşten atlamaktır. Evlerdeki eski eşyalar ve çalı çırpıyla yakılan ateşler üzerinden tekerlemeler ve dualar söylenerek birkaç kez atlanır. Hıdırellez günü yakılan bu ateşe “Hıdırellez ateşi” denir. Böylece yıl boyunca hastalığa yakalanılmayacağına, hastalananların şifa bulacağına inanılır.

Hıdırellez gecesi Hızır’ın yeryüzünde gezindiği, dokunduğu yerlere feyiz ve bereket vereceği inancı çok yaygındır. Bu nedenle evlerdeki yiyecek ve içecek kaplarının, ambarların ve cüzdanların ağzı gece boyunca açık bırakılır.

Bu gece Allah’tan dilek ve isteklerde bulunulur. Hatta istenen şeyler küçük bir kâğıda yazılarak bir akarsu veya denize atılır. Hıdırellez sabahı güneş doğmadan kalkılır ve dereden su alınır. Bu suyun içine, akşamdan toplanan “silkinti otu” atılarak o suyla yıkanılır.

Bir başka uygulama da şöyledir: Yine Hıdırellez sabahı güneş doğmadan kalkılır ve dereden su alınır. Akşamdan toplanan 41 çeşit ot, sabah erkenden, dereden alınan suyun içine atılır ve bununla yıkanılır. Bununla sağlıklı ve zinde olunacağına inanılmaktadır.

Hıdırellez’de güreşler yapılır, ip atlanır, salıncakta sallanılır ve bu şekilde baharın gelişi kutlanır. Kadın ve kızların ellerine kına yakılır.

Ayrıca Hıdırellez sabahı erkenden kalkılıp evlere söğüt dalı asılır. İneklerin sütü kesilmesin diye, Hıdırellez’e 7 gün kala kimseye peynir ve yoğurt mayası verilmez. Aynı şekilde, evin bereketi gitmesin düşüncesiyle o tarih aralığında kimseye ekmek mayası da verilmez.

Hıdırellez gecesi (5 Mayıs), evin ana giriş kapısına ağaçlardan koparılan yeşil yapraklı dallar konur. Özellikle söğüt dalının sağlık getireceğine inanılmaktadır. Hıdırellez sabahı uykudan erkenden kalkılır ve bir dereden üç kez geçilir. Çim üzerindeki çiğlere el sürülüp yüzler ıslatılır. Yine Hıdırellez günü beyaz kelebek görülürse, o yıl şans ve kısmetin açık olacağına inanılır.

Hıdırellez şenliklerinin en önemli eğlencelerinden biri de “mantufar çıkarma”dır. Baht açma olarak da isimlendirilen “mantufar çıkarma”, değişik isimler altında bilinir. Mantufar çıkarmanın adı, İstanbul ve çevresinde “baht açma”, Denizli ve çevresinde “bahtiyar”, Yörük ve Türkmenlerde “mantıfar”, Balıkesir ve çevresinde “dağara yüzük atma”, Edirne ve çevresinde “niyet çıkarma”, Doğu Anadolu ve Erzurum’da “mani çekme”dir.

Mantufar çıkarma nasıl yapılır?

5 Mayıs günü, yörede yaşayan genç kızlar “mantufar başı”nı seçer. Her şey mantufar başının kontrolünde gerçekleşir. Onun önderliğinde iki kulplu bir küp alınır ve içine gül suyu koyarak “mantufar kapatılması” yapılır. Mantufar kapatılmasında önce yörede yaşayan genç kız ve erkekler kendine ait bir nesneyi (“mantufar” adıyla) çiçeklerle süsleyip dualarla o küpün içine bırakır, sonra küpün ağzı kapanıp kilitlenir. Kilitlenen mantufar küpü güzel bir gül ağacı altına bırakılır. Küpe zarar gelmesin diye gece delikanlılar nöbet tutarlar.

Hıdırellez günü sabah erkenden mantufar başı, iki delikanlıyla birlikte bir merasimle küpü gül ağacı altından alır. Merasim gereği mantufar başı önde giderken iki delikanlı da mantufar küpünü iki kulpundan taşıyarak arkasından yürür. Onların ardından ise gençler yürürler. Bu yürüyüşte daha çok yerel türküler söylenir. Bu olay, toplu eğlence alanına varıncaya kadar devam eder. Hıdırellez kutlanacak alanda büyük bir çınar ağacının olması istenir. Eğer çınar yoksa büyük ağaçların olduğu bir alan tercih edilir. Çünkü o büyük ağaca salıncaklar kurulacaktır. (Edirne’de bu eğlence Sarayiçi’nde ve/veya Söğütlük’te yapılırdı.)

Eğlence alanındaki mantufar küpü etrafında gençlerden çember oluşur. Mantufar başı, yardımcılarını ve mani söyleyecek kişileri belirler. Bu hazırlıklar yapıldıktan sonra küpün ağzındaki kilit mantufar başı tarafından açılır, sonra da mantufar çekecek olan kişi belirlenir. Bundan sonra mantufar küpünün üzerine örtü örtülür ve mantufar çekme merasimi başlar. Merasim öncesinde, “Mani mani mantufar/ Mantufarın nesi var/ İlk iki çıkanın/ Devlet kadar bahtı var” şeklidneki mani okunur.

Bu mani okunduktan sonra ilk iki kişinin mantufarı çekilir. Böylece o yılın en şanslı kişileri seçilmiş olur. Ardından mantufar çekilişleri mani söylenerek yapılır. Manilerle kız ve delikanlılara atıfta bulunulur, herkesin manisine göre o senenin hayır ve şerleri değerlendirilir.

Mantufar çekilişi bittikten sonra küpün içindeki suyla yüzler yıkanır. Sonra gençler salıncaklarda sallanırlar. Yaşlılar ise ellerine birer yaprak alır ve “Ağrılarım sızılarım dağlara taşlara gitsin!” diyerek o yaprakları savururlar. Böylece hastalık ve kötülüklerden korunmuş olacaklarına inanırlar. Bu kutlama ve Hıdırellez şenlikleri akşama kadar devam eder.

Sezen Aksu, Goran Bregoviç’in meşhur eseri Ederlezi’nin aranjmanında, “Bahar oldu aman/ Al kese astım gül dalına/ Adadım yarin adına/ İki göz oda// Dağ yeşil, dallar yeşil/ Uyandılar bayrama/ Her gönül şen/ Bir benim bahtım kara// Kokuyor buram buram/ Fulyalar vakit tamam/ Bir bana uğramadı/ Bu bahar bayram// Ağlama Hıdırellez/ Ağlama be bana/ Acı ektim, yerine/ Aşk yeşerecek/ Başka bahara” diye seslenir.

Evet, aslında Hıdırellez insanlığın var olduğu günden bugüne ve bugünden yarına uzanan çizgide, acı yerine aşkın ve sevginin, karamsarlık yerine ümidin, kavga yerine dostluğun, barışın ve kardeşliğin ruh ve şekil bulmuş hâli ve hiç bitmeyen türküsünden başka bir şey değildir.

Gelin öyleyse, bu bahar bütün dileklerimiz Hızır koksun, gönlümüzün gül ağaçlarını sevgi, barış, kardeşlik, sağlık ve bereket dilek ve mektuplarıyla donatalım!  

 

Kaynakça

Karakoç, S. (1969). Hızırla Kırk Saat Şiirler, İstanbul: Fatih Yayınevi.

Ocak, A.Y. (1998). Hıdırellez, TDV DİA, Cilt: 17, ss. 313-315.

Uca, A. (2007). Türk Toplumunda Hıdırellez-I, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı: 34, ss. 113-138.

Uca, A.  (2007).  Türk Toplumunda Hıdırellez-II, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Cilt: 14, Sayı: 35, ss. 251-284.