“ARAP Baharı” diye adlandırılan süreçten sonra Orta Doğu ve
Kuzey Afrika ciddî çalkantılara sahne oldu. Mısır ve Tunus’ta başlayıp sonradan
tüm bölgeye yayılan olaylar sonucunda kaos buralarda büyük yıkımlara neden
oldu. Bazı ülkelerde istikrar sağlanırken, bazılarında iç savaş baş gösterdi.
İç savaşın olduğu yerlerden biri de Libya…
Kaddafi’nin devrilmesinden sonra çalkantıların baş
gösterdiği Libya’da farklı gruplar farklı bölgelerde kendi iktidar alanlarını
oluşturdular. Şu aşamada güneydeki kabileleri bir kenara bırakılırsa, iki ana
güç Libya’da savaş durumunda. Darbe yaparak meşru hükûmeti düşürmeye ve ülkeye
tek başına hâkim olmaya çalışan Hafter güçleri hiçbir hukuk tanımadan, meşru
Ulusal Mutabakat güçlerini ve onun hükûmetini yıkmaya çalışıyor.
Hafter’in arkasında Mısır, BAE, Fransa ve Rusya var.
İsrail ve İran ise örtülü olarak Hafter’e destek veriyor. Başta Fransa ve Rusya
olmak üzere Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır, Hafter’e lojistik destek
sağlıyor. Uzun bir zamandır Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti’ni düşürmeye
çalışan Hafter güçleri, ayrıca Kaddafi dönemi Libya ordusunun silahlarını da
kontrol ediyor.
Ulusal Mutabakat Hükûmeti ise elindeki sınırlı güçler
ile Hafter’e karşı koymaya çalışıyordu. Durum ilk başlarda Hafter lehine idi.
Çünkü Hafter güçleri ağır silahlarla donatılmış bir orduya sahipken, Ulusal
Mutabakat Hükûmeti ise daha çok hafif silahlı milislerle Hafter’e karşı koymaya
çalışıyordu. Ülkemizin Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti ile Akdeniz Protokolü üzerinde
anlaşmaya varmasından sonra güç dengeleri değişti.
Libya’nın
görünmeyen aktörleri
Sömürge güçleri, sömürmek istedikleri yerlerde kendi
otoritelerini tesis edebilmek için askerî rejimleri kullanırlar. Askerî
rejimler hem silahlı bir güç olarak varken, hem de siyasal bir güç olarak
konumlandırılırlar.
Arap Baharı’ndan sonra Mısır’da demokrasi ülkeye hızla
yayılırken, ortaya çıkan tablo hiç de sömürge güçlerinin istediği gibi olmadı.
Mursi ve Müslüman Kardeşler’in Mısır siyasetinde demokratik yollardan iktidara
geldiğini gören ve bunu kendi çıkarları için bir tehdit olarak addeden
sömürgeci zihniyet, hemen eski taktikleri devreye sokarak, Mısır’da demokratik
seçimlerle başa gelmiş meşru hükûmeti askerî bir darbe ile devirdi.
Mısır’da Sisi ile kendi istedikleri bir iktidar
oluşturdular. Mısır kendileri açısından sağlama alındıktan sonra, sıra Libya’ya
geldi. Hafter, işte bu amaçla sahaya sürüldü!
Libya’daki denkleme ülkemizin dâhil olmasından sonra
dengeler değişti ve Hafter birkaç hafta içinde Libya’yı kontrol etme hayâlleri
kurarken artık ilerleyemez hâle geldi. Hattâ son birkaç haftadır yaşanan
gelişmeler, Hafter’in elindeki bölgelerin tek tek meşru hükûmetin kontrolüne
girdiğini gösteriyor.
Libya’daki mücadele, iktidar mücadelesinin yanında
psikolojik harbe de dönüşmüş durumda. Fransa ve Rusya gibi küresel hedefleri
olan ülkeler, Libya’daki enerji kaynaklarından pay almanın yanı sıra
Afrika’daki politik dengeler açısından da Libya’ya müdâhil oluyorlar. Ayrıca Akdeniz’de
keşfedilen enerji kaynakları, herkesin iştahını kabartıyor. Enerji kaynaklarına
yönelik yapılan yeni keşiflerle Akdeniz’in yeni bir çatışma kuşağı olma ihtimâline
karşı da şimdiden mevzi kazanmaya çalışıyorlar.
Libya’da Hafter’e destek veren ama kamuoyuna pek
yansımayan ülkeler de var. Libya’da görünür bir aktör olmayan İran bunlardan
biri. İran, Libya’da Hafter’in yanında yer alıyor. Çünkü Hafter’in Libya’da
güçlenmesinin Suriye’de Esat rejimine olumlu yansıyacağını düşünüyor. Ayrıca
İran, Libya’daki meşru Ulusal Mutabakat Hükûmeti’ni, kendine karşı
oluşturulduğunu düşündüğü Sünnî eksenin önemli bir parçası olarak görüyor.
Ayrıca İran, çatışma kuşaklarını kendilerinden ne kadar uzakta tutabilirse
kendi rejimlerinin o kadar güvende olacağını biliyor. İran, Orta Doğu siyasetinde
nükleer projeleri hayatî projeler olarak görüyor ve biraz da Libya’daki
çatışmayı körükleyerek dikkatleri kendi nükleer programlarından uzak tutmaya çalışıyor.
İran gibi İsrail de Libya’da görünür olmayan önemli
bir aktör. Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre İsrail, Hafter’e silah desteği
sağlıyor. Yine kamuoyuna yansıyan bilgilere göre SİHA’ların vurduğu hedefler
arasında İsrail’in askerî desteğiyle oluşturulmuş askerî sistemler var.
İsrail’in Hafter’e silah sağladığı BM raporlarına yansımış durumda.
İsrail, Hafter’i destekleyerek Kuzey Afrika
siyasetindeki etkinliğini arttırmak istiyor. Hafter’in olası yenilgisinin
Mısır’daki Sisi rejimine olumsuz olarak yansıyacağını da hesap eden İsrail, en
çok da bundan endişe ediyor. Çünkü Kuzey Afrika’da kendi aleyhinde oluşabilecek
bir ittifak, İsrail açısından hem bir güvenlik problemi, hem de Akdeniz’de
keşfedilen yeni enerji sahalarındaki çıkarlarına aykırı.
Libya’da görünür olmayan aktörlerden biri de ABD. ABD
her şeyden önce Libya’da var olan Rus etkisinden oldukça rahatsız. ABD, son
dönemde Rus destekli Hafter’in UMH karşısında aldığı yenilgilerden memnuniyet
duysa da, diğer taraftan Türkiye’nin artan etkisinden rahatsız. Ayrıca UMH’nin
artan etkisiyle Sisi rejimine, dolayısıyla da İsrail’e yönelebilecek bir
güvenlik tehdidi olasılığından da ciddî endişe duyuyor. O nedenle Ulusal
Mutabakat Hükûmeti’ne zaman zaman baskı yapmayı ihmâl etmiyor. Son olarak,
Hafter karşısında ilerleme sağlayan meşru hükûmete ateşkese uyması ve operasyonlarını
durdurması için yaptığı baskılar, bunun bir sonucu olarak karşımıza
çıkıyor.
Görüldüğü gibi Libya, birçok ülke açısından büyük önem
arz ediyor. Ama bazıları Libya’ya bakınca, orayı sadece çöl olarak görüyor ve “Çölde bizim ne işimiz var?” diyor.
Ne diyelim?
Bence hiçbir şey demeyelim, tebessüm edip işimize bakalım…