AVRUPA alışmış ne derse yapmamıza. ABD alışmış. Rusya, Çin,
alışmış… Neredeyse doksan sene, ne istedilerse yapmışız; dilse dil, kıyafetse
kıyafet, dinse din, eğitimse eğitim, siyâsetse siyâset…
Bir Menderes çıkarmışız, ufacık kendimize gelişleri
hazmedememişler, almışlar elimizden. Bir Özal yetişmeye çalıştı imdâda, Türk
Birliği’nin lâfı bile korkuttu ağaları ve sonu oldu onun da. Araya bir Kıbrıs
Barış Harekâtı sıkıştıralım dedik, dört bir yandan ambargo yedik…
Ve sonunda bir yiğit daha geldi Türk’ün başına. Kimse
beklemedi, kimse ihtimâl vermedi onun bu kadar cesur olacağına. Herkes,
Osmanlı’yı tarih kitaplarına sıkıştırmış, Türk’ün gücünü unutmuş gibiydi. O,
Selçuklu’nun Alparslan’ı, Osmanlı’nın Fatih’i, Abdülhamid’i, Cumhuriyet’in
Erbakan’ı, Özal’ı, Şehit Muhsin Başkan’ı ve sonunda hem Ümmetin, hem de Türk
dünyasının Erdoğan’ı oldu!
18 yıl önce, “ılımlı İslâm” hayâliyle Erdoğan’ın
gelişini destekleyen Batı, bugün ne kadar büyük bir hatâ yaptığının farkında.
Bu hatâyı daha önce fark ettiler ve yaklaşık on sene önce harekete geçtiler
Erdoğan’ı durdurmak için ama çok geç kalmışlardı. Karşılarında, esas duruşta
emir bekleyen ve her emre “Baş üstüne efendim!” diyen birileri yok artık.
Dahası, dünyaya nizâm getirmiş ecdâdının izinde, dünyaya ayar çeken bir liderle
karşı karşıyalar. Her daim esas duruşta bekleyen heykeller, o heykellerin
önünde esas duruşa geçenler değil, o heykelleri yapan zihniyeti yıkanlar var.
Lideriyle, dünyaya lider olma yolunda bir Türkiye var artık…
Geç kaldınız beyler! “Yılanın başını küçükken
ezeceksin” düsturunu bilseydiniz de biz yılan değil, arslan gibi, kurt gibi
olduktan sonra yapabileceğiniz bir şey yoktu zaten. Bir diriliş lâzımdı bize,
onu atalarımız sağladı Allâh’ın izniyle. Sonra yüz yüz elli sene çırpındık,
uyuduk. Son 18 yıldaki ise bir uyanış!
Turizmle uyandık önce. Ulaşımla, tekstille, yeraltı
yerüstü kaynaklarımızla, sağlık altyapımızla, savunma sanayii ile uyandık. Denizlerdeki
petrolle, doğalgazla uyandık. Ve bu uyanış, bize gücümüzü hatırlattı. Her
uyanış, düşmana uykusunda kâbus oldu. Ve bugüne geldik…
Türkiye büyüyüp haklarının peşinde koştukça, mazluma
umut, zalime korku oldukça, siyâseten onlarca, askerî olarak dört cephede zafer
kazandıkça çıldırdı birileri. “Gezi”, DEAŞ ve PKK’yla, “15 Temmuz” ve de patates,
soğan, döviz ile yapamayacaklarını gördüler sonunda! Ve ellerinde tek mermi
kaldı: Ambargo…
Ambargolar bize vız gelir!
O kadar basit değil tabiî ki… Ambargolar her şekilde
herkese zarar verir. Bize de zarar vermeyeceğini kimse iddia edemez. Ancak bu
zararın büyüklüğü ve açacağı delik önemli. Türkiye artık her hamleye karşı
hamle yapabilecek bir noktaya geldi, çok şükür!
Azerbaycan’da kazanılan zaferin Türk dünyasındaki
yansımaları, Suriye ve Libya’daki siyâsî ve askerî hamlelerin Orta Doğu ve
Afrika’daki kazanımları, Batı’ya karşı Rusya ve Çin kozları bizim de elimizi
güçlendiriyor sürekli.
İşte bu yüzden, S-400 bahanesiyle önümüze konulan ABD
ambargosu da, Akdeniz bahanesiyle işleyen AB ambargoları da akıllarından
geçirdikleri kadar işlevsel olamıyor. Hattâ -tâbiri câizse- güdük kalıyor bu
ambargo hamleleri!
Yunan, Rum ve Fransızların taleplerini -şimdilik-
kabul etmeyen AB, bizi çok sevdiğinden değil, kendi menfaat terazileri gereği
kapsamlı bir ambargo koyamıyor. Biliyorlar ki, her aşırı adım, onlara göçmen
sorunu olarak dönecek ya da enerji yolları kapanacak. En basitinden, en büyük
dış ticâret hacmi AB ülkeleri olan Türkiye pazarı ellerinden gidecek.
ABD için de benzer korkular var son ambargo
kararlarının içinde. Sadece askerî alanda ve kısmî bir cezalandırma yolu aramak
zorunda kalmışlar. Ki bu cezalandırmanın bize çok da zarar vermeyeceğinin
farkındalar. O yüzden “Giderayak, Trump’un kıyağı” diye yorumlandı son karar.
Onlar da biliyorlar aşırıya kaçmanın kendilerine üsler konusunda sıkıntı
vereceğini. Ya da İran’ın, Rusya’nın, Çin’in düşmanlıklarının Türkiye
desteğiyle daha da büyüyeceğini…
İşte Türkiye’nin güçlenmiş altyapısı, üretim
kapasitesi, siyâset üretme potansiyeli ve haritadaki özel konumu, düşmanlar
açısından birer mayın olarak duruyor karşılarında! Basınca patlamamak için
dikkatli hareket etmek zorundalar. Bu da bize zaman kazandıran bir avantaj…
Artık yapmamız gereken, başladıklarımızı bitirmek ve
yapmadıklarımızı yapmak. Uçak gemisi mi lâzım, yapacağız. Üstüne inecek F-35
yoksa TR-2023’ü üreteceğiz. İsrail’le dost olmayı kendilerine yediren Araplar
petrol mü vermeyecekler, Akdeniz’den çıkaracağız. Yetmedi, Türkî cumhuriyetlerden,
Rusya’dan, Libya’dan alacağız. Almanya aşıyı mı kıskandı, kendi aşımızı
geliştirip kullanacağız. Hollanda bizim tohumlarımızdan ürettiği çiçekleri ya
da İsrail kısır tohumlarını mı kıskandı bizden, kendi tohumlarımızı ekeceğiz…
Evvel Allâh, gücümüzün farkında olduğumuz sürece her
zorluğun üstesinden geleceğiz!
Ambargo koyanların ambargolarını ellerinde patlatacak
imanımızı, zalime “Dur!” diyecek silahımızı, mazluma kucak açacak yüreğimizi
soğutmayacağız. Bu krizden de bir avantaj üretecek aklımız var başımızda.
Başkan Erdoğan başımızda!