Herkesin işi acil, herkes kurtarıcı

Herkesin acil işi var. Herkes kurtarıcı. Herkes yakınlarının derdinde. Herkes sevdiklerini enkaz altından çıkaracak, kıyamadıklarının hayatını kurtaracak. Can kurtaran aracını, polis aracını, kurtarma ekibinin aracını kimse kendi arabasından daha önemli görmüyor. Bir zorluk anında, millî meselelerde birlik oluyor, kenetleniyoruz. Aynı zamanda trafiği de kenetlemeyi başarıyoruz. Birinci kenetlenme için aferin bize, ikinci kenetlenme için yazık bize!

FELÂKET büyük, acı büyük, üzüntü büyük. Aynı gün içinde üst üste iki büyük deprem yaşadık. 7,7’nin ardından 7,6 ile ülkenin yarısı sallandı.

Artçı sarsıntıların sayısı 400’den fazla ve onlar da başlı başına yıkıcı kabul edilebilecek boyutta.

Biz 99’daki 17 Ağustos Marmara depreminde gördüğümüz 7,4’ü zirve sanıyorduk. En büyüğü buymuş, daha fazlası olmaz gibi. “Olsa bile bizde değil, başka yerlerde, uzaklarda olur” diye içimizden geçiyordu. Tamamen psikolojik. Tamamen algı. Gördük ki çok daha büyüğü mümkünmüş.

Yedi günlük millî yas ilân edildi. Bayraklarımız yarıya indi.

Bu felâketin benzerini dünyada hatırlayan yok. “En büyüklerinden biri” deyip geçiyor açıklama yapanlar. Orası kesin de, bu kadar geniş alanı etkileyen, bu kadar çok hasar veren var mı? Dokuz saat arayla iki deprem başka yerde görülmüş mü? O tarafına dair bilgi veren yok. Zaten önemsiz artık.

Devlet millet el ele verdi, ülkenin her tarafından bütün kurtarma ekipleri deprem bölgesine koştu. Yurt dışından da pek çok ekip geldi.

Yine de yıkılan binaların hepsine yetişmek imkânsız. Deprem o kadar çok şehirde, o kadar çok binayı yerle bir etti ki…

Tırpan bulmuş biri. Nasıl olduysa, bir yerden eline geçirmiş, onunla enkazda moloz temizlemeye çalışıyor.

Yıkıntının altında sevdikleri var, canları orada kalmış. Tırpan, orak, kazma, kürek ne bulduysa onunla çalışıyor insanlar.

Bunun için çok daha fazla arama kurtarma ekibi gerekir.

6 Şubat 2023 depreminin ilgili ve sorumlu olan kesimleri harekete geçirmesini ümit ederiz.

Belediyeler, kaymakamlıklar, valilikler, kurum ve kuruluşlar, büyük firmalar vakit harcamadan yeni ekipler kurmalı ve eğitimine başlamalı.

Eğitim, araç gereç, malzeme her ne lâzımsa temin edilmeli.

Madem deprem ülkesiyiz, ona göre hareket etmek zorundayız. Bırakıp başka bir yere gidecek hâlimiz yok. Fay hatlarının yerini de değiştiremeyiz. Bir ucundan tutup çekerek başka yere götüremeyiz. O hâlde gereği neyse yerine getirmemiz şart.

*

İnsanın en ciddî problemlerinden biri, nerede nasıl davranacağını bilmemektir.

Deprem olunca ne yapılır, nasıl davranılır? Bunu da bildiğimizi iddia edemeyiz.

Yıllar önce bir Amerikan filminde şöyle bir sahne vardı:

Ciddî bir felâketle karşı karşıya kalındığı için, ahalinin şehri terk etmesi gerekiyor. Arabasına atlayan yola çıkıyor. Üç şerit hâlinde yavaş da olsa ilerleyerek uzaklaşıyorlar. Emniyet şeridine bir tane bile araç girmiyor.

Böyle bir anlayışları ya da alışkanlıkları olduğunu biliyoruz. Fakat filmdeki o sahne abartılı gelmişti.

Hayatî tehlike varken, şehri terk etmek gerektiğinde, tek tük de olsa emniyet şeridini kullanan çıkar sanıyordum.

Bir süre sonra gariptir, bu olay gerçeğe dönüştü. İnsanlar topluca (çoluk çocuk, genç yaşlı kim varsa) şehri boşaltıyordu. Çıkış yolları arabalarla tıklım tıklımdı. Adım adım ilerliyorlardı ama en sağdaki şeride kimse girmiyordu.

Bizde bunun karikatürü bile olmaz. Olsa da kimse anlam veremez.

Günlük hayat içinde işe gidip gelirken veya tatile çıkarken bile emniyet şeridi işgal edilir. Bütün kurallar, fırsat bulunduğu anda ihlâle muhtaçtır. Yeter ki etrafta mavi elbiseli biri olmasın.

İşte bugünlerde görüyoruz… Depremin ilk gününden itibaren bölgedeki bütün şehirlerde trafik kilit.

Herkesin acil işi var. Herkes kurtarıcı. Herkes yakınlarının derdinde. Herkes sevdiklerini enkaz altından çıkaracak, kıyamadıklarının hayatını kurtaracak. Can kurtaran aracını, polis aracını, kurtarma ekibinin aracını kimse kendi arabasından daha önemli görmüyor.

Bir zorluk anında, millî meselelerde birlik oluyor, kenetleniyoruz. Aynı zamanda trafiği de kenetlemeyi başarıyoruz.

Birinci kenetlenme için aferin bize, ikinci kenetlenme için yazık bize!

*

Bir de fırsatçılar var. “Kötü niyetli” diyeceğim de fırsatçının iyi niyetlisi olmaz ki!

İstanbul’dan bir esnaf, deprem bölgesi için battaniye alıp göndermek istemiş. Dün 125 lira olan battaniye, depremin ilk günü almaya gittiğinde 185 lira olarak karşısına çıkmış.

Birkaç tane değil, topluca almak niyetinde üstelik.

Sormuş: “Niye?”

Satıcı pişkin pişkin, “Bugün fiyat bu” diyor, “Yarın gelirsen, 220’den aşağı olmaz”.

Ne yaptı, bilmiyorum. Bu kadarını anlattı.

Bir de üzüntüsünü dile getirdi:

“Namaz kılıyoruz, oruç tutuyoruz da böyle davranınca Müslümanlığımız ne oluyor? Bu mudur Müslümanlık?”

Demek ki battaniye satan kişi tanıdığı biri.

Şöyle cevap verdim:

“O arkadaş kendini Müslüman sanabilir ama yaptığı gâvurluk. Üstelik gâvur yapmaz bunu.”