Herkes "Oku" diyor

Bedenin gıdasını nasıl ki seçerek, gıdanın türüne göre yiyorsak, kitap okumayı da zihnin gıdası olarak görmeliyiz. Her gıda aynı şekilde tüketilmediğine göre, her yazıyı da aynı şekilde okumamalıyız.

Okumak çok yönlü bir eylemdir

OKULLA sınırlandırılamayacak derecede hayatın her yerinde olan, doğmadan başlayıp hayatımızın her alanında ve ânında etkili olan uzun ve keyifli bir yolculuktur okumak.

Okumak, görerek veya dokunma yoluyla harflerin, kelimelerin, sayı, şekil, şema, tablo ve benzeri sembollerin anlamını almak, basılı materyalden anlam çıkarmaktır. Okuma süreci olarak baktığımızda, sembolik çözümleme, harf, hece, kelime tanıma, okuma, ses bilgisi, fonetik farkındalık, kelime dağarcığı, okunanı anlama, akıcılık ve motivasyon gibi alanları içeren çok yönlü bir kavramdır. Öğrenmenin en temel basamaklarındandır okumak.

Okumak, salt harflerin, sembollerin mekanik olarak çözümlenmesi olarak değerlendirilmemelidir. Harf, rakam, şekil ve benzeri simgeleri sembolik olarak çözümlemek, okuma eyleminin sadece bir bölümünü oluşturur. Zira okumak, hayatın her alanındandır. Meselâ bir ağaç, bir çiçek gördüğümüzde, o ağacın ne olduğunu, gördüğümüz çiçeğin hangi çiçek olduğunu bilmek ya da diğer çiçeklerden farkını fark etmek de doğayı okumaktır aslında. Bir ortamda bir kişinin mimiklerinden, beden duruşundan gergin mi, mutlu mu olduğunu anlamak da bir okumadır. Bu sebeple okumak, sadece basılı materyal ve okul ile sınırlandırılmamalı. Ancak şu da unutulmamalı ki, en sağlam ve güvenilir öğrenme yollarından biridir basılı materyal üzerinden okumak. Çünkü başkalarının belki yıllarca araştırıp tecrübe edindiklerini bir kitapla öğrenebilirsiniz.

Okumak zorunlu öğretim, not almak ve sınıf geçmek değil, bir ihtiyaç olarak görülmeli. Okumayı, yazmayı öğreniyoruz da okumadaki asıl amaç nedir? Niçin okumalıyız? Okursak ne olacak? Okumak neden bir ihtiyaç olarak görülmeli?

Okumak salt sembolleri çözümlemek, her şeyi okumak ve çok okumak değildir. Okumaktan asıl maksat, bilgiyi seçmek, anlamak, anlamlandırmak ve yorumlamak, kendimizi bulmaktır. Kendimiz olarak, kendimizce bakış açısı oluşturarak mesajı doğru anlamak, doğru değerlendirmek, kendimizce düşünmek, yorumlamak ve bilgiyi doğru kullanmaktır. Okumak amaç değil, bilgiyi alma yolunda bir araçtır. Bu gerçeği asla unutmamamız gerekir.

Okumak bir araçtır; okuma amacı ise bir bilgiye ulaşmaktır. Bu ikisi karıştırılmamalıdır. Bir örnekle pekiştirecek olursak, okumak göz ile beyin arasında bilgi iletimini sağlayan bir araçtır. Göz, görme sinirleri ve beyne ileten sinir hücreleri, okuma aracının elemanlarıdır. Dışımızda olan bir bilgiyi okuma eylemi ile alır, göz ile beyne iletilmesini sağlarız. (Burada önemli bir husus daha var ki, dinlemek kulağın, dokunmak da tenin okumasıdır.)

Hızlı okuma çalışmalarında okuma aracının elemanları güçlendirilir.

Okuyarak gelişmek, düşünmeyi düşünmek, düşünmeyi geliştirmek, yorumlamak ve düşünce üretmek yok ise okumak olmaz. Bir tohum düşünün, toprak ve su ile buluştuğunda buğday oluyor, çiçek oluyor, meyve ağacı oluyor. O hâlde okuduğumuzda zihin tarlamıza bir tohum atıldığını benzetecek olursak, o bilgi tohumundan da bir düşünce ağacı/meyvesi gelmesi gerekmez mi? İşte tohum/çekirdek misâl, bizler de okuyarak yeni meyveler verebilmeli, üretebilmeliyiz.

Okumak gerçek bir sanattır. Okumayı öğrenirken sanat öğreniyormuş, öğretirken de bir sanatkâr yetiştiriyormuş hassasiyeti ile hareket etmeliyiz. Burada şu gerçeği unutmayalım: Gerçek bir sanatkâr, alanında özgün olmalıdır ve her insan, kendi şahsına münhasırdır. Öyle ki, herkes her kitabı okumaz, okumayı sevmez. Tıpkı her tohumun her toprakta yetişmeyeceği gibi, her bilgi de her kişide aynı ilgiyi görmez. Kişinin zihin tarlasını işlemesi burada önemli bir husustur. Edison’un öğrenme güçlüğü sebebiyle okula devam edemeyeceğini belirten okul idaresine rağmen annesinin verdiği mücadele ile Edison’un zihin tarlasının bir icatlar tarlasına dönüşmesi, buna verilebilecek en güzel örnektir. 


Okumayı bilmek yeterli değildir

Okumayı öğrenmek, okuyor ve yazıyor olmakla okuryazarlık da eşdeğer tutulmamalıdır. Okumayı öğrenmek sadece başlangıçtır. Okumayı bilmek, okur olduğumuz anlamına gelmez. Kitabı/yazıyı okuyan, bilgiyi öğrenen kişinin -okuduktan sonra- bilgisinde küçük bir düzeyde de olsa bir değişim oluyorsa, daha sonrasında öğrendiği bilginin kullanılması gereken yerde analizini yaparak yorumlayabiliyor ve daha bilinçli, bilgili hareket ediyorsa, okuma, amacına ulaşmış demektir. Bu amaç olumlu olduğu gibi, olumsuz yönde de olabilir.

Okurken amaçlı, sakin, bilinçli olarak okumak, öğrenilen bilgileri zihne doğru kodlamak, zihinde ve bakış açısında yorumlama ve kullanmadaki beceriler, okuma veriminin olmazsa olmazlarındandır. Öğrenmenin sonunda düşünme eyleminde aktif bir hareketlilik olmuyorsa, bu öğrenme eksik ve yetersizdir.

Okurken zamanı öldürmeden verimli bir okumayı nasıl gerçekleştirebiliriz? Bunun için okuma eylemini ciddiye almalıyız. Her tarlada aynı mahsulü yetiştiremediğimiz gibi, her zihin tarlasında da bir kitap aynı etkiyi oluşturmayabilir. Bu sebeple kendimizi tanımak, zihin tarlamızı nasıl işleyeceğimizi bilmek, kendimizi, yeteneklerimizi, potansiyelimizi tanımak ve geliştirmek açısından okumak ciddî bir eylemdir. Bu eylemi sağlama almanın bir yolu var ki, o da işi uzmanından öğrenmektir. Nasıl ki ziraat mühendisleri tarımdan anlıyorsa, okumanın da mühendisleri vardır okumanın, zihin tarlasını en verimli şekilde işlemenin yöntem ve stratejilerini öğreten. Ve elbette uzun, zahmetli bir diğer yol da kendi kendine, deneme yanılma yoluyla öğrenmeye çalışmaktır. 

Bedenin gıdasını nasıl ki seçerek, gıdanın türüne göre yiyorsak, kitap okumayı da zihnin gıdası olarak görmeliyiz. Her gıda aynı şekilde tüketilmediğine göre, her yazıyı da aynı şekilde okumamalıyız.

Bilge bir insanı nasıl can kulağı ile dinliyorsak, kitabı da aynı dikkatle okumalıyız. Çünkü yazar kitabını yazarken, rastgele ve bir çırpıda yazmaz. Yazar, bir kitap yazmak için yıllarını, hatta ömrünü harcar. Bir ömrün tecrübesini, bilgi ve deneyimini okurken daha dikkatli olmak, okuma verimini arttıracaktır. “Okurken tanımları, açıklamaları, örnekleri, mesajları, ana fikrini nasıl yakalayabilirim?” düşüncesi ile okumalıyız.

Kitaplar, okuyan kişilerin düşünce ufkunu açar, kişilik yapılarına kadar kişiyi etkiler. Bu yüzdendir ki, yemek seçiminde temizlik, hijyen, sunum gibi normlara nasıl dikkat ediyorsak, okunan kitapların seçiminde de titiz ve dikkatli olmalıyız. 

Ayrıca okumayı sadece bir göz ve beyin diyaloğu olarak da düşünmemek gerekir. Fiziksel, zihinsel, psikolojik ve duygu boyutlarını da daima göz önünde bulundurmalıyız.

Okuma alışkanlığımız (!)

Cemil Meriç, “Bu Ülke”de şöyle belirtiyor:

“Kendini yığın hâline getiren bir millet payidar olamaz. Tek kaygısı para olan bir yığın, yaşayamaz. Düşünceyi küçümsüyoruz. Kitaba harcadığımız parayı atlar için harcadığımızla kıyaslarsak, yerin dibine girmemiz gerekmez mi? Kitap sevene ‘kitap delisi’ diyoruz. Kimseye at delisi dediğimiz yok. Kitap yüzünden sefalete düşen görülmemiş. At uğrunda iflas eden edene… İngiliz milletinin içkiye verdiği para, kitaba verdiğinin kaç misli, hiç düşündünüz mü? En güzel kitap, bir kalkan balığı fiyatına. Alan nerede? Umumi kütüphaneler resmî ziyafetler kadar pahalıya mâl olsa idi hükûmetimizin daha çok iltifatına mazhar olurdu şüphesiz.

Kitaplar bileziklerin onda biri kadar etse beyefendilerimizle hanımefendilerimiz arada bir okumak hevesine kapılırdı belki. Birçokları kitabı ucuz olduğu için almaz. Düşünmez ki kitabın tek değeri okunmasındadır. Bir değil, birçok defalar okunmasında, çizilmesinde, tanınmasında...

Felâketimizin kaynağı kültür yokluğu. Bizi helak eden ne ahlâksızlık, ne bencillik, ne kafamızın ağır işlemesi. Bir öğrenci kayıtsızlığı içindeyiz. Hoca tanımadığımız için yardım görmemize imkân yok.

Hayatı anlamadan geçip gidiyoruz. Olgunlaşmak kalbin daha hassas, kanın daha sıcak, zekânın daha işlek, ruhun daha huzurlu olması demek. İçlerinde böyle bir canlılık, böyle bir hayat coşkunluğu duyanlar dünyanın biricik hâkimleridir…”

Cemil Meriç’in de belirttiği gibi, hayatı anlamadan gidiyoruz. Hayatı anlamının yolu, hayatı okumaktan geçer. Hayatı en iyi şekilde okumak, bakış açısını genişletmenin yolu da önce okuma becerilerinin geliştirilmesidir.

Aklı başında herkes okumaktan ve öneminden bahseder. Okumanın geliştirilmesi, yaygınlaştırılması için tavsiyelerde bulunur. Ama bilinçaltı düzeyinde neden ve nasıl okumamız gerektiğinin cevabını tam olarak söyleyemez.

Niçin okumalıyız? Okumuş olmak için mi, sınıf geçmek, diploma almak, meslek, mâkâm sahibi olmak, çok para kazanmak, okuyormuş gibi görünmek için mi? Unutmamalıyız ki okumak, var olmanın, varlığı hissederek idame ettirmenin, başarının ve mutluluğun olmazsa olmazlarındandır. Okumak, öğrenmek için okumak, insanın gelişimi ve değişimi için temel basamaktır. Okuyan beynin öğrenme potansiyeli artar. Öğrenen insan da geniş düşünür, daha üretken olur. Zihinsel yaratıcılığın temeli okumaktan geçmektedir. Bir tohum yüzlerce tohuma gebedir. Aynı şekilde, bir bilgi, bizlere yüzlerce farklı bilgiye ulaştırabilir.

Okuyan insan daha çok kelimeyle/bilgiyle karşılaştığı için düşüncesi, konuşması, bakış açısı,  yorumlaması ve zihinsel üretimi gelişir. Kelime, bilgi, kültür dağarcığı gelişen insanın konuşma becerisi daha rahat gelişir; bu da kişinin kendini ifade edebilme yeteneğini geliştirir. Farklı türden eserlerin okunması, bireysel ve meslekî bilgilerimizin yanında genel kültürümüzü arttıracaktır. Genel kültürü gelişmiş bireylerin, bulunduğu ortamlarda ve mesleklerinde daha başarılı oldukları bilinmektedir.

Okuyan kişinin ufku genişler, ufku geniş olan insanlar ise çok daha üretkendirler, vizyonları geniştir. Bilen, bilgisini kullanan insanlar daha özgüvenlidir ve özsaygıları fazladır. Bilgisini kullanırken ve ifade ederken daha başarılıdırlar. Daha çok bilen kişiler, daha az bilen kişilere göre daha rahat iletişim kurarlar. Bu durum kişinin özgüvenli olmasını destekler. Ancak dikkat edilmesi gereken bir husus var ki, bilen, okuyan kişiler boş yani konuşmuş olmak için konuşmazlar. Boş başaklar ile dolu başaklar karıştırılmamalıdır.

Kitap strese ve yalnızlığa en güzel ilâçtır. Her kitap farklı hayatlara, düşüncelere ve güzelliklere açılan birer kapıdır. Biz okumayı bırakmadığımız müddetçe, kitaplar bizi asla bırakmaz ve sürekli olarak bizleri desteklerler. Kitap okumak, zihni beslediği gibi ruhu da besler. Hatta okuma alışkanlığı gelişmiş kişilerin ciddî bir uyku sorunu yaşamadıkları da akademik olarak belirtilmektedir. Çok kitap, çok bilgi, çok hayat, çok tecrübe demektir. Bu da bizlerin hayatı anlama ve anlamlandırmamıza, tepkileri doğru yerde, doğru zamanda, doğru şekilde vermemize katkı sağlayacaktır.

Okudukça beynimizdeki nöronal sinaptik bağıntı artacağından beynin bilgiyi alma, işleme, hatırlama ve kullanma potansiyeli gelişecektir. Bu da zihinsel üretkenliğin ve güçlü bir hafızanın kapılarını açacaktır. Günümüz insanının yaşadığı en temel sorunlardan biri, dikkatle ilgili yaşanan sorunlardır. Düzenli, sistemli kitap okuyan kişilerin bilinç düzeylerinin geliştiği, dikkatle ilgili olarak çok fazla sorun yaşamadıkları bilinmektedir. Okuma disiplini kazanmış kişilerin normal hayatlarında da bir disiplin kazandıkları görülmektedir.