GEÇEN hafta Twitter’dan #erkekleryerinibilsin
gündemleciyle bir etkinlik yapıldı. Temel tema; erkek tahakkümünü, erkeklerin
kadınlara bakış açısını eleştirmek ve birtakım toplumsal problemlere dikkat
çekmekti. Bu meyanda hem problemlere dikkat çeken, hem de güzel, esprili,
mizahî anlatımlar ortaya çıktı.
Lâkin bu etkinliği farklı bir amaç için kullanmak
isteyen kötü niyetli birtakım çevreler, âyet ve hadîslerle dalga geçerek güya erkeklere
lâf vurmaya çalıştılar. Âyet ve hadîslerde kadın geçen yere erkek, erkek geçen
yere kadın yazarak alenen İslâm’ın kutsallarıyla alay ettiler. Bu tam bir din
tahrifçiliği idi!
Bu sırada da güya İslâmî duyarlılığı olduğu düşünülen
birtakım sosyal medya hesapları, İslâm dinine pervasızca yapılan bu saldırıları
alkışladılar, onları paylaştılar. Hadîslerin uydurulduğundan, âyetlerin yanlış
yorumlandığından dem vurdular. Böylece erkek egemenliğine başkaldırı gibi
görünen bu etkinlik, İslâm dinine hakarete dönüştü. Kötü niyetliler amacına
ulaştı, sığ bilgili gâfillerin ise yaptıkları boyunlarına vebâl olarak kaldı.
Din düşmanlarının yaptıkları saldırılar için
söylenecek pek söz yoktur. Onlardan başka bir şey beklenmez zaten. Dine karşı
nefretlerini kusacak bahane arar dururlar ve her fırsatı da bu anlamda
değerlendirirler. Yani bu, ezelden beridir böyledir; şimdi de beklenen bir
durumdur. İşin üzücü tarafı ise, gâfillerin böyle tuzaklara düşmüş olmasıdır!
Sağdan soldan derlediği sığ bilgilerle âyetleri
yorumlayıp beğenmediği hadîsleri “uyduruk” olarak etiketleyerek feminist
düşünceyi referans alan ve “iki arada bir
derede bocalayıp duran” bu gâfillerin hâli, dinî ilimleri doğru ve
derinlikli olarak tahsil etmenin ne kadar önemli olduğunu bize gösteriyor.
Dinî konularda ilmî derinlikten yoksun kişilerin, din
kaynaklı zannettikleri bir problemi çözmek için işin kolayına kaçarak dinî
referans kaynaklarını tartışmaya açtıklarına şâhit oluyoruz. Bu konuda
pervasızlığı ile bilinen bir ünlünün Osmanlıca yazılan bir metin karşısında
nasıl da komik duruma düştüğü de birkaç gün önce medyaya yansıdı. Bir ilke olarak
şunu kabul etmeliyiz ki, bir yanlış, başka bir yanlışla düzeltilemez. Bir
uçtaki sorun ifrat ise, diğer uç tefrittir.
Maalesef ölçüyü bulamıyor, bir uçtan diğer uca
atlıyoruz. “Kadın haklarını savunacağız” derken, erkekleri yerin dibine
batırmaya, onları yok saymaya kalkıyoruz. Bunun adı, “savrulmak”tır.
Müslüman kimliğinin üzerine feminist elbise giydirmeye
çalışınca ortaya bu manzara çıkıyor. Kadın sorunlarını da, erkek sorununu da İslâmî
zeminde çözmek istiyorsanız, müracaat mercii Kur’ân’dır, Hazreti Peygamber’in (sav)
hayatıdır, söyledikleridir. Ya da açık açık dersiniz ki, “İslâmî perspektif bizi tatmin etmiyor, biz İslâm dinin referanslarını
değil, Andrea Rita
Dworkin’in görüşlerini esas alıyoruz”. O zaman farklı bir
düzlemde konu yine tartışılabilir.
Hiç kimsenin Müslümanların kutsallarıyla alay etmeye
hakkı yoktur!
“Erkekler yerini bilsin” meselesine gelince…
Toplumumuzda erkek egemenliğinin sebep olduğu birçok
patolojik meselenin varlığı inkâr edilemez. Kadınların aşağılandığı,
horlandığı, ezildiği birçok durum için çalışılması, mücadele edilmesi
gerekiyor. Bu konuda kadın-erkek herkes elinden geleni yapmalıdır. Eğer
erkekler için benzer sorunlar varsa -ki bu kadınlara göre daha az olabilir-, onun
için de çalışılmalıdır.
Birtakım dünyevî akımların cinsiyetsizleştirme ve
kadın ile erkeğin tabiatından kaynaklanan farklılıkları ortadan kaldırmaya
yönelik görüşleri, kadınları özgürleştirmek bir tarafa, kadın-erkek bütün
insanlığı tehdit eden zehirli akımlardır.
Hülâsa, yerini bilmesi gereken yalnız erkekler değil,
bütün insanlardır. Sadece yerimizi değil, hâddimizi de bilmeliyiz. Bir probleme
dikkat çekmek için başka bir yanlışın içine düşmemeliyiz. Kadın da, erkek de
bir kul olarak büyük günde Allah’a hesap verecek. İşte bir Müslüman için temel
referans bu olmalıdır.
Kadın-erkek, herkes hâddini, hududunu, hakkını ve hukukunu
iyi bilmelidir.