Heraclea Lyncestis Antik Kenti

Geçmişten günümüze pek çok imparatorluk ve devletin yıkılışına şâhit olan Heraclea, günümüzde de varlığını bütün görkemiyle devam ettirmekte ve geçmiş milletlerin, medeniyetlerin, dinlerin ve kültürlerin en önemli adresi olarak bilinmektedir.

BUGÜN sizlerle Kuzey Makedonya sınırında ve Mustafa Kemal Atatürk’ün de bir müddet yaşadığı, Kuzey Makedonya’nın ikinci en büyük şehri ve kültürel başkenti, Antik Dönem ismiyle “Heraclea Lyncestis”, günümüzde ise Bitola (Manastır) olarak bilinen şehirde binlerce yıl öncesine bir yolculuk yapmak isterim…

***   

Heraclea Lyncestis Antik Kenti’ni anlatan en önemli ve eski kaynak, Atinalı ünlü hatip ve devlet adamı Demosthenes’e aittir.

Demosthenes, Atina’nın ve Helada’nın bağımsızlığını ve demokrasisini Makedon ırkından koruyan en önemli şahsiyetlerden biriydi. Demosthenes’e göre, Heraclea şehri İkinci Filip zamanında Milât öncesi 351 yılında kurulmuştur. Kente “Heraclea” ismini vermesi aslında çok da şaşırtıcı değildir. Çünkü Makedon hükümdarları, soylarının Yunan mitoloji kahramanı Heracles’den (Roma mitolojisindeki ismiyle Herkül) geldiğine inanmaktaydılar. Pek çok arkeolojik kazıda bulunan kalıntılar, bu inancı ispatlamaktadır.

Makedonya, Romalılar tarafından Milât öncesi 148 yılında fethedilince, Romalılar, fethettikleri diğer topraklara yaptıkları gibi, Makedonya’nın da yaptıkları bu yol ile diğer topraklarla bağlantısını sağlamışlardır. “Via Egnatea” adını verdikleri bu yol, hem Makedonya’nın ilk asfalt yoludur, hem de kentin doğusunu ve batısını birbirine bağlamıştır.

Via Egnatea ile Heraclea, bir uçta Adriyatik Denizi kıyısındaki Drachion (Durres) şehrine ve diğer uçta Marmara ve Karadeniz kıyısındaki Bizantion’a (İstanbul’a) bağlanır. Bu yol sayesinde Heraclea, medeniyet açısından da en yüksek seviyeye ulaşmış ve Roma fizyonomisini kazanan kent hâline gelmiştir.

Romalı Tribusların Heraclea kentine yerleşmesi ile kent, tamamen Romalılaşmıştır. Bu durumu, Kentte yapılan kazılardan çıkan Milât öncesi 10 yılına ait 50’ye yakın eserde görmemiz mümkündür. Bu eserlere göre Heraclea’da, Romalı askerler ve farklı sosyal statülerde Roma vatandaşları yaşamıştır.

Roma mimarisi açısından çok büyük bir öneme sahip olan kentin, Milât sonrası 1 yılında, ismi “Septimae Aurelia Heraclea” olarak değiştirilmiştir. Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerinden kalan yapılar, günümüze kadar korunmuştur. Kentte arkeologlar tarafından yapılan çalışmalar hâlâ devam etmektedir.

Heraclea’ya ait bazı eserlere birlikte bakalım…

Şehir Mahkemesi

Şehir mahkemesi, kentin giriş kısmının sol tarafında yer almaktadır. Dikdörtgen şeklinde yapılan yapının içerisinde, başta tanrıların tanrısı diye bilinen Zeus olmak üzere, Heracles ve Tit Flaviy Oreste’ye ait olduğu düşünülen üç tane heykel bulunmaktadır.

Mahkemeye konulan heykeller, adaletin ve gücün sembolleri olarak bilinmektedir. Zeus’a, şehrin kaderini belirleyen tanrı olarak inanılmış ve eski antik kentlerde en görkemli yerler, onun heykelleri ile süslenmiştir. Bütün bunlar, Heraclea Antik Kenti’nin ne kadar yüksek bir medeniyete ve kültüre sahip olduğunun en önemli göstergeleridir.

Roma Hamamı

Kente Roma döneminde yapılmış diğer bir eser ise Roma Hamamı’dır. Heraclea’da yer alan hamamın üç tane ayrı girişi vardır. Bu hamam diğer Roma Kentleri gibi Heraclea’nın günlük yaşamının en önemli parçasıydı. Hamamda yer alan ilk havuz (epidarium) ılık suyla, ikinci havuz  (caldarium) Hipokratus sistemi sayesinde sıcak suyla ve üçüncü havuz (frigidarium) da soğuk suyla doluydu. Kentte yaşayan halk, bu hamamı kadın-erkek ayrımı olmadan kullanmıştır.

Altıncı yüzyılda inşâ edilen bu havuzlar, şehrin kanalizasyon sisteminin de genişletilmesine neden olmuştur ve kanalizasyon, su kemerleri ile Heraclia Antik Kenti’nin dışına çıkartılmıştır.

Bu havuzlara bakarak altıncı yüzyılda sağlık kültürünün de bir hayli üst seviyeye çıkmış olduğunu söylememiz mümkündür.

Antik Tiyatro

Roma döneminden günümüze ulaşan en önemli eser ise, hiç şüphesiz Antik Tiyatro binasıdır. Binanın Roma İmparatoru Hadriyan döneminde (117-138) yapılmaya başlandığı, ancak İmparator Antoninus Pius (138-161) döneminde bittiği tahmin edilmektedir.

Tiyatro, şehrin en görkemli tepesinde, Babadağ’ın tam dibinde yaptırılmıştır. Yarım ay şeklinde ve kesme mermer taşlardan yapılan bu eser, günümüzde de görkemini ilk günkü gibi korumaktadır.

Yirmi sıradan oluşan tiyatro, toplam 2 bin 500 kişilik bir kapasiteye sahiptir. Oturma alanının ilk sırası, şehrin hükümdarlarına, önde gelen zenginlerine ve bürokratlarına ayrılmıştır. Her oturan kişinin ismi, kesme mermer taşlara yazılmıştır.

Tiyatronun alt kısmındaki 5 tane kafese vahşi hayvanlar konulmaktaydı. Bunun anlamı, Heraclea Tiyatrosu’nun sadece kültür amaçlı değil, aynı zamanda da gladyatörlerin birbirlerine ve vahşi hayvanlara karşı savaştıkları yer olarak kullanılmış olduğudur.

Kentin Hıristiyanlık için önemi

Makedonya sınırları içerisinde ilk Hıristiyanlığın yayılışı, Aziz Pavlus zamanında olmuştur.

Aziz Pavlus, misyonerlik görevi için ilk olarak Selânik’i seçmiştir. Herclea’daki ilk temaslarının ise dördüncü yüzyılda olduğu ve Kentteki Bazilika’nın bu tarihe ait olduğu bilinmektedir.

İlk defa Heraclea, 325 yılında İznik Konsili’nde alınan kararla piskoposluk unvanına sahip olmuştur. 343 yılında Sardica (Sofya) Sinodu’nda ise, kesin olarak Makedonya’nın ilk piskoposluğu olarak kayda geçmiştir.

431 yılında düzenlenen Efes Konsili’nde Heraclea, bölgenin başpiskopos kilisesi unvanını kazanmış ve Makedonya’daki diğer kiliseler de Heraclea’ya bağlanmıştır.

Kentteki Bizans hâkimiyeti, beşinci yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun çöküşü ile başlamış ve yedinci yüzyıla kadar devam etmiştir. Slav döneminde dokuzuncu yüzyıldan on ikinci yüzyıla kadar Heraclea, Ortodoks dinî inancını korumuş ve Konstantiniye’ye bağlı kalmıştır.

Geçmişten günümüze pek çok imparatorluk ve devletin yıkılışına şâhit olan Heraclea, günümüzde de varlığını bütün görkemiyle devam ettirmekte ve geçmiş milletlerin, medeniyetlerin, dinlerin ve kültürlerin en önemli adresi olarak bilinmektedir.

Saygılarımla…