SON zamanlarda siyâsî
parti liderleri arasında bir “geri dönüş” çağrısı tartışması alıp başını gitti.
Ayrılıkların
yaşandığı ve yeni fırkaların kurulduğu Türkiye siyasetinde böyle bir
tartışmanın neden yaşandığını ise çözümlemek gerektiğine inanıyorum.
Herhangi
bir ayrılıktan, tayinden, ikâmet değişikliğinden, nakilden, hattâ boşanmadan
bahsetmiyoruz zira…
Doğrudan
Türkiye tarihinin ilk siyâsî partisinin Cumhuriyet Halk Fırkası olduğunu
biliyoruz.
Kimisi
Cumhuriyet Halk Partisi’ni âdeta Âdem (as) gibi algılayarak daha sonra kurulan
fırkaların kökünün CHF (CHP) olduğunu söylüyor bu yüzden. Bu algı daha baştan
yanlış; çünkü CHP insan yahut canlılar âlemi sınıflamasına girebilecek bir
mahlûk değildir.
Bir
de Serbest Fırka’dan itibaren konuya odaklanarak düşünmelidir ki, ülkemizde
devleti idare etmeyi ve halka hizmeti çeşitli yöntemler üzerinden
değerlendirebilen olağanüstü bir entelektüel derinlik var olmuştur.
Halkın
fırkalara bakışıyla fırka mensuplarının yine fırkalara bakışı birbirinden
farklıdır. Hem psikolojik, hem ahlâkî, hem de sosyolojik anlamda bu farkı idrak
etmeliyiz.
Bu
çerçevede meselâ CHP’ye oy vermiş bir kimseyle CHP mensubu bir kimseyi
birbirinin aynı düşünemeyiz. Bu, diğer fırkalar ve o fırkalara oy vermiş
kimseler için de aynıyla geçerlidir.
Sistemin
başlangıç itibariyle ortaya koyduğu ortam sebebiyle Demokrat Parti mensupları
da eski CHP’lilerdir, CKMP ve TİP’liler de, AP’liler de... Sırf bu düşünce dahi
ülkemizdeki sağ-sol çatışmasının anlamsızlığını, daha doğrusu var olan
çatışmanın yanlış başlıklandırıldığını göstermektedir.
Bu
durumu bir yana bırakarak, MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli’nin İP Genel
Başkanı Meral Akşener’e ve de dolayısıyla partisine “Geri dön” çağrısı, AK
Parti’den kopup kurulan iki parti ile CHP’li Muharrem İnce’nin kurması muhtemel
bir partinin konuşulduğu dönemde ters bir etki yaptı.
Şüphesiz
böyle durumlar seçmen üzerinde etki gösterir. Fakat seçmen böyle gelgitleri
unutsa da partili unutmaz.
Her
partili, fırka içinde tanıdığı ne kadar isim varsa hâfızasının bir köşesine
kaydeder.
Partilinin
kalbine kaydettikleri, hâfızaya kaydedilenlerin etkisi altındadır.
Bu
yüzden “seçmen unutsa bile partili unutmaz”!
***
Saadet
Partisi Genel Başkanı iken HAS Parti’yi kuran ve sonrasında AK Parti’ye katılan
Numan Kurtulmuş ne yaparsa yapsın, AK Parti’nin kuruluş yıllarında
teşkilâtlarında yer alanlar tarafından bu yüzden sahiplenilmezken, İçişleri
Bakanı Süleyman Soylu, eski bir DYP Genel Başkanı olmasına rağmen böyle bir
pozisyonla yargılanmamıştır.
Soylu
ile DYP Genel Başkanlığı için yarışan ve kaybeden Prof. Dr. Çağrı Erhan da
bugün AK Parti’yi destekleyen bir konumdadır, ancak kamuoyunun bu durum
umurunda bile değildir.
Bu
noktada ilâve bir bilgi daha: Soylu, DYP Genel Başkanlığını Tansu Çiller’in
desteklediği kanat olarak kazanırken, Çağrı Erhan ise Mehmet Ağar’ın
desteklediği isimdi.
Bugün
Süleyman Soylu AK Partili bir bakan, Çağrı Erhan AK Partili bir akademisyen,
Mehmet Ağar’ın oğlu Zülfü Tolga Ağar da AK Partili bir milletvekili…
Üç
isim de AK Parti’ye münferit bir katılım gerçekleştirmişken, Kurtulmuş ise Kurtulmuş
olarak hareket etmemişti. HAS Parti’nin AK Parti muhalifi olduğunu ve buna göre
siyaset üretmesi gerektiğini beyan eden Mehmet Bekaroğlu, partisinin
yaşayamaması üzerine CHP’ye katıldı ve katıldığı günden bu yana Genel Başkan
Kılıçdaroğlu için önemli bir isim oldu.
Siyaset
dünyası için kurmak, ayrılmak, birbiri hakkında konuşmak, münferit veya
müessese hâlinde hareket etmek bu yüzden ne akıl, ne de kalple okunması gereken
bir durum.
Fakat
hangi fırka olursa olsun, teşkilât mensuplarının her hareket için bir hâfıza,
bir de gönül kaydı vardır.
***
İyi
Parti’yi (İP) kuran ve bugün de bu fırkayla siyaset izleyen isimlerin sürekli
“MHP’den ayrılan kimseler” olduğu söyleniyor.
Zaten
Bahçeli’nin çağrısı da bu psikolojiye uygun: “Yuvana dön!”
Peki,
Akşener’in yuvası MHP mi idi? Hayır!
Bir
soru daha: İyi Partililer sadece MHP’den ayrılanlardan mı müteşekkil?
Büyük
Birlik Partisi’ni kurup da MÇP’den ayrıldığında Şehit Muhsin Yazıcıoğlu’na
“Daha toy!” diye bakarak onun güya hükmü altına girmek istemeyen bir kallavi
(!) duruşun sahibi Ülkü ağabeyleri, her nasıl olduysa Meral Akşener’in davetine
uyarak onun hükmü altına girmeyi kabul ettiler.
Bütün
bu yaşananları düşününce, sizce Sayın Bahçeli, ikidir neden böyle bir çağrıyı
dillendirmiş olabilir?
Büyük
bir siyaset emektarı olan Sayın Bahçeli’nin, MHP’ye yapılan kaset komplolarıyla
budanmaya çalışıldığı süreci unuttuğunu ve İP kurulmadan evvel yaşanan ayrılık
sürecinde konuşulanları düşünmediğini sanmıyorum.
Akşener’in
verdiği cevapsa öyle karışık ki… “Geri dön!” çağrısına öyle cevap verilmez.
Ve
son olarak Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu tartışma hakkında yaptığı yorum… Bu
yorumla bendeki kanaat tamamen oturdu ki, inanın, Sayın Bahçeli’nin geri dönüş
çağrısı, çok ama çok büyük bir politik hamle! Bu hamlenin sonuçlarını birkaç ay
içinde doğrudan göreceğimizi düşünüyorum.
Sanırım
çok yakında, geniş bir operasyon izleyeceğiz…