HEMEN hemen
hepimiz, varlığımızın başkaları tarafından fark edilmesini bekleriz. Yine
hepimiz, başkalarının varlığımızı hissetmesini isteriz. Çevremizin bize karşı
kayıtsız kalması canımızı sıkar. Hissiyatımıza karşı kayıtsız kalınması
hepimizi üzer. Varlığımızı belli etmek, başkalarının varlığımızı,
duygularımızı, çalkantılarımızı hissetmesini sağlamak için kimi zaman
yeteneklerimizi, kimi zaman ise ayrıcalıklarımızı öne çıkarırız. Peki, hiç
düşündünüz mü, bunları yapabilecek yeterliliğe sahip olmayan biri ne yapabilir?
“Chce Sie Zyc” filmi, zihinsel ve fiziksel becerileri son
derece kısıtlı Mateusz’un hikâyesini anlatıyor. Film, “Her Şeye Rağmen” ve “Hayat
Çok Güzel” adlarıyla Türkçeye çevrilmiş. İnternet ortamında her iki isimle de
yer alıyor.
Sovyet sinema mîrasının yansıdığı yerlerden biri olan Polonya
sinemasının nadide örneklerinden biri olan filmin yönetmenliğini ve
senaristliğini Maciej Pieprzyca yapıyor. Birçok festivalde ödül alan filmin oyuncu
kadrosunda ise Dawid Ogrodnik, Dorota Kolak ve Arkadiusz Jakubik gibi isimler
yer alıyor.
Doğuştan beyin felci geçirmiş olan Mateusz’a, zekâ problemi olmamasına rağmen zekâ geriliği teşhisi konuluyor. Doktorlar bir bitkiden farksız olduğunu söylese de Mateusz, çevresinde olan biten her şeyin farkındadır. Yani çevresinde olup bitenleri idrak edebilmektedir. Fakat kendini ifade edememektedir.
Kendini ifade edemeyen kahramanımız, kendisini ispat çabasına
girince, film çok fazla derinlik kazanıyor. Kahramanımız kendini ancak 25 sene
sonra anlatabiliyor.
Dram ve hüznü ajite etmeden izleyiciye geçiren filmde
oyunculuklar harikulâde! Öyle ki, Mateusz’u canladıran Dawid Ogrodnik’in
gerçektende Mateusz gibi engelli olduğunu düşünüyorsunuz. Gerçek bir hayat hikâyesinden
uyarlanan film, izleyenler üzerinde çok farklı duygular uyandırıyor. Kimi
sahnede gözyaşlarınız filme eşlik ediyor. Kimi sahnelerde duygularınızdan ziyâde
zihniniz devreye girerek sağlık sistemini, rehabilitasyon merkezlerini, özel
gereksinimli bireylerin dünyalarını yeniden sorgulatıyor. Kimi sahnelerde
kızgınlık, kimi sahnelerde ise acıma duygunuz öne çıkıyor.
Sinematografi anlamında da vasatın çok ötesinde sahneler
barındıran filmin alt metninde engellilerin kendilerini anlatabilme,
duygularını ve varlığını hissettirebilme çabası çok iyi bir şekilde işleniyor.
Mateusz’un komşu kızına karşı olan hissiyatı çok iyi
anlatılıyor. Fiziksel engeller olsa da duygulara herhangi bir şeyin engel
olamadığını çok güzel bir şekilde işleyen film, izleyicinin engel ve engelli
kavramlarını çok daha geniş bir perspektiften yeniden ele almasını sağlıyor. Bu
yönüyle fazlasıyla öğretici olan film, özel gereksinimli bireylere karşı
toplumun büyük bir kesiminin, üstelik eğitimli kesimlerinin bile son derece sığ
bir bakış açısına sahip olduğunu derinlikli bir şekilde anlatıyor.
Film ilk başta size sıkıcı gelebilir. Ama filmi ısrarla izleyin.
Çünkü özellikle Mateusz’un komşu kızıyla olan ilişkisinden sonra film kendini âdeta
bir bohça gibi açarak sizi bambaşka duygu ve düşüncelere sürüklüyor.
Filmde kullanılan metaforları ve sembolleri gözden
kaçırmamaya çalışın. Çünkü bu detayları çözümlediğinizde, filmin üzerinizde
bıraktığı etki katlanıyor.
İyi seyirler…