Her şey pek bi’ güzel oldu!

Ekremciğime şu aralar yeterli kumlama -pardon tuzlama- yapmadığı, hatta kum -pardon tuz- ihalesini iptal ettiği, bu yüzden de şehirde yeterli miktarda kum -pardon tuz- bulunmadığı için kızıyorlar. Bu duruma üzülen Ekremciğim -ki kendisi çabuk üzülen bir insandır- İBB’nin kum deposundan -pardon tuz deposundan- video yayınladı. İBB’nin almış olduğu dağlar gibi yığılmış kumları -pardon tuzları- İstanbul halkına gösterdi. Lâkin birisi Ekremciğime o kumların -pardon tuzların- orada sergilenmesi için değil, yolların kumlanması -pardon tuzlanması- için alınmış olduğunu söylemeli.

BUNDAN bir hafta mukaddem, yazdığımız yazıda “Tutmayın Ekremciğimi” demiştik. Ve dahi eklemiştik: “Bırakın Başkan’ı, İstanbul halkına hizmet etsin!”

Hatırlarsınız, zât-ı devletleri, iptal edilen 31 Mart seçiminden sonra yana döne “Verin tezkeremi, İstanbul’un kaybedecek bir anı bile yok” diye hizmet için yanıp tutuşuyordu.

Gerçekten de İstanbul’un kaybedecek bir anı bile yoktu. Ekremciğim teskeresini alır almaz soluğu Bodrum sahillerinde almıştı sonra.

Ne de olsa “Başgana tatil de yakışıyor”.

Kendileri o günden bugüne, neredeyse üç yıldır -fırsat buldukça- İstanbul’a hizmet etmekte.

Engellenmediği zamanlarda İstanbul’a bir musluk ve mezarlıklara da İBB logolu yeşil ibrik kazandırdı.

Haksızlık etmeyelim. Bir de ağaçların kendisini çılgınca alkışladığı “Temel Atmama Töreni” var.

Ekrem Başgan engellenmediği zaman İstanbul halkı için neler yapabileceğini geçtiğimiz hafta bir kez daha ispat etmiş oldu.

Geçen hafta İstanbul’un karla -daha doğrusu Ekremciğim ile- imtihanı vardı. İmtihan biraz sıkıntılı geçti açıkçası.

Ana arterler kilitlendi, toplu ulaşım felç geçirdi, insanlar çoluk çocuk on beş yirmi saat yollarda aç biilaç mahsur kaldı.

Yolda kalan vatandaşlar, önce yolların açılmasından ümitlerini kestiler; sonra da bir şişe su, bir tas sıcak çorba gibi temel insanî hizmetlerin kendisine ulaştırılmasından.

İmdada ilçe belediyeleri, Kızılay, AFAD gibi kurumlar yetişti.

İBB çöktü, sınıfta kaldı.

İBB’nin kar küreme ve tuzlama araçlarını da kar kürerken ya da tuzlama yaparken değil, daha çok yollarda kayarken, vatandaşların park hâlindeki araçlarına çarpa çarpa ancak durabilirken gördük.

Keşke onlar da çıkmasalardı trafiğe. En azından onlarca araç hiç yoktan zarar görmemiş olurdu.

Sanırım o kar’a günde İstanbul’da açık olan tek güzergâh vardı: Rumeli Kavağı’ndaki malûm balıkçıya giden yol.

Zira bu mübârek yolda on dakikada bir küreme ve tuzlama araçları vızır vızır geçmekteydi. O yol boyunca oturan mahalle sakinleri, tüm İstanbul kilitken kendi yollarının açık olmasına şaşırmakla ve kendilerini şanslı hissetmekle meşguldüler.

Ta ki Ekremciğimin İngiliz Büyükelçisiyle birlikte balıkçıdaki fotoğrafları basına yansıyana kadar…

O fotoğraflara şaşıran, içerleyen ve eleştiride bulunan “aklı evvellerden” birisi olarak itiraf etmeliyim ki, kanunların belediye başkanlarının sırtına yüklediği ağır sorumluluğu Ekremciğimin açıklamaları sonrası öğrenebildim.

Meğer Ekremciğimin karla mücadele görevinin yanı sıra büyükelçilerle görüşmek, diplomatik temaslarda bulunmak gibi önemli görev ve sorumlulukları da varmış.

Sadece bu iki önemli görevi üst üste gelmiş. Tek problem bu.

Üstelik bir saatlik yemek molasını Ekremciğime neden çok görüyormuşuz ki? Adam açlıktan ölecek değil ya!

AKOM’da yemek servisi olmadığı için orada görev yapan personel açlıktan öldü meselâ.

Bakmayın bağzı müfterilerin “Balık-rakı ziyafeti bir saat değil, üç saat sürdü. Fotoğraflar ortaya çıkmasaydı daha da sürecekti. Üstelik AKOM’dan Kavak’a gidiş-geliş de o karda trafikte en az birer saat” dediklerine…

Koskoca Ekrem Başgan yalan mı söylüyor? “Bir saat” dediyse o ara bir saattir.

Fazilet Durağı’nda yaşanan kan dondurucu olaylara ilişkin görüntüleri iki yıldır yayınlayacak olan Murat Onguncuğum da “Sıcak evinde oturup trollük yapanın değil, sahada mücadele edenin yanında olma zamanı” diye trollere hâdlerini bildirdiği tivitini meğer Cenevre’nin bir dağ otelindeki sıcacık şöminenin başından atmış, iyi mi?

Gelişmeleri uzaktan da yakından takip edebiliyormuş kendileri. Olayları yakından takip edebileceği daha uzak bir yerde de olabilirdi Muratcığım. Buna da şükür.

Gerçi Muratcığım örolara kıyıp kayak tatili için Cenevre’ye gitmese de olurmuş. Az biraz sabretmiş olsa, o gece tüm İstanbul halkıyla birlikte kayak keyfi yapar, muhabbetlerini pekiştirebilirdi.

Ekremciğime şu aralar yeterli kumlama -pardon tuzlama- yapmadığı, hatta kum -pardon tuz- ihalesini iptal ettiği, bu yüzden de şehirde yeterli miktarda kum -pardon tuz- bulunmadığı için kızıyorlar.

Bu duruma üzülen Ekremciğim -ki kendisi çabuk üzülen bir insandır- İBB’nin kum deposundan -pardon tuz deposundan- video yayınladı. İBB’nin almış olduğu dağlar gibi yığılmış kumları -pardon tuzları- İstanbul halkına gösterdi.

Lâkin birisi Ekremciğime o kumların -pardon tuzların- orada sergilenmesi için değil, yolların kumlanması -pardon tuzlanması- için alınmış olduğunu söylemeli. (Ya ben de bugün kumu tuz, tuzu kum yaptım.) Bir de ilçe belediyelerine gönderilen “tuzun” da aslında kum çıktığını…

Ekremciğim, cumhurbaşkanlığı için kulisler yapmak, büyükelçiler ile görüşmek, tatile gitmek gibi önemli görevlerinden fırsat bulup belediyeciliği öğrenebilir mi emin değilim, lâkin İstanbul halkından bu konuda ümitliyim.

Sokaklarını süpürmek, çöpleri temizlemek, yolda kalan otobüsleri itmek, silkelemek görevlerinden sonra İstanbul halkının yeni belediyecilik görevleri de belli oldu.

Otobüste zıplamak, yolda kalınca trollük yapmadan efendi efendi yürümek, kaldırımları ve dükkânlarının önündeki karları küremek…

Ne de olsa DİAYDER’den referanslı olarak İBB’ye alınan personel “tırt çıktı”, iş 16 milyonluk İBB çalışanı olarak İstanbul halkına kaldı.

Her şey çok güzel oldu. Pek bi’ güzel oldu. Öyle güzel oldu ki “dadından yinmiyor”.

Kalınız sağlıcakla efendim…