FATİH Sultan Mehmed’in
kırmızı beyaz zemin üzerinde, at sırtında şaha kalkmış silueti Karadeniz’in
ortasında, mavi göklerin kucağında, Fatih sondaj gemisinde dalgalandı, dalgalanıyor...
Ay
yıldızlı şanlı bayrağımıza eşlik eden bu flâma, görkemli mâzimizi, şanlı
tarihimizi, muazzam fetihleri bize hatırlatırken, 1453 İstanbul Fethi’nden tutun
da her fethe ancak Rabbimizin “El-Fettah” İsm-i Şerîfleri ile muktedir
olunabileceğinden söz ederek inancımızı tâzeliyor.
21
Ağustos 2020 Cuma günü, tüm dünya mavi deniz, mavi gök arasındaki bu iki
kırmızı beyaz destansı dalgalanışa şâhit oldu.
Cumhurbaşkanımızın
müjde vaadi ile Cuma gününü iple çeken vatanseverler, her neredeyseler,
evlerinde, işyerlerinde, kahvehanelerde pürdikkat ekranlara kilitlendiler.
Fatih
sondaj gemimizin, Karadeniz Ereğli’sinin yaklaşık 175 kilometre kuzeybatısında
yer alan Tuna-1 Bölgesi’nde 320 milyar metreküplük doğalgaz yatağının bulunduğu
müjdesi, menfaat hesabı yapmaksızın, devletinin varlığından güven,
başarılarından mutluluk ve kazanımlarından gurur duyanları sevince gark etti.
Çünkü
dört bir yanında enerji kaynakları bulunan ve tüm komşu ülkelerin bu kaynaklarına
“büyük güç” tâbir edilen emperyalist ülkeler tarafından göz dikildiğine, savaş
alanına dönüştürüldüğüne şâhit olan Türkiye için bu keşfin miktar ve hesabından
evvel, üzerine oyunlar oynanan ve tuzaklar kurulan ülkemizin hiçbir fâni güç
önünde eğilip bükülmeden bu başarıya ulaşmış olmasıydı bizleri asıl sevindiren.
Yedi
yıllık rezerv yeterliliğine sahip bu keşfi küçümseyenler, kuklası oldukları
güçlerin empozesi ile yaptıkları eleştirilerin ilelebet enerjisini dışarıdan
temin etmekten hiç mi hiç rahatsızlık duymayacakları anlamına geleceğini
hesaplayamayacak kadar dar ve küçük görüş açısına sahip olduklarını
ispatladıklarının farkında bile değiller.
Bir
de, “İyi güzel ama biz muhalefetiz ve
eleştiri hakkımızı saklı tutarız” şeklindeki kompleksli yaklaşımları var
ki, evlere şenlik!
Epey
zaman, hani şöyle neredeyse 70 yıllık bir süredir tek başlarına iktidara
gelememiş olmanın ezikliği ile kuru gürültü çıkarmalarını anlayabiliyoruz.
Fakat demokratik çerçevede iktidar olamayıp muhalefette kalmanın gereği, ülke çıkarlarına,
başarılarına, maddî-mânevî değerlerine sahip çıkmakta “Devletçi” bir yaklaşımla
iktidarla mutâbık olmak gerekliliğini unutmuş görünüyorlar ya, “Hangi uyruktanlar, bu muhalefet nereli?”
demekten kendimizi alamıyoruz.
Muhalefet
partisi olma haklarını; pandemi sürecindeki başarılı hizmetleri, emsalsiz
hastaneleri, dünyayı çılgına çeviren havalimanını, her gün kullandıkları
Marmaray gibi ulaşım çalışmalarını, Ayasofya’nın ibadete açılmasını, yerli ve
millî savunma araçlarını, terörle mücadeleyi, enerji kazanımı ve keşfini
eleştirmek için kullanmaları hayli mânidar ve bir o kadar yabancı!
Hani
diyorum, ülkemizdeki muhaliflerin, tarihî doku ve birikimlerimiz açısından
farklılık arz eden Roma kökenli Fransa ve Yunanistan’ın hesap ve söylemlerinden
bir farkları olsa?
Ah
tabiî, ABD’den Bay Baydın’ın desteklerini ve daha nice su yüzüne vurmamış
isimleri saklı güçlerin desteğini yitirme riski, vatan ve millet menfaatlerini
savunmalarına engel oluyor. Bu gerçeği göz ardı etmeyecek olanlar muhalefet
partileri değil tabiî. İktidarın ve vatanı, bayrağı ve hürriyeti için canını
dişine takanların meselesi bu!
Türkiye’nin
geleceğini inşâ etmek için sağlıkta, ulaşımda, millî savunmada, enerjide,
maddî-mânevî değerlerin kazanılması ve korunmasında büyük yatırımlar yapan,
çevre ülkelerin sorunlarına kilit çözümler üreten bu iktidarı daha ileriye
taşıyacak kapasitede bir muhalefete sahip olamasak da, devletinin gücüne inanan
millet için gereğini yapmanın derdine düşmüş, her yeni gelişmede heyecan duyan
bir iktidara sahip olmak büyük onur!
Bu
onurdan mahrum olmaya talip olmak nasıl bir tercih meselesidir, vatan ve millet
sevdâlılarının anlaması zor.
Son
yüz yıldır, muhalefetin lügatinde yer alan iktidar(mış gibi) kavramı artık
“muktedir olma” durumunda anlam kazandığı ve 100 yıllık plânların bozulmasından
rahatsızlık duyan Haçlı şövalyelerinin nazarında suçlandıkları için olabilir
mi?
Her
ne gerekçe ile olursa olsun, ecnebice bir tutum sergileyen muhalifler, vatan ve
millet menfaatlerini küçük hesaplar ve mesnetsiz karalamalarla azaltmaya
çalıştıkları sürece “saf Anadolu aklı”nın gözünde küçüldükçe küçüldüklerini
unutmasınlar!
Ve
artık günü kurtaran siyaset anlayışından vazgeçsinler. Çünkü Türkiye büyüyor!
Halk, verilen vaatlerin tutulduğunu görüyor, biliyor. Daha fazlası, pandemi
süresince Avrupa Birliği’nin güç yetiremediği oranda 93 ülkeye tıbbî yardım
göndermesi, Ayasofya’nın 86 yıllık esâretinin son bulması, Fatih sondaj gemisinin
doğalgaz keşfi ve sınırlarımızın güvenliği gibi muhalefetin hacmini aşan
başarılara imza atılıyor.
“Türkiye’nin
ekseni, 320 milyar metreküp doğalgazla değişemez” diyenlerin
acınacak düzeydeki zekâlarına şaşırarak şu küçük izahı da not düşelim buraya: Mesele, bulunan doğalgazın miktarı değil.
Türkiye yerli uçak, yerli silah, yerli otomobil yapmak istediğinde
durduruluyordu ya hani, hani -iyi bilirsiniz- 1923 ilâ 1950 arasındaki tek partili
dönemlerde her gelişim ve ilerlemeye takoz konuyordu ya, işte o takozu koyacak
güçlerin hizaya gelmiş olmasının getirisi çok önemli! Ve o getirilen hiza netîcesinde,
bulunacak, keşfedilecek nice doğalgaz kaynağı ve petrol yatağı olduğunun
muştusudur bizi böyle heyecanlandıran.
Evet,
Türkiye büyüyor, büyümeye devam edecek!
Huzuru
kaçan, keyfi bozulan, uykuya hasret kalan, basiretsiz, vizyonsuz, ufku kendi
menfaatleri nispetince dar muhalefete rağmen bu aziz millet güzel günler
görecek!
Şunun
şurasında 24 Temmuz 2023’e erişmek için hepi topu 35 ay kaldı. Yeni dünya
düzeninden, ulus devlet yönetiminden söz ediliyor, Türkiye, dünyanın yeniden
dizayn edilişinde aktif rol oynayacak ve aktör olmaya devam edecek!
Ve
aziz Türk milleti, her türlü imkâna sahip olan bu cennet vatanda, tüm ipotek ve
rehinlerden kurtularak müreffeh bir yaşamın sahibi olacak. Sadece biraz sabır!
Çok
az kaldı!