POLİTİKACININ dilinde (ağzında)
her zaman üç bakla vardır: “İyi benim!”,
“Başkası beceriksizdir!”, “Umudun bende!”…
Bu
söylem iktidar öncesine aittir.
Politikacının
pratiğinde (hizmetinde) üç azık/katık vardır: “Birlikte zenginleşiyoruz!”, “Yeni başladık; yol uzun!”, “Tehdit
altındayız; pabuç bırakmayız!”... Bu, tecrübe-iktidar yıllarıdır.
Politikacının
iktidar(da kalma) niyetinde üç besmele(si) vardır: “Bağımsız ve güçlü kaldık!”, “Eski görkemli günlere dönüyoruz!”, “Nankörler
ve hainler bitmez!”… Bu, tedbir yıllarıdır.
Bir
de politikacının “vedâ” konuşmaları vardır ve bu konuşma üç başlık taşır: “Büyük eserler bıraktık”, “Düzeni/sistemi
değiştirdik”, “Verilmeyecek hesabımız yoktur!”…
Şimdi
yeni kurulan partilerin kullandığı dile/ağza bakıyorum da, iktidar öncesi
aşamadaki tipik ağzı kullanıyorlar. Oysa hem “Gelecek”, hem de “DEVA Partisi”
liderleri “yeni” değiller! Yani iktidar yılları, tedbir yılları ve hattâ vedâ
yıllarını hiç tatmamış gibi davranamazlar. Kendilerini aldatabilirler, ancak
vatandaşı kandıramazlar! Dolayısıyla hem Davutoğlu, hem de Babacan, “vedâ”
sonrasına talipler. Bu ise iktidara talip olmak değil, vedâ yıllarına girmiş
bir siyâsî oluşumdan çıkarak ve hattâ gerekirse içinde yıllardır bulundukları
ve nimetlerini yedikleri harekete karşı düşmanlarıyla işbirliği yaparak kendileri
için “ikinci bahar” hayâli görmektir.
Oysa
Davutoğlu ve Babacan’ın siyâsî tecrübelerinde tatmadıkları bir final var: “Politik Atık Toplayıcılığı”… Yani
“PAT” süreci!
Oysa
Davutoğlu ve Babacan, “PAT” diye geleceklerini, getirileceklerini sanıyorlar.
Türkiye’de “PAT” diye iktidara gelenler, hep bir “rejimde geri dönüşüm”
malzemesi olmuşlardır. Tıpkı Davutoğlu ve Babacan’ın “parlamenter sisteme
dönüş” tezgâhında figüran olmak dışında sahada bir karşılıklarının olmaması
gibi…
Bu
noktada asıl analiz edilmesi gereken kadraj, “vedâ yılları” vurgusunda
yatan/yatırılan sırrı keşfetmektir.
Bir
başka ifadeyle, politik alanda “vedâ yılları” ne anlama gelmektedir, neye vedâ
edilmektedir?
Politikada
“vedâ yılları” özü itibariyle üç yoruma kapı aralar: “Eski sisteme vedâ”, “eski
ilişkilere vedâ” ve “tarihî role vedâ”…
Oysa
muhalefet, uyanıkken veya uyurken (ayakta uyurken) sürekli “Erdoğan’a vedâ”yı
sayıklıyor ve Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmadığı dönemi “Erdoğan’sız gelecek”
vehmediyor.
Oysa
insan ölümlüdür ve tabiî ki bir gün/yıl Türkiye, Erdoğan liderliğine vedâ
edecektir. Ancak politik alanda iktidar sürecinin vedâ yılı başka bir şeyi
anlatır ve başka şeylere işaret eder. Muhalefet bunu anlayacak ve yorumlayacak
zekâda/ufukta değil! Maalesef…
AK
Parti’nin iktidar olma/etme serüveninde “vedâ yılları” parkuruna girdiğini hissettiğini
biliyoruz. Ancak Erdoğan dışında bu sürecin bağlamını kestiren ve tedbir alan
ikinci bir isim yok. Zaten Davutoğlu ve Babacan, hissettikleri süreci yönetecek
kapasitede olmadıkları için ayrıldılar. Hissettikleri şeyi “iktidardan düşmek”
şeklinde gördüler.
Siyaset
hâfızasında temel sâbitlerden biri şudur: İktidar
düşmez, dönüşür...
İktidar,
kendine vedâ ederek dönüşür. Bir başka ifadeyle, iktidar kendine vedâyı
örgütler ve başka bir yüzle, dille yoluna devam eder. Daha da ileri gidelim: Dönüşmekte
zorlanan iktidara bizzat devlet el atar ve dönüşümü hızlandırır. Devlet bu
süreci bazen “yeni yüz” ile yapar, bazen “halef-selef töreni” ile tamamlar,
bazen de “radikal kararlar” ile kurduğu olaylar zinciri içinde “tüzel
kişiliklerde reform” yöntemiyle süreci sonuçlandırır.
Devlet
(aklı) Davutoğlu’nu figür bile saymıyor; Babacan’ı da “yeni yüz” olarak mutfağa
almış değil. Yani Devlet, Erdoğan dışında bir arayışta değil. Ancak Devlet,
Erdoğan’la “vedâ yıllarını” anlamlandırma çabasında. Bu çabada ise yer yer
uyum-uygunluk tartışmaları da oluşmuyor değil…
Bir
de halkın politik alandaki vedâ yıllarını hissetme, yorumlama ve pozisyon alma feraseti
var. Halkın da bir vedâ atmosferi içinde siyâsî tavır geliştirdiğini biliyoruz.
Ancak bu pozisyon alış, “Erdoğan dönemini
kapatalım” eşiğinde değil. Aksine, “Erdoğan
dönemini geliştirecek yeni politik dil için müzakereler başlasın!” tadında…
Kuşkusuz
bu müzakere sürecini halk kendi diliyle-ağzıyla yapma becerisinde.
Örneğin
İyi Parti’ye verdiği oy desteği tipik bir misâl. Benzerini yerelde “DEVA
Partisi” için kullanabilir. Çünkü halk, yerelden mesaj verme geleneğini
bırakmadı. Halk, lider tercihi ile hizmet standardı tercihini katıştırmadan ve
karıştırmadan verme becerisini koruyor. Ancak kesin olan bir şey var: Politik
alandaki vedâ yıllarında “Erdoğan’a vedâ” başlığı gündeminde değil halkın.
DEVA
Partisi, “Her derde DEVA” diye piyasa yapmaya çalışacak ama “kelin merhemi”
eşiğinde kalabilir. Çünkü vedâ yıllarını “dönüşme yılları” diye okumak yerine,
Erdoğan’a vedâ marşına evriltiyor.
Oysa
Babacan, “Ben Erdoğan’sız değil,
Erdoğan’ı dönüştüren geleceğin yeni yüzüyüm” deme çapında olsaydı ve dahası,
“Erdoğan’ın Erbakan’dan ayrılış esprisine” inansaydı, Yeni Türkiye’nin yüzü
olma ihtimâlini yakalardı.
Kulakta
küpe olsun; Erbakan’ın politik hayatındaki vedâ yıllarını iyi okuyan Erdoğan,
Erbakan’a vedâ politikasını hiç gütmedi, fakat dönüşen sürecin yeni yüzü olmayı
başardı.
Demek
ki neymiş? AK Parti’den ayrılanların hiçbiri Erdoğan’dan bir şey öğrenerek
ayrılmamış! Hattâ Erdoğan’ın sahip olduklarını Erdoğan’a öğreten kişilerin
kendileri olduğunu vehmedecek kadar, “kendilerine vedâ” yıllarına girmişler.
Ne
diyelim… El-vedâ her derine DEVA!