Her bahar bir hayra vesile olur (inşallah)

Nevruz’da hayat bahşeden, dertlere şifa olan yeni bir nesim esmeye başlar. Toprak, tabiat, ağaçlar ve feza yeni bir ruh, yeni bir canlanış kazanır. Sanki tabiatta ne varsa, yeniden hayata ve canlanışa “Merhaba!” demenin sevinciyle bir bayram havası içerisinde her birinin bir diğerini kendi diliyle kutlandığı bir merasimle tebrik etmeye başlar…

ORTA Asya’dan tutunuz da Balkanlarda yaşayan değişik kavim ve boyların geniş bir bölgede yerel renk ve inançlarla kutlanan Nevruz, her kavmin/boyun kendi kültür değerleriyle özdeşleştirip sembolleştirdiği, özü itibariyle baharın gelişinin kutlandığı ve coşkuyla karşılandığı bir gündür.

Kavmimizin, yaşadığı geniş coğrafyada tabiat ve çevrenin uyanışının kutlandığı Nevruz Bayramı’nın Anadolu’da ve Türk kültürünün yayıldığı bölgelerde de son derece köklü ve zengin bir geçmişi bulunmaktadır. Biz buna “ortak kültür” deriz.

Kültür, bir milletin ortak hayat tarzıdır. Kültürün en önemli unsurları, gelenek, görenek ve inançlardır. Her milletin sahip olduğu gelenek, görenek ve inançların sosyal hayata yansıyan yüzü ise bayramlardır. Milletler tarihsel süreç içerisinde yaşanan önemli olayları anmak, örf ve âdetlerini yaşatmak ve dinî inançlarını yerine getirmek itibariyle özel günlerle yaşarlar. İşte Nevruz da Türk dünyası için tarih bakımından yaşatılan bu özel günlerden biridir.

Türklerin Nevruz gelenekleri, Orta Asya-Selçuklu-Osmanlı-Cumhuriyet Türkiye’si çizgisinde ele alınırsa süreklilik gösterir. Dikkat edilir ise bugün ecdadımız Büyük Selçuklu Devleti’nin tarihî sınırları içinde bulunan Türkiye, İran, Afganistan, Pakistan, Türkmenistan, Tacikistan, Kırgızistan, Azerbaycan ve Kazakistan’da Nevruz Bayramı’nı aynı ruh ve anlayışla kutlamaya devam edilmektedir.

Coğrafyaların âdet ve ananelerine göre farklılık arz eden Nevruz, geçen zaman zarfında Acem bayramı, Farsların yeni yılı veya Ergenekon Bayramı olarak tasavvur edilmeye başlanmıştır. Burada ister istemez, İslâm dininin Nevruz ve bu özel günde yapılan kutlamalara bakış açısı söz konusu olmaktadır. İslâm öncesi ve sonrası vuku bulan birtakım müspet ve önemli olaylara manevî bir boyut da kazandırılarak önem verilmesi mümkün olsa bile bugünü “dinî bayram” mesabesinde görmemek lâzımdır.

***

Nevruz, Türk dünyasında ortak kültürel değer olması nedeniyle önemli bir kıymete sahiptir. Türk dünyasında ve Anadolu’da ortak inanç ve ortak heyecanlarla, yüzyıllardır Türk kültürüne özgü özelliklerle kutlanmaktadır. Tarihin ilk dönemlerinden beri ay, mevsim, yıl gibi değişiklikler törenlerle anılmaktadır.

Avcı kültüründen tarım kültürüne geçildiğinde tarımda bolluk ve bereket için çeşitli törenler yapılmaya başlanmıştır. Çeşitli kültürlerde de mevsim değişiklikleri törenlerle, plânlı ve programlı şenliklerle kutlanırdı. İslâmiyet öncesi Türk kültüründe bahar bayramı yapılarak kıştan sonra canlanan tabiatın sevinçle karşılandığı şenliklerin düzenlendiğini biliyoruz.

Takvimin olmadığı dönemlerde insanlar hayatlarını temel iştigal konularına göre düzenlerlerdi. Bunlar ekin ekme, bağ bozumu, hasat, koç katımı, baharın gelmesi, tabiatın canlanması gibi olaylardı. Ayların, mevsimlerin, yılların ve bunlara bağlı bitkilerin düzenli olarak yeşermesi ve sararması törenleri belirli bir takvime bağlanmıştır. Bütün milletlerin kültürlerinde yeni yıl törenleri yaşayış biçimlerine, coğrafyalarına, ekonomi ve de inanç yapılarına uygun şartlarda, uygun zamanlarda çeşitli pratiklerle kutlanır. İnanca bağlanan yeni yıl törenleri, Asya ve Ön Asya toplumlarında benzer iklim ve coğrafya şartlarında zaman, ad ve pratik benzerliği ile kutlanmıştır.

Nevruz, uygulamalarda bazı farklılıklar olmakla birlikte, Orta Asya Türk toplulukları, İran, Anadolu ve Balkanlarda aynı tarihler arasında her toplumca kendine özgü bir nedene dayandırılarak yâd edilir ve bu  ananevî bir bayram niteliği kazanmıştır. Turanî bir kavim olan Kürt boylarının günümüzde Nevruz’u “Demirci Kava” efsanesine dayandırıp Mecusilerde kalan bir anlayışla zorbalığa isyan (!) şeklinde takdim ederek sunmaları ve kardeşlerine gözdağı vermek şeklinde kutlamalarıysa bir akıl tutulmasından başka bir şey değildir. Nitekim PKK’nın 21 Mart’ı bahane ederek adeta Nevruz’u bir iç isyan şeklinde kutlamaya çalışması (!) hafızalarımızdadır ve Devlet aklı, bunun için önemli emniyeti tedbirleri almak zorundadır.

***

Anadolu’da Nevruz geleneği, yöresel, geleneksel ve dinî çeşitli adlar altında kutlanmaktadır. Bu çeşitlenmede zamanın yönetimlerinin yersiz ve gereksiz müdahalelerinin ve ihmâllerinin payı az değildir. Şu var ki, “Mart Dokuzu”, “Sultan Nevruz”, “Sultan Navrız”, “Nevruz Sultan”, “Yürük Bayramı”, “Mesir Bayramı”, “Mart Bozumu”, “Yumurta Bayramı” adlarıyla yapılan bayram ve kutlamalar da Nevruz geleneğinin varyantlarından başka şey değildir. Eskisi kadar yaygın olmamakla birlikte Nevruz inancı hâlâ yaşamaktadır. Selçuklular ve Osmanlılar döneminde Nevruz kutlamalarına çok önem verilmiştir. Birçok “Nevruziye” denilen şiirin yazılması, padişaha ve önemli kişilere yine “Nevruziye Peşkeşi” denilen armağanların sunulması bunun göstergesidir.

Nevruz’un müspet boyutu ise, bazı hadislerde de yer alan birtakım önemli ve olumlu hâdiselerin bugüne denk gelmesinin yanı sıra, bugünün tabiatın yeniden canlanışını simgelemesidir.

Nevruz’da hayat bahşeden, dertlere şifa olan yeni bir nesim esmeye başlar. Toprak, tabiat, ağaçlar ve feza yeni bir ruh, yeni bir canlanış kazanır. Sanki tabiatta ne varsa, yeniden hayata ve canlanışa “Merhaba!” demenin sevinciyle bir bayram havası içerisinde her birinin bir diğerini kendi diliyle kutlandığı bir merasimle tebrik etmeye başlar.

Nevruz, yılın en yeşil mevsimi olan baharın ilk günüdür. Bugün toprak yeniden canlanır, ağaçlar tomurcuklanır, bitkiler yeni bir hayat bulur. Nefes alan her canlı bu yeniden dirilişin sevinci ve neşesi içerisinde bayram giysisi olan en güzel görünümünü alır. Nevruz’un bütün bu güzellikleri, insanın zihninde ölümden sonra var olan yeniden dirilişi canlandırır.

Nevruz, yeniden dirilişi en çıplak hâliyle gözler önüne sererek vaat edilen “mead” gerçeğini daha iyi kavramamızı sağlar.

Nevruz, insandaki tevhit ve yeniden diriliş inancını güçlendirir, “hilkatin” ölümden sonra tekrar diriltmeye olan kudretini daha iyi idrak etmemize sebep olur. Nevruz her şeyin yeniden canlanmaya başladığı, Allah’ın göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün değişiminde akıl sahipleri için karar kıldığı nişanelerden biridir. İnsan bunu, tabiatta meydana gelen bu yeniden canlanış ve değişimi örnek alarak yeni bir başlangıç güç ve iradesine, yeniliğe, güzelliğe, kemâl ve rüşte doğru değişimi sağlama açısından yeni bir yılın başlangıcı kabul eder. Biz de Ehl-i Beyt imamlarının şu duasına “Âmin” diyelim:

“Ey gece ile gündüzü ardı ardına getiren! Ey yılı ve hâlleri dönüştüren! Bizim de hâlimizi en güzel hâle dönüştür.”

Geçmişin hatalarını telâfi ederse, neden böyle mübârek bir gün olmasın ve bayram olarak kutlanmasın?

Eğer insanlar Nevruz’da eski cahiliye döneminden kalma birtakım akıl ve mantık dışı geleneklerle yetinir ve insanlığa faydası olmayan ve hatta bazen tevhit anlayışıyla çelişen âdetleri sürdürmeye kalkışırlarsa, yerilmeye lâyık olurlar. Ama yukarıda işaret ettiğimiz şekliyle ona anlamlı bir tarzda yaklaşır ve o günde vuku bulan mübârek hâdiseleri hatırlayarak kutlamasını yaparsa bu anlam kazanır ve mübârek olur. Yanlışların düzeltildiği ve kemâle doğru adımların atıldığı sıradan bir gün bile bayram olarak kutlanmaya en lâyık gündür.

Hazreti Ali’ye (ra) atfedilen kelâm-ı kibarda, “Allah’a isyan edilmeyen her gün bayramdır” diye buyurulmuştur.

***

Dinlerde çeşitli kutsal unsurların olması, onlara tapınıldığı anlamı taşımaz. Yahudilerin “Sina dağı”, Hıristiyanların “Zeytin dağı”, Müslümanların “Kâbe” veya “Hira dağı” ile ilgili inançları, onlara tapınıldığı inancını doğurmaz. Bu yanlış yaklaşımlar neticesinde birçok değerimizi kaybetmişiz. Birçok güzel gelenek ve değerimizi başkaları sahiplenmiş. Türkmen boyları (bugün Türk cumhuriyetleri diye tabir edilenler) arasında farklı ton ve yoğunlukta Nevruz veya Yenigün bir bayram olarak kutlansa da, işi kıvamında bırakmalı ve bunu bir şenlik şeklinden öteye taşımamalıyız.

Her meselede olduğu gibi işi ifrat ve tefrit boyutundan çıkarıp mutedil bir yordamla götürmek lâzım. Şu husus da akıldan çıkarılmamalı: Başka kavimlere, “Nevruz bizim bayramımız” şeklinde diretmemeliyiz. Bu konu ile alâkalı derin bilgiye sahip Prof. Dr. Ali Kafkasyalı’nın şu tespitini değerli bulduğumu ifade etmek isterim:

“Nevruz adının Farsça olmasından yola çıkarak, bu kadim bayramı başka milletlere veya bazı kavimlere mâl etmeye çalışmak veya bu bayrama siyâsî bir mânâ/mahiyet atfetmek yanlıştır ve maksada aykırıdır. Coğrafyanın Farisîlerle beraber kadim Türk vatanı olması ve günümüzde de olduğu gibi bu coğrafyada tarih boyunca Türklerin yaşamış olmasındandır.

Tarihî kayıtlara göre 999 yılından 1925 yılına kadar İran coğrafyasına hâkim olan devletlerin tamamı Türk devletleridir. Karahanlı, Gazneli, Selçuklu, İlhanlı, Karakoyunlu, Akkoyunlu, Safevî, Afşar ve Kaçar devletleri ve hanedanları, birer Türk devleti ve Türk hanedanıdır. Bu Türk devletlerinin Nevruz geleneğini bu coğrafyada yaşatıp yaymaları elbette tabiîdir.”1

***

Yeni bir başlangıca vesile olacak bayram veya yıldönümlerinin varmak istediği netice, ümmetin vahdetine yardımcı olması istenen ve beklenen hayırhah işlerdir. Proje olarak vahdetimizi parçalamaya programlanmış yerli (!) işbirlikçiler, yıllar yılı Nevruz’u bir isyan/kalkışma şeklinde kutlamaya çalıştılar. Devlet aklı ve ümmetin sağduyusundan beklenen, yâd ellere fırsat ve istismar zemini vermemesidir. Vesselâm…

 

1Prof. Dr. Ali Kafkasyalı, Türk Dünyasında Nevruz Geleneğine Toplu Bakış

Mead: Ahiret âlemi ve öldükten sonra diriltilmek.

Hilkat: Yaratılış, yaratmak, yaratılmak.