ORTA Asya’dan tutunuz
da Balkanlarda yaşayan değişik kavim ve boyların geniş bir bölgede yerel renk
ve inançlarla kutlanan Nevruz, her kavmin/boyun kendi kültür değerleriyle
özdeşleştirip sembolleştirdiği, özü itibariyle baharın gelişinin kutlandığı ve coşkuyla
karşılandığı bir gündür.
Kavmimizin,
yaşadığı geniş coğrafyada tabiat ve çevrenin uyanışının kutlandığı Nevruz
Bayramı’nın Anadolu’da ve Türk kültürünün yayıldığı bölgelerde de son derece
köklü ve zengin bir geçmişi bulunmaktadır. Biz buna “ortak kültür” deriz.
Kültür,
bir milletin ortak hayat tarzıdır. Kültürün en önemli unsurları, gelenek,
görenek ve inançlardır. Her milletin sahip olduğu gelenek, görenek ve
inançların sosyal hayata yansıyan yüzü ise bayramlardır. Milletler tarihsel
süreç içerisinde yaşanan önemli olayları anmak, örf ve âdetlerini yaşatmak ve
dinî inançlarını yerine getirmek itibariyle özel günlerle yaşarlar. İşte Nevruz
da Türk dünyası için tarih bakımından yaşatılan bu özel günlerden biridir.
Türklerin
Nevruz gelenekleri, Orta Asya-Selçuklu-Osmanlı-Cumhuriyet Türkiye’si çizgisinde
ele alınırsa süreklilik gösterir. Dikkat edilir ise bugün ecdadımız Büyük
Selçuklu Devleti’nin tarihî sınırları içinde bulunan Türkiye, İran, Afganistan,
Pakistan, Türkmenistan, Tacikistan, Kırgızistan, Azerbaycan ve Kazakistan’da
Nevruz Bayramı’nı aynı ruh ve anlayışla kutlamaya devam edilmektedir.
Coğrafyaların
âdet ve ananelerine göre farklılık arz eden Nevruz, geçen zaman zarfında Acem
bayramı, Farsların yeni yılı veya Ergenekon Bayramı olarak tasavvur edilmeye
başlanmıştır. Burada ister istemez, İslâm dininin Nevruz ve bu özel günde
yapılan kutlamalara bakış açısı söz konusu olmaktadır. İslâm öncesi ve sonrası
vuku bulan birtakım müspet ve önemli olaylara manevî bir boyut da
kazandırılarak önem verilmesi mümkün olsa bile bugünü “dinî bayram” mesabesinde
görmemek lâzımdır.
***
Nevruz,
Türk dünyasında ortak kültürel değer olması nedeniyle önemli bir kıymete sahiptir.
Türk dünyasında ve Anadolu’da ortak inanç ve ortak heyecanlarla, yüzyıllardır
Türk kültürüne özgü özelliklerle kutlanmaktadır. Tarihin ilk dönemlerinden beri
ay, mevsim, yıl gibi değişiklikler törenlerle anılmaktadır.
Avcı
kültüründen tarım kültürüne geçildiğinde tarımda bolluk ve bereket için çeşitli
törenler yapılmaya başlanmıştır. Çeşitli kültürlerde de mevsim değişiklikleri
törenlerle, plânlı ve programlı şenliklerle kutlanırdı. İslâmiyet öncesi Türk
kültüründe bahar bayramı yapılarak kıştan sonra canlanan tabiatın sevinçle
karşılandığı şenliklerin düzenlendiğini biliyoruz.
Takvimin
olmadığı dönemlerde insanlar hayatlarını temel iştigal konularına göre
düzenlerlerdi. Bunlar ekin ekme, bağ bozumu, hasat, koç katımı, baharın
gelmesi, tabiatın canlanması gibi olaylardı. Ayların, mevsimlerin, yılların ve bunlara
bağlı bitkilerin düzenli olarak yeşermesi ve sararması törenleri belirli bir takvime
bağlanmıştır. Bütün milletlerin kültürlerinde yeni yıl törenleri yaşayış
biçimlerine, coğrafyalarına, ekonomi ve de inanç yapılarına uygun şartlarda,
uygun zamanlarda çeşitli pratiklerle kutlanır. İnanca bağlanan yeni yıl
törenleri, Asya ve Ön Asya toplumlarında benzer iklim ve coğrafya şartlarında
zaman, ad ve pratik benzerliği ile kutlanmıştır.
Nevruz,
uygulamalarda bazı farklılıklar olmakla birlikte, Orta Asya Türk toplulukları,
İran, Anadolu ve Balkanlarda aynı tarihler arasında her toplumca kendine özgü
bir nedene dayandırılarak yâd edilir ve bu ananevî bir bayram niteliği kazanmıştır.
Turanî bir kavim olan Kürt boylarının günümüzde Nevruz’u “Demirci Kava”
efsanesine dayandırıp Mecusilerde kalan bir anlayışla zorbalığa isyan (!)
şeklinde takdim ederek sunmaları ve kardeşlerine gözdağı vermek şeklinde
kutlamalarıysa bir akıl tutulmasından başka bir şey değildir. Nitekim PKK’nın 21
Mart’ı bahane ederek adeta Nevruz’u bir iç isyan şeklinde kutlamaya çalışması (!)
hafızalarımızdadır ve Devlet aklı, bunun için önemli emniyeti tedbirleri almak
zorundadır.
***
Anadolu’da
Nevruz geleneği, yöresel, geleneksel ve dinî çeşitli adlar altında
kutlanmaktadır. Bu çeşitlenmede zamanın yönetimlerinin yersiz ve gereksiz müdahalelerinin
ve ihmâllerinin payı az değildir. Şu var ki, “Mart Dokuzu”, “Sultan Nevruz”,
“Sultan Navrız”, “Nevruz Sultan”, “Yürük Bayramı”, “Mesir Bayramı”, “Mart
Bozumu”, “Yumurta Bayramı” adlarıyla yapılan bayram ve kutlamalar da Nevruz geleneğinin
varyantlarından başka şey değildir. Eskisi kadar yaygın olmamakla birlikte
Nevruz inancı hâlâ yaşamaktadır. Selçuklular ve Osmanlılar döneminde Nevruz
kutlamalarına çok önem verilmiştir. Birçok “Nevruziye” denilen şiirin
yazılması, padişaha ve önemli kişilere yine “Nevruziye Peşkeşi” denilen
armağanların sunulması bunun göstergesidir.
Nevruz’un
müspet boyutu ise, bazı hadislerde de yer alan birtakım önemli ve olumlu hâdiselerin
bugüne denk gelmesinin yanı sıra, bugünün tabiatın yeniden canlanışını
simgelemesidir.
Nevruz’da
hayat bahşeden, dertlere şifa olan yeni bir nesim esmeye başlar. Toprak,
tabiat, ağaçlar ve feza yeni bir ruh, yeni bir canlanış kazanır. Sanki tabiatta
ne varsa, yeniden hayata ve canlanışa “Merhaba!” demenin sevinciyle bir bayram
havası içerisinde her birinin bir diğerini kendi diliyle kutlandığı bir
merasimle tebrik etmeye başlar.
Nevruz,
yılın en yeşil mevsimi olan baharın ilk günüdür. Bugün toprak yeniden canlanır,
ağaçlar tomurcuklanır, bitkiler yeni bir hayat bulur. Nefes alan her canlı bu
yeniden dirilişin sevinci ve neşesi içerisinde bayram giysisi olan en güzel
görünümünü alır. Nevruz’un bütün bu güzellikleri, insanın zihninde ölümden
sonra var olan yeniden dirilişi canlandırır.
Nevruz,
yeniden dirilişi en çıplak hâliyle gözler önüne sererek vaat edilen “mead”
gerçeğini daha iyi kavramamızı sağlar.
Nevruz,
insandaki tevhit ve yeniden diriliş inancını güçlendirir, “hilkatin” ölümden
sonra tekrar diriltmeye olan kudretini daha iyi idrak etmemize sebep olur. Nevruz
her şeyin yeniden canlanmaya başladığı, Allah’ın göklerin ve yerin
yaratılışında, gece ve gündüzün değişiminde akıl sahipleri için karar kıldığı
nişanelerden biridir. İnsan bunu, tabiatta meydana gelen bu yeniden canlanış ve
değişimi örnek alarak yeni bir başlangıç güç ve iradesine, yeniliğe, güzelliğe,
kemâl ve rüşte doğru değişimi sağlama açısından yeni bir yılın başlangıcı kabul
eder. Biz de Ehl-i Beyt imamlarının şu duasına “Âmin” diyelim:
“Ey gece ile
gündüzü ardı ardına getiren! Ey yılı ve hâlleri dönüştüren! Bizim de hâlimizi
en güzel hâle dönüştür.”
Geçmişin
hatalarını telâfi ederse, neden böyle mübârek bir gün olmasın ve bayram olarak
kutlanmasın?
Eğer
insanlar Nevruz’da eski cahiliye döneminden kalma birtakım akıl ve mantık dışı
geleneklerle yetinir ve insanlığa faydası olmayan ve hatta bazen tevhit
anlayışıyla çelişen âdetleri sürdürmeye kalkışırlarsa, yerilmeye lâyık olurlar.
Ama yukarıda işaret ettiğimiz şekliyle ona anlamlı bir tarzda yaklaşır ve o
günde vuku bulan mübârek hâdiseleri hatırlayarak kutlamasını yaparsa bu anlam
kazanır ve mübârek olur. Yanlışların düzeltildiği ve kemâle doğru adımların
atıldığı sıradan bir gün bile bayram olarak kutlanmaya en lâyık gündür.
Hazreti
Ali’ye (ra) atfedilen kelâm-ı kibarda, “Allah’a isyan edilmeyen her gün
bayramdır” diye buyurulmuştur.
***
Dinlerde
çeşitli kutsal unsurların olması, onlara tapınıldığı anlamı taşımaz.
Yahudilerin “Sina dağı”, Hıristiyanların “Zeytin dağı”, Müslümanların “Kâbe”
veya “Hira dağı” ile ilgili inançları, onlara tapınıldığı inancını doğurmaz. Bu
yanlış yaklaşımlar neticesinde birçok değerimizi kaybetmişiz. Birçok güzel
gelenek ve değerimizi başkaları sahiplenmiş. Türkmen boyları (bugün Türk cumhuriyetleri
diye tabir edilenler) arasında farklı ton ve yoğunlukta Nevruz veya Yenigün bir
bayram olarak kutlansa da, işi kıvamında bırakmalı ve bunu bir şenlik şeklinden
öteye taşımamalıyız.
Her
meselede olduğu gibi işi ifrat ve tefrit boyutundan çıkarıp mutedil bir
yordamla götürmek lâzım. Şu husus da akıldan çıkarılmamalı: Başka kavimlere, “Nevruz
bizim bayramımız” şeklinde diretmemeliyiz. Bu konu ile alâkalı derin bilgiye
sahip Prof. Dr. Ali Kafkasyalı’nın şu tespitini değerli bulduğumu ifade etmek
isterim:
“Nevruz
adının Farsça olmasından yola çıkarak, bu kadim bayramı başka milletlere veya
bazı kavimlere mâl etmeye çalışmak veya bu bayrama siyâsî bir mânâ/mahiyet atfetmek
yanlıştır ve maksada aykırıdır. Coğrafyanın Farisîlerle beraber kadim Türk
vatanı olması ve günümüzde de olduğu gibi bu coğrafyada tarih boyunca Türklerin
yaşamış olmasındandır.
Tarihî
kayıtlara göre 999 yılından 1925 yılına kadar İran coğrafyasına hâkim olan
devletlerin tamamı Türk devletleridir. Karahanlı, Gazneli, Selçuklu, İlhanlı,
Karakoyunlu, Akkoyunlu, Safevî, Afşar ve Kaçar devletleri ve hanedanları, birer
Türk devleti ve Türk hanedanıdır. Bu Türk devletlerinin Nevruz geleneğini bu
coğrafyada yaşatıp yaymaları elbette tabiîdir.”1
***
Yeni
bir başlangıca vesile olacak bayram veya yıldönümlerinin varmak istediği
netice, ümmetin vahdetine yardımcı olması istenen ve beklenen hayırhah
işlerdir. Proje olarak vahdetimizi parçalamaya programlanmış yerli (!)
işbirlikçiler, yıllar yılı Nevruz’u bir isyan/kalkışma şeklinde kutlamaya
çalıştılar. Devlet aklı ve ümmetin sağduyusundan beklenen, yâd ellere fırsat ve
istismar zemini vermemesidir. Vesselâm…
1Prof.
Dr. Ali Kafkasyalı, Türk Dünyasında Nevruz Geleneğine Toplu Bakış
Mead: Ahiret âlemi ve öldükten sonra diriltilmek.
Hilkat: Yaratılış, yaratmak, yaratılmak.