
RAHMETLİ babam Basri Usta’nın hikâyeleri benim için çok
öğreticiydi. Bu yüzden zaman zaman onlardan hareket ederek yazılar yazıyorum.
Basri Usta, kıssalarını bir hâdiseden sonra anlatırdı; bu
sayede ne demek istediği tam olarak anlaşılırdı. Lâkin o kıssaları, deyim
yerindeyse “taşı gediğine koymak” durumu hâsıl olmadan anlatınca aynı etkiyi
göstermiyor maalesef. Buna rağmen merâmımı anlatabilmek için onun kıssalarından
istifade etmek hoşuma gidiyor.
İşte onlardan biri!
İki ihtiyar arkadaş varmış, sık sık bir araya gelir,
dertleşirlermiş. Günlerden bir gün, bu arkadaşlardan biri, diğerini ziyarete
gitmiş. Bakmış ki arkadaşı hüngür hüngür ağlıyor. Telâşlanmış ve yanına oturup
yardım etmek maksadıyla, “Ne oldu, neden ağlıyorsun?” diye sormuş. Arkadaşı iç
çekerek oğlunun kendisini dövdüğünü söylemiş. “Artık dayanamıyorum!” diye de şikâyetlenmeye
başlamış. Arkadaşı, “Ah gardaşlık ah! Kendi yaptığının cezasını çekiyorsun.
Hatırlar mısın, sen de babanı döverdin. Adamcağız utancından sesini çıkaramaz,
kimselere şikâyet etmezdi” demiş.
Dayak yiyen ihtiyar, “Yahu
gardaşlık, dövdüğüne ağlamıyorum, ona çoktan alıştım zaten. Bu edepsiz, hem
dövüyor, hem de sövüyor. Dövmesi neyse de, sövmesi kanıma dokunuyor!”
demiş.
Bu hikâyeyi şunun için anlattım: Bazı dindarlar mevcût
iktidar ile lâikçi, solcu ve Kemâlist iktidarlar arasında herhangi bir fark
görmüyor, hattâ onlardan yana tavır alıyorlar. Bunların sayıları da giderek
artıyor. Millî ve mânevî değerler üzerinden siyâset yapan bazı partiler, belediye
seçimlerinde sırf Erdoğan’a zarar vermek için CHP ittifakı içinde yer almakta
bir beis görmediler.
Şunu kabul etmek gerekir ki, iktidar kanadında gerek bürokraside,
gerekse siyâsilerde bencillik, akrabacılık, menfaatçilik ve hizipçilik baş
göstermiştir. Bazı dindar insanlar da bunları gerekçe göstererek muhalefet
cephesine koşuyorlar. Lâkin mevzu ettikleri bu kötülükler karşı cenahta da fazlasıyla
var.
Fakirlik edebiyatı yapan lâikçi, Batılılaşmacı, solcu ve
Kemâlistler, hâlen Türkiye’nin kaymağını yemektedirler. Zenginler kulübü TÜSİAD’ın
nerede durduğuna bir bakın, yeter!
Büyük şehirlerin zengin semtleri kime oy veriyor, bir bakıverin!
Çankaya ve Teşvikiye ilçeleri Türkiye’nin elit tabakasının yaşadığı iki semt;
buralarda ikâmet edenlerin neredeyse tamamı lâikçi, Kemâlist ve çağdaşlık
iddiasında bulunan kesimden… Muhalefet sözcülerinin ve medyasının yalan,
iftira, abartma, istismar, saptırma ve manipülasyon haberciliği (gerçi buna
habercilik denemez) yaptığına bakmayın siz. Bunların dini imanı ve hayatı para
ve güçten ibâret! Bunun için yapmayacakları bir kötülük dahi yoktur.
28 Şubat’ta da önce yalan haberler yayıyor, sonra da
onları gerekçe göstererek dindar insanlara kan kusturuyorlardı.
Dindar insanların yapması gereken şey, iktidarın eksik ve
yanlışlarını gerekçe göstererek geçmişte kendilerine kan kusturanların ekmeğine
yağ sürmek değil, rahat bir nefes almalarına imkân veren iktidarın
yöneticilerine yanlışlarını düzeltmeleri konusunda uyarılarda bulunmaktır. Herkes
tanıdığı, bildiği veya görüştüğü bürokrat ve siyâsilere kötülükten uzak durması,
iyilikten yana olması konusunda baskı yapmalı, hattâ müşahhas bir yanlışı olanları
hukuka şikâyet etmelidir. Herkesten önce dindar insanlar, içlerindeki kötüleri
düzeltmeli, düzelmiyorlarsa adâletin önüne koymalıdırlar.
Kendisini İslâm’a, gelenek ve kültürüne bağlı hissedenlere sesleniyorum: Kıssadaki ihtiyar gibi, “hem dövülmek, hem de sövülmek” istemiyorsanız, lâikçi, Batılılaşmacı, sol ve Kemâlist kesimin değirmenine su taşımayın! Tabiî mazoşist değilseniz yani kendinize zulmedilmesinden hoşlanmıyorsanız...