TÜRKİYE Cumhuriyeti
Devleti kurumlarından biri olunca, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu ile bu
kuruma bağlı bütün yayın kanalları ayrı bir önem kazanıyor.
Türkiye’nin
ilk iletişim kanalı olmasının yanı sıra doğrudan Devleti temsil etmek gibi bir
vizyonu da mevcût TRT’nin…
Bu
yüzden alçak bir darbede dahi bu kurumun ele geçirilmesi önemli bir iş. Zira durum
ne olursa olsun, ilânın yapılacağı resmî zemin burası.
Son
zamanlarda görüntü altı haber manşetleri ile gündeme gelse de TRT’nin İbrahim
Eren liderliğindeki yönetimi ve dünyayı peşine takarak kırkın üzerinde ülkede
ilk sırada takip ediliyor oluşu bizler için bir gurur kaynağı.
Ancak
herkes kanaat getirir ki, ABD’de dahi birinci sırada izlenen medya kuruluşu TRT
olsa, bizim için önemli olan, TRT’de neyin nasıl yayınlandığı…
TRT
1’den tutun da TRT Kurdî, TRT Avaz, TRT Müzik, TRT Arabic, TRT Spor’a kadar her
biri çok değerli tematik kanallar donatılı koskoca TRT Ailesi…
Hele
TRT World ile TRT Çocuk… Harika!
Ancak
TRT 2 ile TRT Belgesel’i yetersiz bulanlardanım. TRT 2 hakkında muazzam bir
ümidim vardı, ancak tam bir hayâl kırıklığı içindeyim. Dinlemek veya okumak
isteyen bir TRT yetkilisi olursa bahsedebilirim. Geniş bir listem var. En
başında da, bu ülkenin değerleriyle savaşanlara ekranlarını açması yer alıyor!
Çok
yerde değindim ama burada paylaşmadım; TRT ile ülkemizin, özellikle
milletimizin profilini yansıtması anlamında yapılan en önemli iş, kesinlikle
“Diriliş: Ertuğrul”!
Tarihî
film formatında dünya örnekleriyle yarışacak çapta bir yapım olarak TRT tarihine
damgasını vurdu.
Ancak
TRT’nin “Filinta”, “Payitaht: Abdülhamid” ve “Uyanış: Büyük Selçuklu” ile
stratejik hatâlar yaptığını düşünüyorum. Zira üç yapım da, sonu bilinen ve hiç
de yüzümüzü güldürmeyen içeriklere sahip.
Denilebilir
ki, “Yedi düvele karşı verilen mücadeleyi
o günlere baktırarak anlatıyor”. Bu yoruma derim ki, “İnsan mantıkla yaşar; sınavlarda öğretmen bile sonuca puan verir”.
“Masumlar
Apartmanı” hakkında da pek güzel şeyler düşünmüyorum. Ama yeter ki sonu güzel
olsun, tek isteğim bu. Sonuçta bu hikâyenin sonunu bilmiyorum…
Bu
yapıma olumsuz bakmamın sebebi, “Bu
dizideki herkes sorunlu karakterde ama hepsi de masum… Ama tüm masumlar sorunlu
kişiliklere dönüşebilirler” düşüncesinin bütün karelere serpilmiş olması… İnsan
evvelâ taklit ederek öğrenir ve Masumlar Apartmanı, maalesef bu yönde
ilerliyor. İnşallah her bir sorunlu şifâya kavuşuyordur sonunda da ben bu
eleştirimi geri alırım. Fakat belirtmem gerekir ki, bugüne kadarki bölümler
dahi kimilerinde bozukluğa sebep olmuştur.
TRT
1’deki özel televizyon yapımı özentisi programları da yanlış bulanlardanım. Bu
yapımları gündüz kuşağı bakımından da, gece kuşağı bakımından da aynı seyirde
buluyorum.
Malûm,
ekran TRT olunca konuya yaklaşım, izleyici açısından daha nitelikli ve daha
hakikat olduğu yansımasıyla oluşuyor. Bu anlamda Pelin Çift’le Gündem Ötesi,
TRT 1 ekranından yayınlanması nedeniyle izleyici tarafından didaktik bazda
algılanıyor.
Yani
bu programda konuşulan sözler, hakikat olmasa da hakikat olarak
değerlendiriliyor.
Geçtiğimiz
günlerde bu programda, Teşkilât-ı Mahsusa’nın en değerli isimlerinden Kuşçubaşı
Eşref Bey konuşuldu. Konuşan, Polat Safi isimli bir araştırmacı. Ve adını
“Kuşçubaşı Eşref’in Alternatif Biyografisi” şeklinde koyduğu kitap için bu
program yapılmış. Çünkü Safi’den başka katılımcı yok.
Safi
öyle bir Kuşçubaşı anlatıyor ki, Kuşçubaşı Eşref, Yunan muhibbi bir paranoyak
ve Narsisist olarak karşımıza çıkıyor.
Edindiği
belgelerden, Eşref Bey’in anlattıklarıyla tarihî belgelerin birbirini tutmadığı
ve kendisini ön plâna çıkarmak için Eşref Bey’in yalanlarla dolu bir
otobiyografi ortaya koyduğu fikrini edinmiş.
Velev
ki Safi, bütün araştırmasıyla doğruyu ortaya çıkarmış olsun, bunu TRT’de, Devletin
medya organında tek başına dile getirmenin kime ne faydası var?
Rusya’da
Stalin’i ve hiçbir politbüro çalışanını dahi eleştirecek bir yayın yapılamaz.
Veya Almanya’da Hitler dâhil kimseyi… Bakınız, “övmek” demiyorum, övgü yok,
ancak yergiye de izin yok. Peki, biz bunu niçin yaparız? Bizim tarih okumaktan
maksadımız ne?
Tarih,
yaşanan olayı, içinde bulunduğu şartlarla değerlendirmek zorundadır. Ve bu
şartları, insanların kişilikleri, görevleri ve şahsî/nefsî tercihleri belirler.
Eşref
Bey, gidip İngilizlerle mi görüşmüş, İngiliz muhibbi mi olmuştur? Eşref Bey’in
görevi, Devlet-i Âli bâkiyesi içindeki halkları Hilâfet hâkimiyetinde tutmak,
korumak ve onları kışkırtanları bularak ipliklerini pazara çıkartmaktı. Her ajan gibi yani…
Yunanlar
ile görüşmüş, gidip onlara katılmış… E, ajan ne yapar? Ne yapmalıdır? Ajanın
gördükleriyle resmî tarihin kaydettikleri aynı mıdır?
Aydın’ın Söke’sinde bir garip mezar taşına sahip büyük Osmanlı subayına bu mu revâ görülmeli?
O hâlde Hakan Fidan için de yüz yıl sonra aynı minvâlde bir şeyleri biri çıkıp anlatsın, Fidan'ın ne Osloculuğu kalsın, ne Amerikancılığı... Olabilir mi böyle saçma şey?!
Bakınız,
Polat Safi’yi ve kitabı çıkaran Kronik Yayınları’nı neden hedef almıyorum? Çünkü
almam kitabı, okumam ve mesele kapanır gider… Ancak TRT, TRT 1 ekranında sadece
bir ağızdan bu konuyu konuşturarak çok ama çok büyük bir yanlış, hattâ ayıp
yapmış, konuyu bizzat ama bilinçsiz bir şekilde Devlete bağlamıştır!
Bu
nasıl bir devlettir ki, kendisini ilgilendiren bir konuyu ve şahsı ortalık malı
etmektedir?
En
kısa zamanda bu konunun yine aynı ekranlarda düzeltilmesi mühimdir. En azından
Pelin Çift, kendi programında bir tekzip sunumu yaparak, Eşref Bey hakkında
programda konuşulanların yazarı bağladığını söylemelidir.
Ancak
YouTube yayınını tekrar izledim ki, Çift’in böyle bir gayreti yok. Hattâ
konunun reyting bakımından ilgi çekmesi için kitabın içeriğine "hakikati sunduğu" algısıyla daha da gizem ve katkı sağlıyor. Yazık!
Allah,
devleti ve milleti için can fedâ etmiş bütün serdengeçtilere Cennet’ini,
Cemâlini ikrâm eylesin!
Kuşçubaşı’ndan
kuşbaşı tava yer gibi bahsedenlere de hayâ nasip eylesin!
Rûhun şâd olsun Eşref Bey!