KEMAL abimiz “helâlleşme
turlarına” çıkacakmış. Çünkü iktidara yürüyorlarmış. Sadece iktidara gelmek
yeterli değilmiş, yaraları da sarmak gerekecekmiş.
Eline
tutturulan kâğıttan kimlerle helâlleşeceğini okuyor Kemal abi kürsüden.
Roboski,
Diyarbakır Cezaevi mahkûmları, Sivas ve Kahramanmaraş mağdurları ve mahalleleri
gasp edilen Romanlarla helâlleşecekmiş.
Bir
de Ali “İhsan” Korkmaz ile de helâlleşecekmiş. Doğrusu Ali “İsmail” Korkmaz
olacaktı lâkin Kemal abinin, eline tutuşturulan kâğıdı okuma konusunda yaşadığı
sıkıntıları bildiğimiz için hoş görelim.
Tamam,
iktidara yürüyen Kemal abi bunlarla ve elindeki kâğıtta yazan mağdurlarla helâlleşsin,
sıkıntı yok.
Lâkin
mevzu CHP’nin helâlleşmesi olunca, insan o kâğıtta başkaca konuların da
yazmasını bekliyor hâliyle. Hatta o tek sayfaya sığmaz bile CHP’nin helâllik
istemesi gereken maddeler.
Misâl,
bir Tuncelili olarak Kemal abiden Dersim ile ilgili bir helâlleşme cümlesi
duymak istiyor gönül.
“Nuri
Demirağ ve Nuri Killigil’in uçak ve silah fabrikalarını başlarına geçirdik.
Türkiye’nin sanayi devrimini 80 yıl geciktirdik” diyerek helâllik istese güzel
olurdu.
Yahut
ne bileyim, 1960 Darbesi hakkında, asılan Adnan Menderes ve arkadaşlarının
ailelerinden helâllik istese iyi olabilirdi. Bir de, “Yirmi yıl boyunca 27
Mayıs’ı bayram olarak kutladık, hakkınızı helâl ediniz” deseydi…
“Başörtüsü
yasağı 411 oyla Meclis tarafından kaldırıldığında, CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne
yaptığı itiraz başvurusunda benim de imzam vardı. Ellerim kırılsaydı da o
imzayı atmasaydım” deseydi…
Diyarbakır
Cezaevi mağdurlarından helâllik isteyen Kemal abi, keşke Diyarbakır Anneleri
için de, “Yahu 800 gündür oradan sesinizi duyurmaya çalışıyorsunuz. Yuh bana ki
bir kez olsun gelip hâlinizi hatırınızı sor(a)madım!” diye onlardan da haklarını
helâl etmelerini dileseydi.
Meselâ,
“Ermeni Soykırımı masalını kabul eden ve 24 Nisan’da bu konuda tivit atan
kadını İstanbul İl Başkanı yaptık” diyerek helâllik isteseydi iyiydi.
15
Temmuz şehitlerinden, gazilerinden ve ailelerinden, “Sizler o gece canla başla
savaşırken, ben güvenli bir yerde gelişmeleri izledim. Mücadelenize omuz
ver(e)medim” diye tüm Türkiye’den helâllik talep etseydi…
Hatta
“15 Temmuz sonrasında ‘tiyatro, kontrollü darbe’ diye tüm Türkiye ile dalga
geçtim, FETÖ’nün değirmenine su taşıdım. Bilmem, bana hakkınızı helâl edebilir
misiniz?” diye sorsaydı. Biz de bu konuyu biraz düşünseydik.
“FETÖ’nün
yayın ve finans organlarına el konulmaya başlandığında her birinin önüne
FETÖ’ye destek için vekillerimi gönderdim, hakkınızı helâl edin” de yazmalıydı
o kâğıtta meselâ.
“Daha
dün, sınır ötesi teskeresine ‘Hayır’ oyu kullandık. Bilmem ki, TSK ve oradaki
askerlerimiz bize hakkını helâl ederler mi?” diye bir sorsaydı yine de…
Bu
parantezin içerisine Libya’ya gönderdiğimiz askerler için CHP’li Engin Altay’ın
“lejyoner” demesini de dahil edebiliriz elbette.
Karabağ
Savaşı’nda CHP’nin dış ilişkilerden sorumlu baş danışmanı Ünal Çeviköz,
“Türkiye, Azerbaycan’a maalesef silah desteği sağlıyor. Cihatçılar gönderiyor”
açıklamasını yapmıştı. Acaba CHP orada savaşan askerlerimizden ve Azerbaycan
halkından helâllik istemeyi düşünüyor mu?
Bu
listeyi çok daha fazla uzatmak o kadar mümkün ki…
“Kemal
abinin, asıl helâllik istemesi gereken konuları etrafından dolaşıp eline
tutuşturulan kâğıttan helâllik çağrısı yapması gözlerimi yaşartıyor” desem yeri
var. Kıyamam valla...
Son
söz olarak, Erdoğan’ın pandemi sürecinde sıkıntıya düşen esnaftan helâllik
istediğinde Kemal abimiz ne demiş, onu da not edelim:
“Bırak
kardeşim sen helâlleşmeyi! Neyin helâlleşmesi? Helâlleşme olayı sadece ve
sadece insanları avutmak amacıyla veya insanların inançları veya duygularını
sömürmek amacıyla… ‘Onların yaşadıkları sıkıntıları nasıl unutturabiliriz?’,
öyle bir çaba… Bu beyhude bir çabadır. Biz hakkımızı helâl etmiyoruz!”
Kalınız sağlıcakla efendim…