
İNSAN, beden ve ruhtan oluşan, yaşayan bir
organizmadır. Yaratıcı onun hayatının devamı için hava, su ve gıdayı şart
koşmuştur. İnsan bedeninin bu saydığımız şeylere ihtiyacı olduğu gibi, rûhunun
da ihtiyaç duyduğu mânevî gıdalar vardır. Konumuz gereği ise sadece bedenin
ihtiyaç duyduğu gıdalar üzerinde duracağız.
Bildiğimiz gibi
dünya, insanlığın emrine amâde kılınmıştır. Dünya üzerindeki bitkiler ve
hayvanlar da bu amaçla insanlığın faydasına sunulmuştur. Ancak gıda olarak
neyin tüketileceği ya da tüketilmeyeceği bilgisi ve hükmü, yine Yaratıcımız
olan Allah (cc) tarafından verilmiştir. Biz bu hükümleri Kur’ân ve Sünnet
bağlamında Hazreti Peygamber’in söz ve uygulamalarından öğreniyoruz. Haram
olanlar Mâide Sûresi’nin 3’üncü âyetinde belirtilmiştir. Mahmut Kısa Hoca, bu âyetin
mealini açıklamalı olarak şu şekilde vermiş:
“(Boğazlanmadan
ölmüş olan) Leş, (akan, akıtılmış) kan, domuzun
eti (yağı, kemiği ve
benzeri her şeyi) ve Allah’tan başkası adına kesilenler, size haram kılınmıştır.
(Herhangi bir
sebeple nefesi tıkanıp) Boğularak, (ok, mızrak, kurşun, saçma ve benzeri av âletleri ile değil de
odun, kaya ve benzeri bir şeyle) vurularak, (yüksek bir yerden veya uçurumdan) düşerek, (başka bir hayvan tarafından ezilerek
veya) boynuzlanarak ve (av
için eğitilmemiş aslan, kaplan, kurt, köpek, kartal gibi) yırtıcı bir hayvan tarafından parçalanarak öldürülen
hayvanlar (da leş kapsamına girer)... Ancak (onlardan, canları çıkmadan yetişip
besmele çekerek) boğazladıklarınız hâriç (onların etini yiyebilirsiniz)…
(Ayrıca, eti yenen
cinsten olsa ve kesilirken Allah’ın adı anılsa bile,) Putların önünde kesilen
hayvanlar(ın etlerini
yemeniz ve bu tarz bir kesim yapmanız da haramdır)… Bir de fal oklarıyla kısmet
aramanız (size haram kılınmıştır.
Ancak, eşit derecede meşrû iki şey bulunup da aralarında hiçbir aklî
seçim yapma imkânı olmadığı zaman kura çekmek helâldir. İşte bütün) bu(haram
kılına)nlar, (kişiyi
ve toplumu doğru yoldan saptıran zararlı ve) kötü işlerdir.
(O hâlde, asıl
savaşmanız gereken şey, din adına -veya dinsizlik adına- uydurulan hurâfeler
olacaktır. Zira:) Bugün kâfirler, dininiz(i yok edip sizi yeniden küfre çevirmek)ten ümitlerini tamamen kesmişlerdir. Öyleyse,
onlardan kork(up da
hak uğrunda mücadeleyi bırak)mayın, fakat Ben’den (gelecek azaptan ve Benim sevgimi
kaybetmekten) korkun!
Bugün, (kıyâmete kadar hiçbir değişim ve
düzeltmeye ihtiyaç bırakmayacak mükemmel bir inanç sistemi ortaya koyarak ve
bütün çağlara, kültürlere ve toplumlara uyarlanabilecek temel prensipler
belirleyerek) dininizi kemâle erdirdim; (böylece) size (vaat ettiğim) nimetimi tamamladım ve size din olarak (bir tek Allah’a kulluk etme esâsına
dayanan ve bütün Peygamberlerin insanlığa getirdikleri inanç sistemini,)
İslâm’ı (seçip)
beğendim.
(O hâlde, bu İlâhî kanunlara sımsıkı sarılacak ve size yasaklanan her şeyden
uzak duracaksınız! Ancak) Her kim (bir hastalık, zorlanma
veya ciddî) bir açlıktan dolayı (çâresiz
kalır ve) günaha istekle yönelmeksizin (bunlardan
yemeye) mecbur olursa, (-zaruret
miktarını aşmamak ve başkasının hayatını tehlikeye düşürmemek şartıyla- Allah
onu cezalandırmayacaktır. Çünkü) Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.” (Mâide, 3)
Görüldüğü gibi
haram olan gıdalar bir bir sayılmış ve bunlardan, sadece açlıktan ölmekle karşı
karşıya kalındığında zaruret miktarını aşmayacak kadar yenilebileceği
açıklanmıştır.
Bir sonraki âyette
de helâl gıdalar izah edilmiştir. Bu âyeti de yine Mahmut Kısa mealinden
açıklamalı olarak verelim:
“(Ey Peygamber!
Müminler) Sana, kendilerine neyin helâl kılındığını soruyorlar. De ki, ‘(Faydalı, temiz ve) Güzel olan her şey size helâl kılınmıştır.
Allah’ın size bahşettiği bilgi ve
yetenek sayesinde eğitip
yetiştirdiğiniz (av
köpeği, tazı, atmaca ve benzeri) av hayvanlarının sizin için yakaladığı (helâl cinsten) hayvanların etinden de
yiyebilirsiniz. (Yeter
ki, onları avın) üzerine (salarken ‘Bismillah’ diyerek) Allah’ın
adını anın! (Ava başlarken çektiğiniz besmele de bunun için yeterlidir.
Gönderdiğiniz hayvan avı öldürmüş bile olsa, bu av leş sayılmaz, helâldir. Av
henüz canlıysa, onu besmele çekerek boğazlamalısınız. Bütün bunları yaparken,) Allah’tan
(gelen emirleri uygulamakta son derece dikkatli davranın ve O’na
karşı gelmekten titizlikle) sakının! (Unutmayın ki) Allah, (yeri ve zamanı geldiğinde) hesabı çabuk görendir.” (Mâide, 4)
Yine Mâide Sûresi’nin
5’inci âyetinin ilk kısmı da helâl gıdalar ile ilgilidir: “(Evet!) Bugün,
(temiz ve) güzel olan her şey size helâl kılınmıştır. (Daha önce) Kendilerine Kitap verilmiş olan(Yahudi ve Hıristiyan)ların
yiyecekleri de size helâldir. (Onların, Allah’ın adını anarak kesmiş oldukları eti helâl olan
hayvanlardan ve ürettikleri bütün temiz ve helâl yiyeceklerden yiyebilirsiniz.) Aynı
şekilde, sizin yiyecekleriniz de onlara (ve diğer bütün insanlara) helâldir.”
Efendimiz de bir hadîs-i şeriflerinde bu konuda şöyle buyurur: “Şüphesiz helâl bellidir. Haram da bellidir.
Fakat bu ikisi arasında (helâl veya haram olduğu açıkça belli olmayan) birtakım
şüpheli şeyler vardır ki pek çok kimse onları bilemez. Şüpheli şeylerden
kaçınan bir kimse, dinini ve haysiyetini korumuş olur. Şüpheli şeylerden
sakınmayan bir kimse ise, zamanla harama düşer. Tıpkı sürüsünü başkasına ait
bir arazinin etrafında otlatan çoban gibi ki sürünün bu araziye girme tehlikesi
vardır. Dikkat edin! Her padişahın girilmesi yasak bir arazisi vardır.
Unutmayın ki, Allah’ın yasak arazisi de haram kıldığı şeylerdir.” (Buhârî,
Îmân, 39)
TDV İslâm İlmihali’nde
gıdaların haram ve helâl olarak ayrılmasının amacı şu şekilde özetlenmiştir: “Yiyecekler
konusundaki yasakların en başta gelen amacı, insanın beden ve ruh sağlığının
korunmasıdır. İnsanın beden ve ruh sağlığına zararlı olduğu sâbit olan
maddelerin yenilip içilmesi dinen de haram görülür. Bu konuda fıkıh ilmiyle
müspet ilimlerin karşılıklı bilgi alışverişi içinde olması, tecrübeyle ve
bilimsel metotlarla elde edilen sonuçların dinî hükümlerde de dikkate alınması
gerekir. Sarhoş edici ve uyuşturucu özelliği bulunan maddelerin yenilip
içilmesi de yine İslâm’ın yasakları arasında yer alır. Ayrıca selim tabiatlı
insanların öteden beri pis ve iğrenç bulduğu, necis olarak gördüğü şeylerin
İslâm’da haram kılındığı açıktır. İslâm’ın bütün bu yasakları, öteden beri
insanların bu konudaki ortak tutum ve telâkkileriyle de uyum içindedir. Bu
konuda İslâm fıkhının belki de en dikkat çekici ve ayırıcı özelliği, avlanma,
hayvanların kesimi, eti yenen ve yenmeyen kara ve su hayvanları gibi konularda
getirilen ölçü ve gruplandırmalardır.” (TDV İlmihal, c: II, sh: 33)
Prof. Dr. Abdullah Kahraman, “Gıda Ürünlerinde Helâl ve Haramı Belirleme
Yöntemi” isimli makalesinden özetle şu bilgileri vermektedir:
“İnsan hayatının tehlikeye atılmaması, canın korunması ve zararın defedilmesi, İslâm’ın temel ilkeleri arasında yer almaktadır. Bu yüzden helâl ve haram gıdaların belirlenmesinde başvurulacak kriterlerden biri de fayda-zarar kriteridir. Zira beslenmenin temel amacı, insanın akıl, beden ve ruh sağlığını korumak ve sağlıklı yaşamasını temin etmektir.
Bunun için insanın sağlık açısından kendisine yararlı olan maddeleri
yemesi helâl, zararlı olanları yemesi ise haramdır. Allah’ın yemesini helâl
kıldığı bütün maddeler prensip olarak faydalı, haram kıldıkları ise zararlıdır.
Kur’ân, gıdaların helâl veya haram olduğunun belirlenmesinde
‘tayyib/tayyibât’ ve ‘habîs/habâis’ kavramlarını temel bir ölçü olarak ortaya
koymuştur. Faydalı ve temiz şeyler Kur’ân’da ‘tayyibât’ olarak, zararlı ve pis
olanlar ise ‘habâis’ olarak adlandırılmıştır. İslâm hukukçuları, yenebilecek
nesneleri cansızlar (cemâdât), madenler ve hayvan kökenli olanlar olmak üzere
üç grupta toplamışlardır. Cansızların ve madenlerin yenilebilmesinde insan
sağlığına faydalı veya zararlı olması dikkate alınmıştır. Hemen hemen tüm
ilmihallerde belirtildiği gibi, tuz gibi yenmesi mutat hâle gelen inorganik
maddelerin -sağlık sorunu oluşturmayacak kimseler açısından- yenilmesinde dinen
sakınca görülmemiştir. Ancak yenmesi mutat olmayan
ve sağlığa zararlı olabileceği düşünülen toprak ve çamur gibi maddelerin
yenilmesi câiz görülmemiştir.
Yine birçok ilmihalde bitki kökenli gıda maddelerinin helâllik ve
haramlık yönünün belirlenmesinde de akıl ve beden sağlığına zarar verip
vermemesi ölçü olarak alınmıştır. Bundan dolayı alkollü içkilerin, uyuşturucu
maddelerin ve insan sağlığı açısından tehlike arz eden zehirli, keyif verici
maddelerin kullanılması haram kabul edilmiştir.
Hayvan kökenli gıda maddelerinde ise helâl olanlar için âyet-i
kerîmelerde ‘temiz ve helâl olanların yenebileceği’, genel olarak
belirtilmiştir. Hanefî mezhebinde, bazı hadîslere dayanılarak, özellikle
hayvanlarda tabiatı bakımından iğrenç, pislik ve vahşilik bulunup dişleri ve
tırnaklarıyla kendilerini müdafaa eden, avlarını azı dişleriyle kapıp avlayan
ve parçalayan hayvanların yenmesi haram kabul edilmiştir. Buna göre fare,
yılan, akrep gibi hayvanlar tab’an iğrenç bulunduklarından; çaylak, kartal,
akbaba gibi kuşlar ve kurt, ayı, arslan gibi hayvanlar yırtıcı olmaları
sebebiyle haram kabul edilmiştir.
Ancak tabiatında vahşilik olmayan ve iğrenç görülmeyen tavuk, kaz, ördek
gibi evcil; sığırcık, güvercin gibi evcil olmayan hayvanların yenmesi helâl
kabul edilmiştir. Azı dişi olduğu hâlde başkalarına saldırmayan devenin eti ise
helâl görülmüştür.
İslâm hukukçuları hayvansal gıdaların helâl olması için beslenme şeklinin
de önemi üzerinde durmuşlardır. Buna göre beslendiği maddeler arasında kan,
hayvan artığı gibi dinen necis sayılan maddelerin bulunduğu ve “celâle” denilen
hayvanların etinin hükmü tartışma konusu olmuştur. Ancak hayvanın belli bir
süre hapsedilerek temiz gıdalarla beslenmesinin keraheti ortadan kaldıracağı,
genel kabul görmüştür.” (Prof. Dr. Abdullah Kahraman, Gıda Ürünlerinde Helâl ve
Haramı Belirleme Yöntemi, Cumhuriyet Üniverstesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, 2012, Cilt: XVI, Sayı: 1)
Gıdada
haram-helâl ayrımı neden önemlidir?
Bakara Sûresi’nin 87’nci âyetinde, “Size rızık olarak verdiklerimizin
helâl olanlarından yiyiniz” buyurulmaktadır. Helâl ve haramlara riâyet,
Allah’ın koyduğu hudutlara riâyet demektir. Zira “insan” denen bu varlığı icat
eden, yapan O’dur. Tâbiri câiz ise Rabbimiz diyor ki, “Benim üretmiş olduğum bu
makinenin yakıtı, helâl kıldığım şeylerdir. Ama sen bunun deposu olan midene haram
kıldıklarımı koyarsan, bu makine bozulur!”
Tıpkı aldığınız araba benzinli ise benzin, mazotluysa mazot kullanmak ve
o aracı üreten firmanın tavsiye ettiği motoryağını koymak gibi… Aksi takdirde
arabanın motoru bozulur. Yakıtın oktanına, yağın numarasına kadar dikkat
ediyorsun ama midene doldurduğun yakıta dikkat etmiyorsun! Bir de kalkıp, “Bu
çağda helâl-haram da neymiş?” diyorsun… Ama arabana yanlışlıkla benzin yerine
dizel koyan akaryakıt istasyonunu dâvâ etmeyi biliyor, mahkemelere koşuyorsun…
Ey gafil insan, senin miden, arabandan daha mı değersiz?
“Ne olacak domuz, yılan,
akrep yesem? Ne olacak İngiliz, İtalyan, Japon, Çin mutfağının ürünlerini ben
de tatsam?” diyorsun… İnsan, fıtratına uygun gıdalar tüketmezse bozuluyor. O
haram gıdalar mideden bağırsağa geçerken bir sürü işlemle sindiriliyor ve kan
hâlini alıp vücûtta sayısız bileşiğe, maddeye, hormona dönüşüyor.
Zünnûn-i Mısrî
Hazretleri, “Haram yemek kalbi karartır, hasta eder” der. Tabiî “hastalık”
denilince, zamanımız insanının aklına “Kolesterolü mü yükseltiyor, damar
sertliği veya tıkanıklığı mı yapıyor?” gibi sorunlar gelebilir. Tıbben ne
yaptıkları aslında biliniyor. Ama bu bahsedilen, fıtratın bozulması ile ilgili
durum!
“Kalbin kararması ne
ki?” dersek, onu da açıklamış Hazret. Diyor ki, “Kalbin kararmasının dört alâmeti
vardır: Kişi yaptığı ibâdetin tadını duyamaz. O kişinin aklına Allah korkusu hiç
gelmez. Gördüklerinden ibret almaz. Okuduklarını anlamaz, öğrendiklerini uygulamaz”.
Mevlâna Hazretleri
de, “Bilgi de, hikmet de helâl lokmadan doğar. Aşk da, merhamet de helâl
lokmanın mahsulüdür. Eğer bir lokmadan gaflet meydana gelirse, bil ki o lokma,
şüpheli veya haramdır” buyurmaktadır.
Süfyân-ı Sevrî
Hazretleri ise, “Kişinin dindarlığı, ekmeğinin helâlliği nispetindedir”
buyurmuştur. Abdülkâdir-i Geylânî Hazretleri, “Haram yemek kalbi öldürür, helâl
yemek ise ihyâ eder. Lokma vardır, seni dünya ile; lokma vardır, seni âhiret
ile meşgul eder. Lokma vardır, kişiyi Allah-u Teâlâ’ya rağbet ettirir” diyerek
helâl ve haram lokmanın insandaki inkişafının hangi vecihlere yöneldiğini izah
eder.
Günümüzde helâl olan
gıdaların dahi haramlaştırıldığına şâhit oluyoruz. Haram olan kandan, domuz
etinden üretilen katkı maddeleri, genetik yapıları değiştirilen organizmalar,
sıhhî artlarda üretilemeyen ve bu yüzden bozulan yiyecek ve içecekler fayda
yerine zarar, sağlık yerine zehir saçmakta. Mutlaka neyi yediğimize, yediğimiz
gıdaların helâl bile olsa önümüze nasıl geldiğine dikkat etmek zorundayız. Hem
vücûdumuzun, hem de rûhumuzun sıhhatini düşünmek için bu şarttır!