Helâl ve temiz rızık tüketmek farzdır!

Bakara Sûresi’nin 87’nci âyetinde, “Size rızık olarak verdiklerimizin helâl olanlarından yiyiniz” buyurulmaktadır. Helâl ve haramlara riâyet, Allah’ın koyduğu hudutlara riâyet demektir. Zira “insan” denen bu varlığı icat eden, yapan O’dur. Tâbiri câiz ise Rabbimiz “Benim üretmiş olduğum bu makinenin yakıtı, helâl kıldığım şeylerdir. Ama sen bunun deposu olan midene haram kıldıklarımı koyarsan, bu makine bozulur!” diyor.

İNSAN, beden ve ruhtan oluşan, yaşayan bir organizmadır. Yaratıcı onun hayatının devamı için hava, su ve gıdayı şart koşmuştur. İnsan bedeninin bu saydığımız şeylere ihtiyacı olduğu gibi, rûhunun da ihtiyaç duyduğu mânevî gıdalar vardır. Konumuz gereği ise sadece bedenin ihtiyaç duyduğu gıdalar üzerinde duracağız.

Bildiğimiz gibi dünya, insanlığın emrine amâde kılınmıştır. Dünya üzerindeki bitkiler ve hayvanlar da bu amaçla insanlığın faydasına sunulmuştur. Ancak gıda olarak neyin tüketileceği ya da tüketilmeyeceği bilgisi ve hükmü, yine Yaratıcımız olan Allah (cc) tarafından verilmiştir. Biz bu hükümleri Kur’ân ve Sünnet bağlamında Hazreti Peygamber’in söz ve uygulamalarından öğreniyoruz. Haram olanlar Mâide Sûresi’nin 3’üncü âyetinde belirtilmiştir. Mahmut Kısa Hoca, bu âyetin mealini açıklamalı olarak şu şekilde vermiş:

“(Boğazlanmadan ölmüş olan) Leş, (akan, akıtılmış) kan, domuzun eti (yağı, kemiği ve benzeri her şeyi) ve Allah’tan başkası adına kesilenler, size haram kılınmıştır.

(Herhangi bir sebeple nefesi tıkanıp) Boğularak, (ok, mızrak, kurşun, saçma ve benzeri av âletleri ile değil de odun, kaya ve benzeri bir şeyle) vurularak, (yüksek bir yerden veya uçurumdan) düşerek, (başka bir hayvan tarafından ezilerek veya) boynuzlanarak ve (av için eğitilmemiş aslan, kaplan, kurt, köpek, kartal gibi) yırtıcı bir hayvan tarafından parçalanarak öldürülen hayvanlar (da leş kapsamına girer)... Ancak (onlardan, canları çıkmadan yetişip besmele çekerek) boğazladıklarınız hâriç (onların etini yiyebilirsiniz)…

(Ayrıca, eti yenen cinsten olsa ve kesilirken Allah’ın adı anılsa bile,) Putların önünde kesilen hayvanlar(ın etlerini yemeniz ve bu tarz bir kesim yapmanız da haramdır)… Bir de fal oklarıyla kısmet aramanız (size haram kılınmıştır. Ancak, eşit derecede meşrû iki şey bulunup da aralarında hiçbir aklî seçim yapma imkânı olmadığı zaman kura çekmek helâldir. İşte bütün) bu(haram kılına)nlar, (kişiyi ve toplumu doğru yoldan saptıran zararlı ve) kötü işlerdir.

(O hâlde, asıl savaşmanız gereken şey, din adına -veya dinsizlik adına- uydurulan hurâfeler olacaktır. Zira:) Bugün kâfirler, dininiz(i yok edip sizi yeniden küfre çevirmek)ten ümitlerini tamamen kesmişlerdir. Öyleyse, onlardan kork(up da hak uğrunda mücadeleyi bırak)mayın, fakat Ben’den (gelecek azaptan ve Benim sevgimi kaybetmekten) korkun!
Bugün,
(kıyâmete kadar hiçbir değişim ve düzeltmeye ihtiyaç bırakmayacak mükemmel bir inanç sistemi ortaya koyarak ve bütün çağlara, kültürlere ve toplumlara uyarlanabilecek temel prensipler belirleyerek) dininizi kemâle erdirdim; (böylece) size (vaat ettiğim) nimetimi tamamladım ve size din olarak (bir tek Allah’a kulluk etme esâsına dayanan ve bütün Peygamberlerin insanlığa getirdikleri inanç sistemini,) İslâm’ı (seçip) beğendim.
(O hâlde, bu İlâhî kanunlara sımsıkı sarılacak ve size yasaklanan her şeyden uzak duracaksınız! Ancak) Her kim (bir hastalık, zorlanma veya ciddî) bir açlıktan dolayı (çâresiz kalır ve) günaha istekle yönelmeksizin (bunlardan yemeye) mecbur olursa, (-zaruret miktarını aşmamak ve başkasının hayatını tehlikeye düşürmemek şartıyla- Allah onu cezalandırmayacaktır. Çünkü) Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.” (Mâide, 3)

Görüldüğü gibi haram olan gıdalar bir bir sayılmış ve bunlardan, sadece açlıktan ölmekle karşı karşıya kalındığında zaruret miktarını aşmayacak kadar yenilebileceği açıklanmıştır.

Bir sonraki âyette de helâl gıdalar izah edilmiştir. Bu âyeti de yine Mahmut Kısa mealinden açıklamalı olarak verelim:

“(Ey Peygamber! Müminler) Sana, kendilerine neyin helâl kılındığını soruyorlar. De ki, ‘(Faydalı, temiz ve) Güzel olan her şey size helâl kılınmıştır. Allah’ın size bahşettiği bilgi ve yetenek sayesinde eğitip yetiştirdiğiniz (av köpeği, tazı, atmaca ve benzeri) av hayvanlarının sizin için yakaladığı (helâl cinsten) hayvanların etinden de yiyebilirsiniz. (Yeter ki, onları avın) üzerine (salarken ‘Bismillah’ diyerek) Allah’ın adını anın! (Ava başlarken çektiğiniz besmele de bunun için yeterlidir. Gönderdiğiniz hayvan avı öldürmüş bile olsa, bu av leş sayılmaz, helâldir. Av henüz canlıysa, onu besmele çekerek boğazlamalısınız. Bütün bunları yaparken,) Allah’tan (gelen emirleri uygulamakta son derece dikkatli davranın ve O’na karşı gelmekten titizlikle) sakının! (Unutmayın ki) Allah, (yeri ve zamanı geldiğinde) hesabı çabuk görendir.” (Mâide, 4)

Yine Mâide Sûresi’nin 5’inci âyetinin ilk kısmı da helâl gıdalar ile ilgilidir: “(Evet!) Bugün, (temiz ve) güzel olan her şey size helâl kılınmıştır. (Daha önce) Kendilerine Kitap verilmiş olan(Yahudi ve Hıristiyan)ların yiyecekleri de size helâldir. (Onların, Allah’ın adını anarak kesmiş oldukları eti helâl olan hayvanlardan ve ürettikleri bütün temiz ve helâl yiyeceklerden yiyebilirsiniz.) Aynı şekilde, sizin yiyecekleriniz de onlara (ve diğer bütün insanlara) helâldir.

Efendimiz de bir hadîs-i şeriflerinde bu konuda şöyle buyurur: “Şüphesiz helâl bellidir. Haram da bellidir. Fakat bu ikisi arasında (helâl veya haram olduğu açıkça belli olmayan) birtakım şüpheli şeyler vardır ki pek çok kimse onları bilemez. Şüpheli şeylerden kaçınan bir kimse, dinini ve haysiyetini korumuş olur. Şüpheli şeylerden sakınmayan bir kimse ise, zamanla harama düşer. Tıpkı sürüsünü başkasına ait bir arazinin etrafında otlatan çoban gibi ki sürünün bu araziye girme tehlikesi vardır. Dikkat edin! Her padişahın girilmesi yasak bir arazisi vardır. Unutmayın ki, Allah’ın yasak arazisi de haram kıldığı şeylerdir.” (Buhârî, Îmân, 39)

TDV İslâm İlmihali’nde gıdaların haram ve helâl olarak ayrılmasının amacı şu şekilde özetlenmiştir: “Yiyecekler konusundaki yasakların en başta gelen amacı, insanın beden ve ruh sağlığının korunmasıdır. İnsanın beden ve ruh sağlığına zararlı olduğu sâbit olan maddelerin yenilip içilmesi dinen de haram görülür. Bu konuda fıkıh ilmiyle müspet ilimlerin karşılıklı bilgi alışverişi içinde olması, tecrübeyle ve bilimsel metotlarla elde edilen sonuçların dinî hükümlerde de dikkate alınması gerekir. Sarhoş edici ve uyuşturucu özelliği bulunan maddelerin yenilip içilmesi de yine İslâm’ın yasakları arasında yer alır. Ayrıca selim tabiatlı insanların öteden beri pis ve iğrenç bulduğu, necis olarak gördüğü şeylerin İslâm’da haram kılındığı açıktır. İslâm’ın bütün bu yasakları, öteden beri insanların bu konudaki ortak tutum ve telâkkileriyle de uyum içindedir. Bu konuda İslâm fıkhının belki de en dikkat çekici ve ayırıcı özelliği, avlanma, hayvanların kesimi, eti yenen ve yenmeyen kara ve su hayvanları gibi konularda getirilen ölçü ve gruplandırmalardır.” (TDV İlmihal, c: II, sh: 33)

Prof. Dr. Abdullah Kahraman, “Gıda Ürünlerinde Helâl ve Haramı Belirleme Yöntemi” isimli makalesinden özetle şu bilgileri vermektedir:

“İnsan hayatının tehlikeye atılmaması, canın korunması ve zararın defedilmesi, İslâm’ın temel ilkeleri arasında yer almaktadır. Bu yüzden helâl ve haram gıdaların belirlenmesinde başvurulacak kriterlerden biri de fayda-zarar kriteridir. Zira beslenmenin temel amacı, insanın akıl, beden ve ruh sağlığını korumak ve sağlıklı yaşamasını temin etmektir.


Bunun için insanın sağlık açısından kendisine yararlı olan maddeleri yemesi helâl, zararlı olanları yemesi ise haramdır. Allah’ın yemesini helâl kıldığı bütün maddeler prensip olarak faydalı, haram kıldıkları ise zararlıdır.

Kur’ân, gıdaların helâl veya haram olduğunun belirlenmesinde ‘tayyib/tayyibât’ ve ‘habîs/habâis’ kavramlarını temel bir ölçü olarak ortaya koymuştur. Faydalı ve temiz şeyler Kur’ân’da ‘tayyibât’ olarak, zararlı ve pis olanlar ise ‘habâis’ olarak adlandırılmıştır. İslâm hukukçuları, yenebilecek nesneleri cansızlar (cemâdât), madenler ve hayvan kökenli olanlar olmak üzere üç grupta toplamışlardır. Cansızların ve madenlerin yenilebilmesinde insan sağlığına faydalı veya zararlı olması dikkate alınmıştır. Hemen hemen tüm ilmihallerde belirtildiği gibi, tuz gibi yenmesi mutat hâle gelen inorganik maddelerin -sağlık sorunu oluşturmayacak kimseler açısından- yenilmesinde dinen sakınca görülmemiştir. Ancak yenmesi mutat olmayan ve sağlığa zararlı olabileceği düşünülen toprak ve çamur gibi maddelerin yenilmesi câiz görülmemiştir. 

Yine birçok ilmihalde bitki kökenli gıda maddelerinin helâllik ve haramlık yönünün belirlenmesinde de akıl ve beden sağlığına zarar verip vermemesi ölçü olarak alınmıştır. Bundan dolayı alkollü içkilerin, uyuşturucu maddelerin ve insan sağlığı açısından tehlike arz eden zehirli, keyif verici maddelerin kullanılması haram kabul edilmiştir. 

Hayvan kökenli gıda maddelerinde ise helâl olanlar için âyet-i kerîmelerde ‘temiz ve helâl olanların yenebileceği’, genel olarak belirtilmiştir. Hanefî mezhebinde, bazı hadîslere dayanılarak, özellikle hayvanlarda tabiatı bakımından iğrenç, pislik ve vahşilik bulunup dişleri ve tırnaklarıyla kendilerini müdafaa eden, avlarını azı dişleriyle kapıp avlayan ve parçalayan hayvanların yenmesi haram kabul edilmiştir. Buna göre fare, yılan, akrep gibi hayvanlar tab’an iğrenç bulunduklarından; çaylak, kartal, akbaba gibi kuşlar ve kurt, ayı, arslan gibi hayvanlar yırtıcı olmaları sebebiyle haram kabul edilmiştir.

Ancak tabiatında vahşilik olmayan ve iğrenç görülmeyen tavuk, kaz, ördek gibi evcil; sığırcık, güvercin gibi evcil olmayan hayvanların yenmesi helâl kabul edilmiştir. Azı dişi olduğu hâlde başkalarına saldırmayan devenin eti ise helâl görülmüştür.

İslâm hukukçuları hayvansal gıdaların helâl olması için beslenme şeklinin de önemi üzerinde durmuşlardır. Buna göre beslendiği maddeler arasında kan, hayvan artığı gibi dinen necis sayılan maddelerin bulunduğu ve “celâle” denilen hayvanların etinin hükmü tartışma konusu olmuştur. Ancak hayvanın belli bir süre hapsedilerek temiz gıdalarla beslenmesinin keraheti ortadan kaldıracağı, genel kabul görmüştür.” (Prof. Dr. Abdullah Kahraman, Gıda Ürünlerinde Helâl ve Haramı Belirleme Yöntemi, Cumhuriyet Üniverstesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, 2012, Cilt: XVI, Sayı: 1)

Gıdada haram-helâl ayrımı neden önemlidir?

Bakara Sûresi’nin 87’nci âyetinde, “Size rızık olarak verdiklerimizin helâl olanlarından yiyiniz” buyurulmaktadır. Helâl ve haramlara riâyet, Allah’ın koyduğu hudutlara riâyet demektir. Zira “insan” denen bu varlığı icat eden, yapan O’dur. Tâbiri câiz ise Rabbimiz diyor ki, “Benim üretmiş olduğum bu makinenin yakıtı, helâl kıldığım şeylerdir. Ama sen bunun deposu olan midene haram kıldıklarımı koyarsan, bu makine bozulur!”

Tıpkı aldığınız araba benzinli ise benzin, mazotluysa mazot kullanmak ve o aracı üreten firmanın tavsiye ettiği motoryağını koymak gibi… Aksi takdirde arabanın motoru bozulur. Yakıtın oktanına, yağın numarasına kadar dikkat ediyorsun ama midene doldurduğun yakıta dikkat etmiyorsun! Bir de kalkıp, “Bu çağda helâl-haram da neymiş?” diyorsun… Ama arabana yanlışlıkla benzin yerine dizel koyan akaryakıt istasyonunu dâvâ etmeyi biliyor, mahkemelere koşuyorsun… Ey gafil insan, senin miden, arabandan daha mı değersiz?

“Ne olacak domuz, yılan, akrep yesem? Ne olacak İngiliz, İtalyan, Japon, Çin mutfağının ürünlerini ben de tatsam?” diyorsun… İnsan, fıtratına uygun gıdalar tüketmezse bozuluyor. O haram gıdalar mideden bağırsağa geçerken bir sürü işlemle sindiriliyor ve kan hâlini alıp vücûtta sayısız bileşiğe, maddeye, hormona dönüşüyor.

Zünnûn-i Mısrî Hazretleri, “Haram yemek kalbi karartır, hasta eder” der. Tabiî “hastalık” denilince, zamanımız insanının aklına “Kolesterolü mü yükseltiyor, damar sertliği veya tıkanıklığı mı yapıyor?” gibi sorunlar gelebilir. Tıbben ne yaptıkları aslında biliniyor. Ama bu bahsedilen, fıtratın bozulması ile ilgili durum!

“Kalbin kararması ne ki?” dersek, onu da açıklamış Hazret. Diyor ki, “Kalbin kararmasının dört alâmeti vardır: Kişi yaptığı ibâdetin tadını duyamaz. O kişinin aklına Allah korkusu hiç gelmez. Gördüklerinden ibret almaz. Okuduklarını anlamaz, öğrendiklerini uygulamaz”.

Mevlâna Hazretleri de, “Bilgi de, hikmet de helâl lokmadan doğar. Aşk da, merhamet de helâl lokmanın mahsulüdür. Eğer bir lokmadan gaflet meydana gelirse, bil ki o lokma, şüpheli veya haramdır” buyurmaktadır.

Süfyân-ı Sevrî Hazretleri ise, “Kişinin dindarlığı, ekmeğinin helâlliği nispetindedir” buyurmuştur. Abdülkâdir-i Geylânî Hazretleri, “Haram yemek kalbi öldürür, helâl yemek ise ihyâ eder. Lokma vardır, seni dünya ile; lokma vardır, seni âhiret ile meşgul eder. Lokma vardır, kişiyi Allah-u Teâlâ’ya rağbet ettirir” diyerek helâl ve haram lokmanın insandaki inkişafının hangi vecihlere yöneldiğini izah eder.

Günümüzde helâl olan gıdaların dahi haramlaştırıldığına şâhit oluyoruz. Haram olan kandan, domuz etinden üretilen katkı maddeleri, genetik yapıları değiştirilen organizmalar, sıhhî artlarda üretilemeyen ve bu yüzden bozulan yiyecek ve içecekler fayda yerine zarar, sağlık yerine zehir saçmakta. Mutlaka neyi yediğimize, yediğimiz gıdaların helâl bile olsa önümüze nasıl geldiğine dikkat etmek zorundayız. Hem vücûdumuzun, hem de rûhumuzun sıhhatini düşünmek için bu şarttır!