“Heiran” olmak isteyeceksiniz!

Film, aşkı hissettiriyor. Göçmenlerin yaşadığı zorluklara değiniyor. Savaşın çarpan etkilerinin insanları nasıl da başka diyarlara savurduğunu anlatıyor. Her şeyden önemlisi de, film, çağın cezbedarlarının yabancısı olduğu bir kavram olan sadâkatin değerini iliklerimize kadar hissettiriyor.

KİMİ zaman bir bakış, kimi zaman bir gülüş, bazen de sadece bir tebessüm, sol yanından vurur insanı. Bazılarımız buna aşk, bazılarımız ise sevdâ deriz...

Çoğu insan, ilk gençlik yıllarında sevmiştir birini. Hiç olmazsa gönlü kaymıştır. İnsan âşık olunca, aşkın ağırlığını kaldıramayıp haykırmak ister. Bazıları da kendi adıyla sevdiğinin adını bir yerlere yazar. Kimi duvara, kimi ağaca kazır sevdiğinin ismini. Kimi de kalbinin üstüne dövme yaptırır. Peki, ya başka nereye sevdiğinin ismini yazar insan?

Kahramanımız Mahi, sevdiğinin ve kendinin ismini bir ekmeğin üzerine yazıyor. Bu sahnedeki ekmek metaforu, çok derin anlamlar barındırıyor. Bu sahne, ekmek üzerinden aşkı kutsamanın, ekmek üzerinden aşkı nimet bilmenin anlatısıdır. Bu sahne, “Üç öğün aşımı seninle bölüşmek istiyorum” demenin diğer adıdır. O ekmek, aşkı için bir ömür boyu tek bir kuru ekmeğe rızâ göstermenin sembolüdür âdeta...  


Bu hafta dram türünün yükselen yıldızı İran sinemasında “Heiran” adlı filme değineceğim. Film, İranlı lise öğrencisi Mahi ile Afganistan’dan İran’a kaçak yollarla gelmiş Heiran’ın aşkını anlatıyor.

Filmin başrollerinde Baran Kevseri ve Mihrdad Sadıkiyan yer alıyor. 2009 yapımı filmin yönetmen koltuğunda Shalizeh Arefpoor oturuyor. Senaryosunu Naghmeh Samini’nin yazdığı filmde iç içe geçmiş konular ustalıkla ve olabildiğince sade bir şekilde işleniyor.

Türk filmlerinde genellikle erkek jön, âşık olduğu kız için herkesi karşısına alır ve büyük mücadele verir; Heiran filminde ise tam tersi bir durum var. Cesur olan, başına buyruk olan, tutkulu olan, esas kızımız Mahi’dir.    

Mahi, aşkı için son derece başarılı olduğu öğrenim hayatını yarım bırakıyor. Ailesini karşısına alıyor. Ailesine rağmen sevdiğine gidiyor. Ama bundan hiçbir zaman, zerre miktar bir pişmanlık duymuyor.

Heiran ve Mahi arasındaki aşk, masum bir bakışla başlıyor. Ülkemizin de yakından hissettiği mülteci meselesine de değinen film, başlarda biraz hızlı ilerliyor. O nedenle olay kurgusunu başlarda kaybedebilirsiniz. Hattâ kopukluk olduğu duygusuna bile kapılabilirsiniz. Ama çok geçmeden film kendini toparlıyor ve hikâye sizi içine rahatlıkla çekiyor. 

Aşk vuslata erdiğinde, çok geçmeden ortadan kalkar. Ama Mahi’nin aşkı vuslata erdiğinde daha da artıyor. Yokluğa rağmen sevdiğiyle beraber olmak, onu mutlu ediyor. Ama bir gün Heiran, âniden ortaya kayboluyor. Başlarda kızsanız bile, bu noktadan sonra çâresizliğine rağmen Heiran’ı bulmak için Mahi’nin çırpınışı sizi derinden etkiliyor.

Film, sinematografi açısından vasatı aşamamış ama alt metin o kadar iyi ki görüntülerin vasatlığını görmezden geliyorsunuz.

Dram filmlerinde genellikle seyircide istenen duyguyu uyandırmak için yoğun bir müzik kullanılır ama Heiran filminde bu yola başvurulmamış. Çünkü hikâye, sizi o dramın içine kolaylıkla çekiyor. 

Mahi’nin ailesinin endişelerine hak veriyorsunuz ama Mahi’nin aşkına da kıyamıyorsunuz. Zihninizdeki bu çelişkiyi, dedenin her iki taraf için de yaptıklarıyla rayına oturtuyorsunuz.  

Film, aşkı hissettiriyor. Göçmenlerin yaşadığı zorluklara değiniyor. Savaşın çarpan etkilerinin insanları nasıl da başka diyarlara savurduğunu anlatıyor. Her şeyden önemlisi de, film, çağın cezbedarlarının yabancısı olduğu bir kavram olan sadâkatin değerini iliklerimize kadar hissettiriyor.

Filmdeki diyaloglara özellikle kulak kabartın. Biraz üzerinde düşünün. Çünkü körpe bir yüreğin dilinden koca bir ozanın sözleri dökülüyor âdeta.

Filmin final sahnesi, alışık olmadığımız bir sonla bitiyor. Eğer gözyaşlarınız kurumamışsa, en katı yüreği bile yumuşatan cinsten bir son sizi bekliyor!

İyi seyirler…