KİMİ zaman bir bakış, kimi
zaman bir gülüş, bazen de sadece bir tebessüm, sol yanından vurur insanı. Bazılarımız
buna aşk, bazılarımız ise sevdâ deriz...
Çoğu
insan, ilk gençlik yıllarında sevmiştir birini. Hiç olmazsa gönlü kaymıştır. İnsan
âşık olunca, aşkın ağırlığını kaldıramayıp haykırmak ister. Bazıları da kendi
adıyla sevdiğinin adını bir yerlere yazar. Kimi duvara, kimi ağaca kazır
sevdiğinin ismini. Kimi de kalbinin üstüne dövme yaptırır. Peki, ya başka
nereye sevdiğinin ismini yazar insan?
Kahramanımız
Mahi, sevdiğinin ve kendinin ismini bir ekmeğin üzerine yazıyor. Bu sahnedeki
ekmek metaforu, çok derin anlamlar barındırıyor. Bu sahne, ekmek üzerinden aşkı
kutsamanın, ekmek üzerinden aşkı nimet bilmenin anlatısıdır. Bu sahne, “Üç öğün
aşımı seninle bölüşmek istiyorum” demenin diğer adıdır. O ekmek, aşkı için bir
ömür boyu tek bir kuru ekmeğe rızâ göstermenin sembolüdür âdeta...
Bu
hafta dram türünün yükselen yıldızı İran sinemasında “Heiran” adlı filme
değineceğim. Film, İranlı lise öğrencisi Mahi ile Afganistan’dan İran’a kaçak
yollarla gelmiş Heiran’ın aşkını anlatıyor.
Filmin
başrollerinde Baran Kevseri ve Mihrdad Sadıkiyan yer alıyor. 2009 yapımı filmin
yönetmen koltuğunda Shalizeh Arefpoor oturuyor. Senaryosunu Naghmeh Samini’nin
yazdığı filmde iç içe geçmiş konular ustalıkla ve olabildiğince sade bir
şekilde işleniyor.
Türk
filmlerinde genellikle erkek jön, âşık olduğu kız için herkesi karşısına alır
ve büyük mücadele verir; Heiran filminde ise tam tersi bir durum var. Cesur
olan, başına buyruk olan, tutkulu olan, esas kızımız Mahi’dir.
Mahi,
aşkı için son derece başarılı olduğu öğrenim hayatını yarım bırakıyor. Ailesini
karşısına alıyor. Ailesine rağmen sevdiğine gidiyor. Ama bundan hiçbir zaman,
zerre miktar bir pişmanlık duymuyor.
Heiran
ve Mahi arasındaki aşk, masum bir bakışla başlıyor. Ülkemizin de yakından
hissettiği mülteci meselesine de değinen film, başlarda biraz hızlı ilerliyor.
O nedenle olay kurgusunu başlarda kaybedebilirsiniz. Hattâ kopukluk olduğu
duygusuna bile kapılabilirsiniz. Ama çok geçmeden film kendini toparlıyor ve
hikâye sizi içine rahatlıkla çekiyor.
Aşk
vuslata erdiğinde, çok geçmeden ortadan kalkar. Ama Mahi’nin aşkı vuslata
erdiğinde daha da artıyor. Yokluğa rağmen sevdiğiyle beraber olmak, onu mutlu
ediyor. Ama bir gün Heiran, âniden ortaya kayboluyor. Başlarda kızsanız bile,
bu noktadan sonra çâresizliğine rağmen Heiran’ı bulmak için Mahi’nin çırpınışı
sizi derinden etkiliyor.
Film,
sinematografi açısından vasatı aşamamış ama alt metin o kadar iyi ki
görüntülerin vasatlığını görmezden geliyorsunuz.
Dram
filmlerinde genellikle seyircide istenen duyguyu uyandırmak için yoğun bir
müzik kullanılır ama Heiran filminde bu yola başvurulmamış. Çünkü hikâye, sizi
o dramın içine kolaylıkla çekiyor.
Mahi’nin
ailesinin endişelerine hak veriyorsunuz ama Mahi’nin aşkına da kıyamıyorsunuz.
Zihninizdeki bu çelişkiyi, dedenin her iki taraf için de yaptıklarıyla rayına
oturtuyorsunuz.
Film,
aşkı hissettiriyor. Göçmenlerin yaşadığı zorluklara değiniyor. Savaşın çarpan
etkilerinin insanları nasıl da başka diyarlara savurduğunu anlatıyor. Her
şeyden önemlisi de, film, çağın cezbedarlarının yabancısı olduğu bir kavram
olan sadâkatin değerini iliklerimize kadar hissettiriyor.
Filmdeki
diyaloglara özellikle kulak kabartın. Biraz üzerinde düşünün. Çünkü körpe bir
yüreğin dilinden koca bir ozanın sözleri dökülüyor âdeta.
Filmin
final sahnesi, alışık olmadığımız bir sonla bitiyor. Eğer gözyaşlarınız
kurumamışsa, en katı yüreği bile yumuşatan cinsten bir son sizi bekliyor!
İyi
seyirler…