Hediyeleşmenin önemi ve günümüzde geldiği nokta

Peygamberimiz, hediyeleşme esnasında İslâmî kurallara göre hareket ederek sadaka ile hediye arasında ayrım yapar, kendisine gönderilen sadakaları geri çevirir, temiz ve helâl olduğu sürece hediyeleri kabul eder ve kullanırdı. Tıpkı sadakada olduğu gibi, rüşvet ile hediye arasındaki ince çizgiyi de işaret ederek rüşvet niteliği taşıyan hediyeden uzak durulmasını tavsiye etmiştir.

GÜZEL bir bahar günü saygıdeğer Nesrin Çaylı Hocamla, benim için her bir kelimesi eğitim niteliğindeki hediyeleşme temalı sohbetimiz sırasında şu hadîsi ifade buyurdu: “Hediye, Allah-u Teâlâ’nın gönderdiği güzel bir rızıktır. Kabul eden, Allah-u Teâlâ’nın gönderdiğini kabul etmiş olur. Reddeden de O’nun gönderdiğini reddetmiş olur.”

Öncesinde bildiğim bu hadîsi Hocamın buğulu sesinden tekrar işitmek, “hediyeleşme” konusunu yazıma taşıma nedenim oldu.

Öyle tesadüf ki, almış olduğum bu karardan bir ya da iki gün sonra, ev eşyası satan bir markadan (Paşabahçe) bir kargo mesajı aldım. Ben firmayı arayıp ne olduğunu anlamaya çalışırken, paket kapıya çoktan gelmişti. Paketi açtığımda, içinden üzerinde “bayram şekeri” etiketi olan bir şişe kolonya çıktı. Bilhassa pandemi nedeniyle evde hemen hemen her odada kolonya bulunmasına rağmen çok sevindim. Çünkü bu kolonya hediye idi. Bir firmanın müşterisine “Sizi önemsiyoruz” demesinin en güzel şekli olsa gerek.

İnsanın düşünüldüğünü, sevildiğini hissetmesi güzel! Nedenli ya da nedensiz hediyeleşmek, hem kendinize, hem de karşıdaki kişiye şifa olurmuş.

Bazen aldığınız bir buket çiçek hediyeniz olur, bazen de bahçedeki ağacın size sunduğu bir meyve. Ya da benimki gibi bir kolonya olur hediyeniz… Bazı zamanlarda ise karşınızdaki kişinin gülümsemesi, sevgi dolu bakışı, bir sözüdür hediye. Sadece öylece durup dinlemek de -karşınızdaki kişiyi, kuşları, akan suyun sesini, hatta kendi iç sesinizi- bir hediyedir; uzun zamandır hasret kaldığınıza kavuşmak da…

Zaten biz insanoğlu henüz yaratılırken hediyelerle donatılmadık mı? Tepeden tırnağa eksiksiz olarak dünyaya gelmek hem bebek, hem de ebeveynleri için ne büyük hediyedir. Ağlamak, gülmek, sevinmek, sevmek, vicdan ve tüm duygularımızın varlığının kıymeti ölçülebilir mi hiç?

Bir de kul olmamızın gerekliliği olan Yüce Allah tarafından bizlere bahşedilen hediyelerimiz vardır. Bunlar iman, tevhid, namaz, duâ ve sair nimetlerdir. İman, Allah’ın kullarına en büyük ikramıdır. Hayat gayemiz olan iman, kulluğun başlangıcıdır. İman biz kullar için -öyle değerli bir hediyedir ki- Cennet’in anahtarıdır. İmanın temelinde ise tevhid yani Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak vardır. O vakit imanla süslenmiş bir kalp için ömrümüz boyunca ne kadar şükretsek azdır. Şükrü eda etmek için ise hediyemiz, ibadetlerin en faziletlisi olan namazdır. Her gün beş vakit, Rabbimizin huzurunda ruhumuzu temizleyen, kalbimize ışık olan ve bizleri kötülüklerden alıkoyan namaz, aynı zamanda tevazu ve hayra götüren bir ibadettir. Rabbimizin bir diğer hediyesi olan duâ ise, kulun Rabbine hâlini arz etmesi, konuşmasıdır.

Aynı zamanda Peygamberimizin çok sayıdaki hadîsi, Müslümanların bu konuya nasıl yaklaşmaları gerektiğinin çerçevesini belirleyerek hediyeleşmenin önemini açıkça göstermektedir. Bu hadîsler çerçevesinde hediyeleşmek, insanlar arasında samimî ve güzel duyguların oluşmasına katkı yaparak birçok duygu ve düşüncenin dile getirilmesine vesile olur. Peygamberimizin, “Hediyeleşiniz, zira hediyeleşmek kalpteki kin ve nefreti yok eder” şeklindeki hadisi, hediyeleşmenin hem bireysel, hem de toplumsal katkısına dikkat çekmek adına önemli bir tavsiyedir.


Peygamberimizin hediyeleşmeye verdiği önem

Resûlullah bir gün, Abdullah b. Üneys’e bir baston hediye eder ve ona, “Ya Üneys! Bu bastonu yanında tut” der. Übeys bu bastonla halkın karşısına çıktığında, ona, “Nedir bu baston?” diye sorarlar. Übeys, “Onu bana Resûlullah hediye etti ve onu yanında tutmamı istedi” der. Onlar, “Resûlullah’a, sana bu bastonu niçin verdiğini sor” derler. Bunun üzerine Übeys, Peygamberimize sorar ve şöyle bir cevap alır: “Kıyamet günü aramızda bir alâmet olsun diye…”

Hediyeleşmek Peygamberimizin sünneti ve tavsiyesidir. Müslüman olarak diğer bütün hususlarda olduğu gibi hediyeleşme konusunda da Peygamberimiz bizlere en güzel örnek olmuştur. Peygamberimiz (sav), içinde yaşadığı dönemde hediyeleşmeye önem vermiştir. Hem gelen hediyeleri kabul etmiş, hem de bizzat hediyeler takdim etmiştir. Ayrıca verilen hediyelerin -haklı bir sebep yoksa- geri çevrilmemesini buyurmuştur. 

Hadîslerde oldukça geniş anlamda yer bulan hediyeleşmenin, insanlar arasındaki sevgiyi ve dostluğu pekiştirirken kıskançlık, bencillik ve cimrilik gibi duyguları da gidererek rızkın genişlemesine vesile olduğu belirtilmiştir. Resûlullah’ın aile fertlerine, arkadaşlarına, komşu ülke hükümdarlarına çeşitli hediyeler verdiği kaynaklarda mevcuttur. Kendine gelen hediyeleri karşılıksız bırakmaz, yine hediye ile karşılık verirdi. Hazreti Aişe Validemizin, “Resûlullah hediyeyi kabul eder ve karşılığında hediye verirdi” sözü, Peygamberimizin bu husustaki hassasiyetini açıkça göstermektedir.

Peygamberimiz hediyeleşmeye ne derece önem verdiğini güzel örnekler ile ortaya koymuştur. Örneğin, çocukluk döneminde kendisine sütannelik yapan Ebu Leheb’in cariyesi Süheybe’ye ve Halime’nin ailesine hediyeler göndermiştir. Bu sayede bağını devam ettirmiştir. 

Resûlullah, eşlerinden biri olan Ümmü Seleme ile evlenince ona, “Şüphesiz ki Ben, Necaşi’ye bir miktar misk ve kumaş hediye etmiştim. Şimdi ise onun öldüğünü ve hediyelerin bana iade edileceğini düşünüyorum. Hediyeler bana geri geldiğinde onlar senindir” der. Bunun üzerine Necaşi öldüğünde iade edilen hediyelerden her bir eşine bir ukıyye (bir ölçü birimi) verirken, geri kalan misk ve kumaşı Ümmü Seleme’ye verir.

Peygamberimiz sadece Müslümanlara değil, Müslüman olmayan kimselere ve kölelere de hediyeler vermiştir. Medîne Yahudilerinden on kişiyle birlikte çıktığı Hayber Gazvesi’nde elde edilen ganimetten Müslümanlara ayırdığı gibi onlara da vermiştir. Ganimetten onlara bazı hediyeler ayırmıştır.

Kendisine güzel haber verildiğinde, Peygamberimiz bu müjdenin karşılığı olarak haber veren kimseye hediye vermiştir. Cariyesi Mariye’den (Meryem) İbrahim doğduğu vakit, kendisine müjdeli haberi getiren Ebu Rafi’ye bir köle hediye etmiştir. Bazı zaman da Kendisine gelen hediyeleri -ihtiyaç ve taleplere binaen- ayırıp başkalarına verdiği görülmüştür.

Resûlullah sadece çevresindekilerle değil, aynı zamanda önemli konumlardaki kişilerle de hediyeleşme konusuna verdiği önemi işaret etmiştir. Bu yaklaşım devletlerarasında iyi niyet göstergesi olarak dikkat çekmiştir. İslâm’ı tebliğ maksadıyla bazı devlet başkanlarına gönderdiği elçiyle birlikte hediyeler takdim etmiştir. Onlar da bu nezakete cevaben Resûlullah’a çeşitli hediyeler göndermişlerdir. Örneğin Rum Kralı, Peygamberimize ince ipekten yapılmış bir kaftan hediye etmiştir. Habeşistan Kralı Necaşi ise, içinde altından bir yüzük olan ziynet eşyası hediye eder. Fakat Resûllullah altın yüzüğü kullanmaz ve Zeyneb’in kızı olan torunu Ümame’ye hediye ederek şöyle buyurur: “Ey biricik kızım, bununla süslen!” Çünkü Peygamberimiz, hediyeleşme esnasında İslâmî kurallara göre hareket ederek sadaka ile hediye arasında ayrım yapar, kendisine gönderilen sadakaları geri çevirir, temiz ve helâl olduğu sürece hediyeleri kabul eder ve kullanırdı. Tıpkı sadakada olduğu gibi, rüşvet ile hediye arasındaki ince çizgiyi de işaret ederek rüşvet niteliği taşıyan hediyeden uzak durulmasını tavsiye etmiştir.

Günümüzde değişen/dönüşen hediye anlayışı, geleneksel anlamından kopmuş ve tüketimi arttırma özelliği ile günümüzde varlığını devam ettirir olmuştur. Bugünlerde hediye alımı, medyanın da yadsınamaz etkisi neticesinde mecburî bir davranışa dönüşmüş durumdadır.

Farklı dönem ve farklı kültürlerde hediyeleşme

Tarihin sayfalarına gittiğimizde, değişik dönemlerde, farklı kültürlerde, farklı dinlerde hediyeleşme örneklerine rastlamak mümkündür.

Geçmişten bu yana hemen hemen her toplumda gelenekselleşen hediyeleşme, insanlık tarihi kadar eski bir geçmişe sahiptir. İlkel toplumlarda hediyeleşme geleneğine dair yapılan araştırmalarda  “kula” ve “potlaç” adı verilen uygulamaların varlığı ortaya konulmuştur. Bunlardan kula, tüccarların ticaret sırasında dinsel törenlerle karşılıklı olarak hediye verme uygulamasıdır. Bu uygulama ile hediye, bir tür ticarî güven sağlama aracı olarak benimsenmiştir.

Potlaç kültürüyle kaybetmek ve tüketmek, zenginliğin kaynağı olarak sunulmaktadır. Esas köklerinde Amerika’daki Kızılderililerin ritüelizminin olduğu bilinen bu kültürde, Kuzey Amerika yerlilerinde kabile reisinin şefliğini ilân etmek için mal varlığının tamamına yakınını kabile üyeleri ile gösterişli bir ziyafet eşliğinde paylaştığı bilinmektedir. Eski Türklerde ise potlaç, kurulu yapıyı koruma ve yenileme işlevinin yanı sıra törensel bir uygulama sırasında cömertlik gösterisiyle artan ürünlerin dağıtımı işlevini görmektedir. İşin sıkıntılı boyutu şuydu ki, potlaçta verme işi karşıdakinin doygunluk sınırını aştıkça, bu iş telef etme gösterisine dönüşmekteydi.

1600’lü yıllarda Avrupa’da çok yaygın olmasa da sonraki dönemde, özellikle Roma Krallığı’nda hediye örneklerine rastlanmıştır ve hediyenin yine bu dönemde gelenek hâline geldiği bilinmektedir. Eski Grek ve Roma kültüründe evlilik, çocukluk, erişkinlik gibi dönemlerde hediye vermenin yaygın olmasının yanı sıra hediye türü çoğunlukla paradır. Kralın ve yönetiminin kutsal objeleri özel günlerde birbirlerine hediye olarak verdikleri bilinirken, bir müddet sonra bu durum gelenek hâline gelmiştir. Yine ülkenin önde gelenlerine Roma’da kutsal sayılan mine çiçeğinin dalları, yılbaşı ve bayram gibi günlerde hediye olarak gönderilirmiş. Daha sonraları hediyeyi çeşitlendirmişler ve mine çiçeği haricinde hurma, bal, incir gibi yiyecekleri de tercih eder olmuşlar. 

Bunların yanında, Roma’da rüşvet niteliğinde olduğuna kanaat edilen hediyeler, Milât öncesi 204 yılında çıkardıkları yasaya göre cezalandırılırdı.

Anadolu topraklarına geldiğimizde, Selçuklu’da yer edinmiş hediyeleşme geleneğine dair birçok örnek bulunmakla birlikte, gündelik hayatta ön plâna çıkan hediyeler arasında hilâl, at, altın, para, deve, merkep, katır ve çeşitli kumaşların olduğu tespit edilmiştir. Selçuklu sultanlarının komşu devlet hükümdarları ile hediyeleşmeleri, genellikle siyâsî ve askerî amaca yönelik olup at, deve, altın ve hilâlin ön plâna çıktığı bir merasimdir. Ayrıca yeni hükümdara, devlet merkezi Konya’ya geldiği vakit hediyeler sunulması kanundu. Onun dışında, kaynaklarda Selçuklu’da hediyeleşme nedenleri akrabalık, dostluk, hürmet, zafer, barış, doğum, düğün, bayram, yardım gibi konularla sıralanmıştır.

Osmanlı’da diplomatik ilişkiler anlamında hediyeleşmeyi şöyle izah edebiliriz: Çeşitli nedenlerle İstanbul’a gelen elçide, usul ve kaidelere göre, geldiği ülkenin hükümdarı tarafından padişaha yazılmış bir mektup ve hediyeler getirmesi şartı arandığı gibi, eli boş gelmesi saygısızlık olarak addedilirdi. Gelen hediyelere karşılık ise elçi ülkesine dönerken mektubun yanında hediyeler yollanırdı.

Osmanlı döneminde daha çok düğün, padişahın huzuruna çıkma, fetih dönüşü hediye için bir vesile olmuştur. Yine padişahların tahta çıkışında kılıç alayı, mevlit alayı, Hırka-i Şerif ziyareti, arefe ve bayram günleri, Kur’ân-ı Kerîm hatmi, düğün ve de rütbe tevci gibi merasimler, hediyeleşme sebebi olarak kaynaklarda yer almaktadır.

İktidara bağlı olan veya temsil eden herkes hediye verir ve de kabul edermiş. Bir eyaleti yöneten paşaya kaftan gönderilirmiş. Devlete ve padişaha bağlılığını hatırlatmak üzere… Karşılığında ise paşa, padişaha hediyeler göndererek kendi gücünü yasal olarak ilân edermiş. Diğer taraftan paşalar da bey olan bölge valileriyle ilişkilerinde güven ve sadakati sağlamak için hiyerarşik olarak hediye alışverişinde bulunurlarmış. Hediye vermeyi reddetmek, itaatsizlik olarak nitelendirilirmiş.

Osmanlı döneminde gündelik hayatta birçoğumuzun duymuşluğu olan bir gelenek olarak ayna ve kemik tarak, önemli hediyelerdendir. Erkekler hanımlara, “Sana senden daha güzel bir hediye bulamadım” anlamında ayna alırlardı. Hanım da erkeğe tarak... Hediye olan her aynalar ve taraklar hangi sevdalara şahit oldular, Allah bilir. Her tarağın ve aynanın birer hikâyesi ve anlamı elbette vardır. Hikâyeler ve anlamlar kişiden kişiye, yaşa, zamana göre değişse bile…

Hediyeleşme konusunun dinsel boyutuna temas edelim burada. Neredeyse dinlerin tamamında Tanrı’yı memnun etme ve ondan karşılık beklentisi olduğu görülmektedir. Hinduizm’de hediye verme geleneği yaygınken, özellikle Brahmanların tek geçim kaynağının verilen hediyeler olduğu göze çarpmaktadır. Budizm’de ise bağış niteliğinde hediye alıp vermek, ibadet olarak kabul edilmiştir. Musevilere göre hediyeleşmenin kralların kendi buyruğunda bulunanlar üzerindeki otoritelerini sağlamlaştırmak, toplumsal bağları güçlendirmek ve bir sosyal yardımlaşma kurumu olarak işlev gördüğü anlaşılmıştır. Hıristiyanlıkta ise hediye kavramının daha çok Tanrı ve insan arasındaki ilişki çerçevesinde mânevî-teolojik bir terim olarak kullanıldığı göze çarpmaktadır.

Hediyeleşmeye ülkelerin farklı kültür pencerelerinden baktığımızda, dünyada bazı ülkelerde çok daha önemli iken, bazı ülkelerde yanlış anlaşılmalara sebebiyet verdiği görülmektedir. Hediyeleşmenin aynı zamanda sosyalliğin bir getirisi olarak ilişkilerde besleyici role sahip olduğu bir gerçektir. Bu gerçeklikten biri olarak, kimi toplumlarda güzel bir lokantada yenilen bir yemek sırasında karşılıklı tanışmak ve samimî bir hava oluşturmak oldukça kabul gören bir uygulamadır. Bu bağlamda dünyadan birkaç örneği paylaşmak isterim.

Lâtin ülkeleri ve Asya’da iş ilişkileri noktasında yemek, hediye sayılmaktadır. Brezilya, Panama ve Peru gibi ülkeler, konuklarına yemek ziyafeti vermekten hoşlanıyorlar. Yine Çin kültüründe onur konuklarına ziyafet verilmesi, sık karşılaşılan bir durumdur. Kuzey Amerika ve İngiltere gibi birçok ülkede iş ilişkilerinde hediyenin fazla yeri olmadığı bilinmektedir.

Almanya’da iş kültüründe hediyenin yeri olmadığı gibi, “Hediye sadece gerektiği zaman verilmeli” düşüncesi hâkimdir. Eğer eve misafir olarak davet edilmişseniz, ambalajlanmamış bir buket çiçek, yerinde bir karardır. “İllâ hediye götüreceğim” derseniz, o zaman pahalı olmamak kaydıyla kaliteli bir ürün, iyi bir seçim oluyor.

Fransa iş dünyasında hiyerarşinin öneminin yakından hissedildiği bir ülke olması nedeniyle, bu ülkede hediyeleşirken ast-üst ilişkilerine hassasiyet gösterilmektedir. Fransa’da bir eve davet edilmişseniz, davetin ertesi günü, bir meyve sepetine iliştirilmiş bir hediye notu iletmeniz oldukça takdir görecektir. İran’a giderken, elinizde ülkenize özgü yiyecek -alkol ve domuz eti hariç-, sanat çalışmaları veya dekoratif ürünler yanınıza almanızda fayda var. İtalya’da hediyeler üst düzeydeki kişilere verilir. Şirket logolu hediyeler pek rağbet görmemektedir.

Ve son örneğimiz Mısır’dan… Mısır’da iyi bir ev sahipliği, önemli kritertir. Bu ülkede iş yaptıkları insanları evlerine davet ediyorlar. Mısır’da hediyeyi alıp verirken en önemli husus, bu işlemi sağ elinizle yapmaya hassasiyet göstermenizdir.


Hediye nedir, kime verilir?

“Hediye” kelimesi TDK tarafından, “birini sevindirmek ve mutlu etmek için verilen şey” olarak tanımlanmıştır. İslâmî literatürde ise insanlar arasında sevgi ve dostluk nişanesi olarak veya muaşeret kaidesi gereği karşılıksız verilen nesne veya eşyadır.

Arapçada “yol göstermek, doğru yola iletmek” mânâsındaki hidayet, “hedy” kökünden türeyen “hediyye” kelimesinin isim olarak kazandığı anlam, yol göstermenin temelinde bulunan lûtuf ve iyilikle yakından ilgilidir. Mecelle’de hediye, bir kimseye ikramen götürülen veya gönderilen mal veya hibenin bir türü olarak tanımlanır. Her hediye bir hibe olmakla birlikte, yardım veya ibadet amaçlı diğer bağışlamaları da içine alması bakımından hibe, hediyeden daha geniş kapsamlıdır. Hediye, alıp verirken maddî değil, mânevî değerin gözetildiği vakit anlam bulan bir kavramdır.

Hediye almak da güzel, vermek de. Genellikle hediyeleşmek için özel günler tercih edilse de aslında her zaman hediye alıp verilebilir. “Kime ya da kimlere hediye verilir? Ne zaman verilir?” gibi sorular sorduğumuzda cevaplar için uzun listeler oluşturmak mümkündür. Anneler Günü, Babalar Günü, yıldönümleri, doğum günleri, mezuniyet, doğum, diş çıkarma, ilk adım, düğün, bayram gibi günler, hediyeleşmek adına ilk aklıma gelen nedenler. Özel günler dışında da hediye verilip alınabilir.

Kurumsal anlamda çalışan ile bağlarının güçlenmesi, personelin kuruma aidiyetini sağlamak ve motivasyonunun arttırılması adına hediye verilebilir. İşletmeler için bir diğer konu olarak, müşteri ilişkilerinin güçlendirilmesi ve sadık müşteriler oluşturmak adına hediye verilmesi uygundur. Hele bu hediyede müşteri olarak adınız yazılı ise -kişiye özel-, bu daha da şık bir hediye olur.

Aldığınız bir hizmet karşılığında teşekkür mahiyetinde hediye vermek, oldukça nazik bir davranış olur. Örneğin bir hastalığınızı tedavi eden doktorunuza küçük bir hediye almak gibi… Yeri gelmişken, her ne kadar pandeminin son günlerine yakın olsak da, salgının başından beri fedakârca cephede savaşan sağlık çalışanlarımıza gönülden teşekkür ediyorum.

Kırdığınız, incittiğiniz birinin gönlünü almak için anlamlı bir hediye almak da yerinde bir davranış olur. İhtiyacı olan birine hediye vererek yardım edebiliriz. Önemli olan, bunu karşı tarafı incitmeden sunabilmektir. Huzur evleri, yetiştirme yurtları, Çocuk Esirgeme Kurumu’ndaki çocuklar ya da çevremizden birileri; bu çocukların yüzünde beliren bir gülümseme, aslında bir anlamda kendimize hediyedir.

Hediyeleşmenin görgüsü

Hediye vermek ne kadar asil bir davranış ise, alınıp verilirken bir o kadar da hassasiyet ve nezaket gösterilmesi gereken ve ihmâle gelmeyen bir husustur. Nezaket para ile alınıp satılmaz fakat nazik davranış birçok şeyi kazandırabilir.

Öncelikle hediyeyi kime ve hangi amaçla aldığımız sorusunu sormalı ve ona göre bir yol çizmeliyiz. Hediye verirken dikkat etmemiz gereken maddeler listesinin başında  “hiyerarşi” gelir. Hediye, sunulan kişinin statüsüne uygun olmalıdır ve yönetici, ziyaret edilen kişiye bizzat sunmalıdır. Mevki ve statü olarak yüksek düzeyde olan birisine hediye ile teşekkür etmek yerine ziyaretle veya mektupla teşekkür etmek, uygun olandır. Çalışma hayatında üstlerin astlarına hediye vermesi normalken, astların üstlerine hediye sunmaları -bir istek veya çıkarı düşündürebildiği için- her zaman hoş karşılanmayabilir. Fakat il veya yurt dışından gelirken küçük ve özgün bir hediye, memnun edici olabilir. Kabul gören, hediyenin pahalısı değil, vereceğiniz kişiye mümkün mertebe en uygun olanını seçmektir.

Hediye verirken çıkar düşünülmez. Hediyeyi alacak olanları mahcup etmeyecek ve sıkıntılı bir duruma sokmayacak nitelikte hediye seçmek gerekir. Hediyeyi alan kişi, “Ne gerek vardı?” veya “Hiç gerek yoktu” gibi nezaketten uzak cümleler kurmamalıdır.

Hediye seçimi, onu sunacak kişilerin zevklerine bağlıdır, hiçbir öneri ile sınırlanması doğru bir yaklaşım olmaz. Verilecek hediyeler zarif bir ambalaj içerisinde sunulmalı ve içine eklenecek zarflı bir kart üzerine kutlama ve dilekler yazılmalıdır. Aynı hediye hem küçüğe, hem de büyüğe verilmez. Hediye edilecek eşyanın üzerinde fiyat etiketi bırakılmaz. Kullanılmış eşya, yeni olsa bile hediye olarak verilemez. Elden sunulan kitap dışında paketlerin ne içine, ne de üstüne kart konulmasına gerek yoktur. Verilen hediyenin değerinden bahsedilmemelidir. Bu konu ile ilgili fikir belirtmek, hediyeyi alana düşer. Eğer gelen hediye ev içinse hemen açılır ve görünen bir yere konulmalıdır. Elden getirilen bir hediye hemen açılır ve getirene samimiyetle teşekkür edilir. Hediyeler uygun büyüklükte kutulara konulmalıdır. Kutunun çok büyük olması, çok değerli olduğu anlamına gelmez.

Günümüzdeki hediyeleşme davranışına baktığımızda, karşılık prensibinin kültürümüzde özellikle belli alanlarda hissedildiği bir gerçek olduğunu görürüz. Düğün, nişan, sünnet gibi durumlarda ilk hediye getiren tarafın hediyesine denk bir hediye olmasına özen gösterilir. Hediye alınacağı zaman “Onlar bize ne getirmişti?” sorusuna binaen, getirilen hediyeye eşdeğer bir hediye verilmesine dikkat edilmelidir.

Günümüzün hediye anlayışı

Kimi zaman bireyler arasında, kimi zaman da devletler düzeyinde ilişkileri düzenleme görevi üstlenen ve kültür ile iç içe olan hediyeleşme, ilk toplumlardan günümüze dek dönüşüme uğramıştır. Artık hediyeleşme, Batı’nın da etkisiyle daha çok özel günlerde gerçekleşmektedir. Hediyeleşmenin daha çok özel günlerde adı anılıyor olması, onun bir tüketim kalıbına dönüşmeye başladığı şeklinde ifade edilebilir. Hediyeleşme, geçirdiği evrim neticesinde metaya dönüşmüş olmakla birlikte, bu konuda bilhassa görsel medya -televizyon- ve sanal dünyanın etkisinin büyük olduğu aşikâr.

Televizyon reklâmlarında birçok ürüne hediye anlamı yüklenerek pazarlama yapılmaktadır. İnsanların kimi zaman hatırlama, hatırlanma ve önemseme, kimi zaman da yapılan bir hatayı telâfi etme gibi ihtiyaçlarının farkına varan pazarlama dünyası ve sermaye sahipleri, hediyeyi önemli bir araç konumuna getirmiştir. Post-modern tüketim kültüründe tükettikçe daha çok tüketmek ve sürekli yetinmeme hâli ön plândadır. Bu kültürde bireyin bir başkasına sevgisini gösterme yolu, ancak tüketim ürünleri ile olanaklı hâle gelmiştir. Bu doğrultuda tarihteki önemli olayların gerçekleştiği özel günler üzerinden toplumlar hediye satın almaya yönlendirilmiştir. Öyle ki, özel günlerde hediye bekleyen bir kişi, kendisine hediye alınmadığında karşı tarafa dargın olabilmektedir. Üstün Dökmen, “Küçük Şeyler” adlı kitabında, “Eşinize yıldönümünüzde size hediye almadığı/unuttuğu için kızmayın. Bugünün dışında 364 gün sizin için çalışıp çabalayan, sizi düşünen eşinizi bir güne sığdırmayın” der. Bu görüşe katılmamak mümkün değil!

Meselâ Haziran ayının üçüncü haftası, birileri tarafından “Babalar Günü” olarak belirlenmiş. Fedakâr bir babanın yaptıkları bir güne sığdırılabilir mi? Bir yıl boyunca arayıp sorma, sonra eline bir hediye al, Babalar Günü kutla... Ya da hemen elinin altındaki telefondan sipariş ver, babanın adresine gidiversin… Neyse, bir güne sıkıştırılan özel günler ile ilgili daha fazla yazmayayım!

Her an iç içe olduğumuz internet, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yerleşik hediyeleşme anlayışını farklılaştırmış ve yeni bir hediye geleneğinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Dolayısıyla bu durum yöresel özgünlüklerin etkisizleşmesine neden olabilmektedir. İnternetin bir getirisi olarak yaşamın ve dolayısıyla kültürün diğer gelenekleri gibi, hediyeleşme geleneği de gittikçe sanallaşmaktadır. Sanal dünyada satış yapan genel alışveriş sitelerinin yanında sadece “sanal hediye dükkânları” olarak işlev gören siteler de bulunmaktadır. Bu türden sitelerde hangi hediyenin ne zaman, kime, hangi şekilde ve sözlerle verileceği ayrıntılı bir şekilde açıklandığı gibi, bunların yanında sanal dünyada -doğal olarak- elektronik tebrik kartları ve iletiler gibi sanal hediyeler de vardır.

Sonuç olarak, günümüzde değişen/dönüşen hediye anlayışı hediyeleşme geleneğine yeni ritüeller yüklemiş olurken, küresel nitelikli anlam ve ürünlerle tekdüze bir hâl almasına da neden olmaktadır. Yaşanan dönüşümle hediye, geleneksel anlamından kopmuş ve tüketimi arttırma özelliği ile günümüzde varlığını devam ettirir olmuştur. Bugünlerde hediye alımı, medyanın da yadsınamaz etkisi neticesinde mecburî bir davranışa dönüşmüş durumdadır.

Ayrıca günümüzde herhangi bir nedenle alınacak hediye, bireyin kararından çok, çevre ve markaların kararı ve özellikle televizyonun yönlendirmesiyle seçilir olmuştur. Oysa kültürümüzde hediyeleşme ile ilgili bir değerler sistemi oluşturulmuştur. Bu sistemin içinde Allah’ın rızasını kazanmak vardır. Kıymet bilmekten gönüller yapmaya ve hak gözetmeye dayanan insanî değerlerle donatılmıştır.

İçinden gelerek alınmış zamansız bir hediye, yapmak zorunda olduğunuz için öylesine alınmış bir hediyeden daha iyidir. Hediye anlamında zoraki hatırlanmak yerine samimî bir unutuşu tercih ederim kendi adıma...

Boş paketteki hediye

Son olarak, bir baba-kız arasında geçen anlamlı bir hikâyeyi paylaşarak yazımı tamamlamak isterim.

Baba, henüz üç yaşındaki kızını, oldukça pahalı bir hediye kaplama kâğıdını ziyan ettiği için azarlar. Küçücük eller, koskoca bir paket altın yaldızlı kâğıdı, bir kutuyu eğri büğrü sarmak için kullanmıştır. Ertesi sabah küçük kız paketi getirip, “Bu senin babacığım” dediğinde, babanın yüreği sızlar. Acaba gereğinden fazla mı tepki göstermiştir kızına? Önceki gece yaptığından pişmanlık duyar. Daha sonra heyecanla kutuyu açtığında, yeniden öfkelenir. Çünkü kutunun içi boştur. Kızına gene bağırıp çağırır ve şöyle der: “Birisine bir hediye verdiğinde, kutunun içinde bir şey olması lâzım. Bunu da mı bilmiyorsun küçük hanım?” Küçük kız, gözlerinden yanağına doğru süzülen bir damla yaşla babasına bakar ve “O kutu boş değil ki baba” der, “Ben onun içini öpücüklerimle doldurmuştum!”. Baba çok fena sarsılır. Koşup kızına sımsıkı sarılır, beraber ağlarlar. Ve o baba, o altın renkli kâğıtla kaplanmış kutuyu ömrünün sonuna kadar yatağının başucunda saklar. Ne zaman keyfi kaçsa, morali bozulsa, ne vakit kendini kötü hissetse, kutuya koşar, içinden minik kızının sevgi ile doldurduğu hayâlî öpücüklerden birini çıkarır, tam kalbinin üzerine koyar…

Hiçbirine gerçek sevginizi vermeyi denediniz mi?

Bana varlıklarıyla hediye olmuş güzel insanlara gönül dolusu teşekkürlerimle…

Sağlıkla kalın…

 

https://islamansiklopedisi.org.tr/hediye

https://www.islamveihsan.com/hediyelesmek-peygamberimizin-sunneti-ve-tavsiyesidir.html

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/497036

https://turkishstudies.net/DergiTamDetay.aspx?ID=14515

http://www.tarihinpesinde.com/dergimiz/sayi14/M14_03.pdf

https://somuncubaba.net/kultur/peygamberimizin-s-a-v-bir-sunneti-hediyelesmek

https://www.moment-expo.com/tr/dergiler/14/arastirma/hangi-ulkeye-hangi-hediyeyle-gitmek-lazim