
BİR insanın hayatta başarıyı yakalaması için ne istediğini bilmesi ve öncelikli hedefini belirlemesi gerekir. Ne istediğinizi biliyorsanız, bir hafta veya bir ay sonra ne yapacağınız hususunda bir programınız varsa, başarıyı yakalarsınız. Yoksa, rüzgâr sizi nereye götürürse oraya gidersiniz. Hedefiniz varsa, ya kazanırsınız ya da öğrenirsiniz.
Hayâl kurmak, kişisel gelişimin sağlanmasında en önemli etkenlerden biridir. ABD’nin eski Başkanlarından Calvin Coolidge şöyle der:
“Asla vazgeçmeyin! Dünyada hiçbir şey, ısrar etmenin yerini alamaz. Yetenek de alamaz. Dünyada yetenekli ama başarısız insandan daha çok ne var? Dünya başıboş gezen insanlarla doludur. Israrlı ve kararlı olmak tek başına bir güçtür.”
James F. Clarke, azmin önemini şu sözlerle vurgulamaktadır:
“Dünyada hiçbir şey, azmin yerini tutamaz. Yetenek yeterli değildir; yetenekli ve başarısız insandan bol bir şey yoktur. Zekâ yeterli değildir; zekânın ödüllendirilmediği neredeyse bilinen bir gerçektir. Eğitim tek başına yeterli olmaz; dünya eğitimli yoksullarla doludur. Azim ve kararlılığın ise her şeye gücü yeter.”
Azimli olmanın önemini bir de Albert Einstein’den okuyalım:
“Azim paha biçilmezdir. Çok zeki olduğumdan değil, sorunlarla uğraşmaktan vazgeçmediğimden başarıyorum.”
Yine azimle olmaya dair şu sözler çok kıymetlidir:
“İnsan tesadüfen bir yere kadar, azimle çalışırsa sonuna kadar gider.” (Lâ Edri)
“Dünyada insana yardım eden şey, tesadüf değil, azim ve sebattır.” (Samuel Smiles)
“Güçlü olan, yenilmeyen yalnız azimdir.” (Yahya Kemal Beyatlı)
Mümin Sekman’ın bu konudaki uyarısı dikkate değer:
“Unutma, zafer bir dakika daha dayanabilenindir! Hayat mucizelerle doludur. Bazen hiç kurtulamayacağımızı düşündüğümüz durumlardan, şartlar değişir, kurtuluruz. Umudumuzu kaybetmemeli ve çabalamaya devam etmeliyiz. Biz çaba harcamaya devam edersek, şartlar da bizim lehimize devam etmeye başlayacaktır.”
Sekman’a göre “Zorlukları azimle yenmek kadar, büyük düşünebilmek de önemlidir”. Büyük hayâlleri olanların, hayâllerine giden yolda yaşayacakları geçici ve küçük hayal kırıklıklarında cesaretlerini kaybetmemeleri gerekir. Büyük hayâlleri olanlar, karşılaşacakları zorluklardan ve küçük başarısızlıklardan yılmamalıdırlar.
Toplum, azim ile hırsın arasındaki ayrıntıyı gözden kaçırmış olabilir. Hırs olgusunu azim olgusuyla karıştırmamak lâzım. Hırsta “Her şey mubah” düşüncesi varken, azimde ise kararlılık ve dürüstlük vardır.
Hırs ile azim arasındaki en önemli fark şu ki, hırs zararlı, azim ise yararlıdır. O yüzden hırs duygusunu azim duygusuna dönüştürmek şarttır. Azim yapıcı, hırs yıkıcıdır.
“Hırs, bir sandalın yelkenini şişiren rüzgâra benzer. Fazlası gemiyi batırır, azı da gemiyi olduğu yerde tutar.” (Voltaire)
“Başarı azim gerektirir; azim ise irade. Bazı hedefler başarısız olmaya da değer. Gerçek başarı, başarısız olma korkusunu yenebilmektir.” (Paul Sweeney)
İnsan, zekâsı ve bilgisiyle değil, ancak iradesi ile insandır. Zekâ ve bilgi az çok hayvanda da mevcuttur. Fakat hususiyetle ahlâkî mânâda irade, canlı organizmalar zincirinin son halkasını teşkil eden insana mahsus bir kudret ve imtiyazdır. İrade yalnız insanı hayvandan değil, insanları dahi birbirinden ayıran ve aralarında üstünlük ve aşağılık farkları yaratan yegâne ruhî kuvvettir. Etrafınıza bakınız, gördüğünüz üstün insanlar bunu hep iradelerinin kuvvetine borçludurlar.
Tarihte şerefle yer almış ve kazanmış şahsiyetlerin hepsi, bu konumu irade silahı ile fethetmişlerdir. Bu bir kaidedir ve istisnası yoktur. Basit zekâlı, az bilgili, hatta bilgisiz insanlardan muvaffak olanlar çok görülür. Fakat zayıf iradeli insanlardan muvaffak olmuş ve yükselmiş tek misâl gösterilemez. Çünkü muvaffak olmak ve yükselmek, sırf gayretin meyvesidir. Gayret ise iradenin ifadesidir.
Başarının ilk şartı “iradeli olmaktır”. Gevşeklik, havailik, hoppalık ve züppeliğin türlü türlü şekilleri ile adına “tembellik” dediğimiz sefalet şeytanı ve başarı düşmanının yıldığı biricik silah iradedir. İyilik yolunda iradeni kullanabiliyorsan, korkma!
İskoç yazar olan Samuel Smiles’in irade ile ilgili sözleri şöyle:
“Nerede bir irade varsa, orada bir yol vardır. Bir şey yapmayı aklına koyan insan, verdiği bu kararla engelleri aşarak hedefe ulaşır. Muktedir olduğumuzu düşünmek, aşağı yukarı muktedir olmak demektir. Bir hedefe karar vermek, çoğu zaman hedefin kendisidir. Başarısızlığa uğrayanlara, ‘Siz yarım irade kullanmışsınız’ demek gerekir.”
Kader, ezelden ebede kadar olacak her şeyin zaman, mekân ve niteliklerini Allah’ın önceden bilmesi ve takdir etmesi demektir. Yüce Rabbimiz, kâinatta olmuş ve olacak her ne varsa önceden bilmektedir. Zamanı geldiğinde her şey Allah’ın bilgi ve takdirine uygun olarak meydana gelmektedir. Bakara Sûresi’nin 255’inci ayet-i kerimesinde buyurulur ki, “Onların önlerinde olanları da, arkalarında olanları da bilir (O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir, O’na hiçbir şey gizli kalmaz)”.
Her bir insanın zekâ, anlayış ve kabiliyeti farklıdır. Bu bakımdan herkes aynı derecede hakikati yahut her varlığa dair bilgiyi anlayamaz. Aklımızın kapasitesi ve anlama yeteneği sınırlıdır. Gücümüz nispetinde belli bir ağırlığı kaldırabilir ve taşıyabiliriz. Yine belli bir mesafe ve uzaklıktaki cisimleri görebiliriz. Bu cümle itibariyle ben de gönül rahatlığı ile siz sevgili gençleri muhatap alıp sizlerle sohbet edebilirim. Özellikle sizler için yazacaklarımı ister bir öneri, ister bir nasihat ya da karşılıklı bir hasbihâl, bir dertleşme kabul ederek okuyunuz. Her şeyi sizin takdirinize bırakıyorum. Sizler için az da olsa faydalı olabileceksem ve olabilmişsem kendimi bahtiyar sayacak ve çok mutlu olacağım. Ne olursa olsun, “Gayret bizden, tevfik Allah’tan” anlayışıyla görevimi yapacak ve teselli bulacağım.
***
Su uyumludur. Çay bardağına koyduğunda çay bardağının şeklini alır, kovaya koyduğunda kovanın. Sürekli bulunduğu yere uyumlanır ama doğası hiç değişmez. Her yere, her şeye uyum sağlar. Unutma ki, dünyada her zaman doğaya uyum sağlayanlar hayatta kalırlar. Uyum sağlayanlar esnektirler çünkü. Değişime direnenlerse katıdırlar.
Su felsefesi
Suyun doğası bir felsefe anlatır. Örneğin, dağdan akan suyu düşünün; en az direnç gösteren yolu seçer akmak için. Yani önüne bir kaya çıkacak olursa vazgeçmez yolundan ama onunla uğraşmaz da. Kayayla mücadele etmez, etrafından dolaşıp devam eder akmaya.
Suyun bu doğasından alınan ilhamla şöyle der sufiler: “Seninle uğraşan hiç kimseyle uğraşma! Eğer uğraşırsan, onunla aynı yerde kalırsın. Etrafından dolanıp devam et yoluna…”
Diyelim ki, dağdan akan su, önüne çıkan kayanın etrafından dolaşamayacak bir yola denk geldi, o zaman ne yapar? Birikip çoğalarak üzerinden aşar. Yok, eğer bu da olmuyorsa, sabırla kayayı damla damla delmeye başlar. Kayayı delmeyi başaransa suyun kuvveti değil, damlaların sürekliliğidir. Buna “sabır” derler.
Sabretmek, hiçbir şey yapmadan oturmak demek değildir. “Sabır, dikenin içinde gülü, gecenin içinde gündüzü hayâl edebilmektir” der Şems-i Tebrizî. Suyun doğası, imkânsızın bile başarılabileceğini, bunun için sabırlı ve istikrarlı olduğunu öğretir. Kayayı delen su, elbette yoluna devam eder. Su hep akar ve çalışır. Bilir ki, aktıkça temizlenecek.
Bazen dere kenarlarında su birikintileri oluşur; akmayan su bulanır, çamur tutmaya başlar ve üzerine pislik birikir. Sufiler bu yüzden derler ki, “Sen su gibi sürekli ak, her daim yenilen, her gün yenilen! İki günün aynı olmasın, hep ilerle! Dünü dünde bırak ve yeni şeyler öğren”.
Su, değişimden hiç korkmaz. İnsanlarsa değişimi sevdiklerini söyleseler de ondan çok korkarlar. Su ise değişimi ne de güzel anlatır. Bazen yağmur olur, bazen kar… Bazen buz olur, bazen buhar… Buhar olduğunda çıkar gökyüzüne, yağmur olup, kar olup yine iner yere.
Ayrıca su uyumludur. Çay bardağına koyduğunda çay bardağının şeklini alır, kovaya koyduğunda kovanın. Sürekli bulunduğu yere uyumlanır ama doğası hiç değişmez. Her yere, her şeye uyum sağlar. Unutma ki, dünyada her zaman doğaya uyum sağlayanlar hayatta kalırlar. Uyum sağlayanlar esnektirler çünkü. Değişime direnenlerse katıdırlar. Fırtına en sert ve en güçlü ağaçları devirir ama esnek fidanlara, otlara hiçbir şey yapamaz. O yüzden esnek olanlar, uyum sağlayanlar hayatta kalırlar.
Aynı zamanda su, akışa teslim olur. O teslimiyet içindedir. Bu teslimiyet boyun eğmek değildir. Bilir ki her dere önünde sonunda büyük denizlere, okyanuslara akar. Elinden geleni yaptıktan sonra hayatın akışına teslim olmaktır bu.
Ve su berraktır. Şeffaftır. Olduğu gibidir yani. Paylaşımcıdır. Hep besleyicidir. İnsanları, hayvanları, doğayı besler. Hayatı başlatandır su ve sürekli üretendir. Su olan her yerde bitkiler vardır, hayvanlar vardır, insanlar vardır, hayat vardır. İşte suyun bu yapısından dolayı sufiler birbirlerine “Su gibi azîz ol!” derler.