Hedef “anarşi”, parola “Z”

Taptaze bir gençlik meydana getiriyorlar. Bu gençliğin hiçbir değer yargısı, hiçbir imanî dayanağı, hiçbir ailevî bağı ve hiçbir geleneksel tutkusu olmaması gerekiyor. Bunun yanına bir de bütün ahlâksızlıkları (LGBT gibi) “özgürlük” yaldızıyla bezenmiş bir paketle sundular mı, buyur sana düşüncesi sapmalara uğramış, kimliksiz, aidiyetten yoksun ve yönetilmeye hazır sözüm ona özgür gençlik! Arzulanan bu.

DÜŞMANIN hedefi açık: Çıkış noktası belirsiz bir kaos ortamı peydah etmek ve bu yolla insanlığı âdeta bir joystick vasıtasıyla yönetmek, modern kölelik düzeninde beslenerek gövdesini büyütmek…

Yörüngesi değişken ama saptanmış durumda: “Ahlâkı çökert, inancı bitir, aidiyeti yok et ve kimliği sil!”

Parola: Yeni dünya düzeninde bireyi “tek-tip”leştirme ve bütün bağlarından koparma amacına en uygun istikamet Z kuşağı.

Argümanlar: Özgürlük, bireysellik, yüksek standartlar, hak, hukuk, adalet(!). (İnanırsan…)

Koca bir aldanmışlık öyküsü var bu anlatıda. Yoksa pozitif kelimelerle zihinlere girdiler de en olumsuz anlamlarla gafil beyinleri mi uyuşturdular? Muradım o ki, tümevarımla birkaç saptama yapabilelim. Şöyle ki…

Uygulayım bilimi, her devir ve devirlerin içindeki kısa segmentler için geometrik artış gösteriyor. Bu, ilk hissedişte son derece müspet geliyor. İyi niyetli bir anlam taklitçisi, terakkiperver bir algı dejeneresi. Bilim, teknoloji gelişiyor; bu sentezle toplumlarda gönenç seviyesi artıyor. Ve her devrin insanı, bir öncekinden daha yüksek bir beklentiyle, bütün gelişim kulvarlarında üst düzey bir performansın hayâline kapılıp gidiyor. Gelişerek bir önceki bilgiyi yücelten ya da gelişimle beraber bir önceki bilgiyi altüst eden bütün bilimsel evreler, insanı ve algısını paramparça ediyor, parçaları yeni ideolojilerle aşılayıp başkaca yoğuruyor. İşte bu yeniden yoğrulma, kimlik rönesansı, iyileşme ve tekâmül, paragrafın sonunda bile hâlâ sevimli duruyor.

Hücreleri ve zihnin sinirsel iletişim ağını iyi yönde uyaran bütün bu iç gıcıklayıcı kavramlar (yenilik, büyüme, gelişme, yükselme) bir toplama işlemine tâbi tutulduğunda “eşittir” işaretinin sağ tarafında gönenç ve huzur gibi ılıman kavramlara işaret ediyor. Güya…

Hakikî sonuç: Düş kırıklığı… Çünkü bilindiği üzere pozitif sayı ile negatif sayıyı toplamaya kalkınca işler karışıyor. Oluyor mu sana o cânım toplama işlemi bal gibi bir çıkarma! Sonuç da her zaman pozitif olmuyor elbette. Tâ ki negatif sayı, pozitif sayıdan büyükse, sonuç da negatif oluyor.

Gelelim bu işin global boyutlarına…

Bir dönem boyunca herhangi bir “-loji”nin bütün birikimleri, bir sonraki devirde katlanarak büyüyor. Bu bizim pozitif ahvalimiz. Tabiî bu büyüme nitelikte de gerçekleşiyor mu, muamma! Çünkü geldiğimiz son düzlükte bütün anlamlar negatif işaretiyle anlatılabilir duruma geldi. En azından hedeflenen bu.

Anlam, nicelikten büyüktür. Anlam negatifse, hâliyle sonuç da negatif çıkıyor. Öyleyse toplayın bütün teknolojik, bilimsel, coğrafî, astronomik, askerî, tıbbî ve diğer gelişimleri, buna metafizik buluntuları da dâhil edin, olmadı modayı, sporu, sanatı çağlar ötesi mesabesiyle en yüksek değerden alın, sonuç maateessüf “negatif”. Derunî anlam kaymalarını durdurup, bozulan fıtrî kodlarımızı insanî ve imanî mürekkeplerimiz içinde soğuramadığımız müddetçe böyle olmaya devam edecek.

Sözün özü; asrî yükselişler (+), insanî gerileme (-) ile toplanınca pozitif bir sonuca ulaşılamıyor.

Art niyetli zihinler buna gericilik diyebilir; kaotik düşünce sahipleri işin içyüzünü iredeler de yine kastetmek istediğim manayı düz bir zeminde ışıklandıramaz. O yüzden kastettiğim şeyin gelişmeyi, bilimi ve teknolojiyi zıt bir anlama hapsetmek olmadığını fakat buna mukabil niteliğin de artış göstermesi gerektiğinin altını çizme gayretimi, buraya şerh düşmeliyim. Böylece bütün aykırı iddiaları tam burada ekarte etmiş olabileyim.

Misal, “Z kuşağı” kavramı, arzulanan bir bitişi ifade ediyor. Bu bitiş, dünyanın bütün taşıyıcı direklerini ortadan kaldırmak, geçiş unsurlarını çökertmek ve her şeyi yeniden inşâ etmek üzere tasarlanıyor. Hedef büyük!

Bunca köklü değişimi kökleşmiş inançlar ve toplumlar üzerinden sağlamak için küresel bir hafıza kaybı meydana getirmek gerekiyor. Bütün toplumların kendine has dinamiklerini altüst etmeden herkesi yönetebilmek ve bu yolla yeni ve sıfırdan bir sistem inşâ etmek namümkün. Öyleyse ancak yeni nesiller üzerinde en radikal değişimleri gerçekleştirmek, “yeni dünya düzeni” hedefinde çok daha kestirme bir yol.

Nasıl yapacaklar? Elbette bağlı damarları ve kuşaklararası aktarılan hücreleri katlederek… Yeni nesli bütün aidiyetlerinden koparmanın her yolu deneniyor. İşte bütün o pozitif anlamlar ve kulağa ahenkli bir tını bırakan kelimeler burada devreye giriyor. “Özgürlük” diyorlar, “bireysellik” diyorlar, “hak hukuk” diyorlar, içi kof bırakılmış bu süslü anlamlarla körpe akılları zehirliyorlar. Fakat bu, bugüne dek yaşadığımız bozulmalara ek bir dejenerasyon sağlamıyor. İstiyorlar ki ülküye, geleneğe, inanca ve aileye dair bütün ana damarlar patlatılsın, bütün kılcal damarlar tıkansın ve hiçbir tıbbî operasyonla geri dönüşüm sağlanamasın. İşte bunun yolu, bir nesli bir anlama hapsetmekti. Küresel bağlamda kısmen başardılar. Fakat hâlâ kesin çözüm için anarşik plânlar kurmaya devam etmekteler. Hedef kitle: Müslüman gençlik!

LGBT lobisi de bütün ahlâksız, ailesiz, inançsız, kimliksiz anlamının yanında, düşünme yetisi kaybolmuş ve damar tıkanıklığı neticesinde özle kan akışı sekteye uğratılmış bir insanlık var etmenin gayretinde. Cinsel tercihi kişisel hak, özgürlük gibi olumlamalarla şirin göstermeye çalışan aklın hedefi sadece “ahlâksızlık” değil. Bu, arzulanan donanımı var edebilme yolunda en etkili yazılım. Ama asıl gaye, ahlâk yıkımı ile var edilecek kaos ortamı.

Önce yeni nesli Z kuşağı gibi kavramlarla kategorize ediyor ve “tek-tip”leştiriyorlar. Ardından özgürlük, bireysellik gibi cana yakın olgularla ailevî damarları patlatıyorlar. Yavaş yavaş ahlâk hudutlarının dışında kurdukları cıvıltılı hayatları (sosyal medya-TV-edebiyat-eğitim vb. yoluyla) ılıman gösteriyorlar. Bir adım sonrasında inanca dair bütün kıvrımları törpülüyor, bütün öğrenilmiş anlamları birbirine karıştırıyorlar.

Velhasıl yepyeni, taptaze bir gençlik meydana getiriyorlar. Bu gençliğin hiçbir değer yargısı, hiçbir imanî dayanağı, hiçbir ailevî bağı ve hiçbir geleneksel tutkusu olmaması gerekiyor. Bunun yanına bir de bütün ahlâksızlıkları (LGBT gibi) “özgürlük” yaldızıyla bezenmiş bir paketle sundular mı, buyur sana düşüncesi sapmalara uğramış, kimliksiz, aidiyetten yoksun ve yönetilmeye hazır sözüm ona özgür gençlik! Arzulanan bu.

Ne var ki özgürlük, “ait olabilmektir”. Bilinçli bir aidiyet (din, aile, toplum gibi), insanı bir birey olarak yüceltirken hür ve kudretli bir raddeye de eriştirir.

Hedeflenen kaosun ve yıkımın aksine, inadına Türk-Müslüman toplumunun yeni nesli; teknoloji ve bilimde ilerlerken fıtrî, imanî ve millî bağlarından beslenmeye, onları başka başka nesillere daha nitelikli bir şekilde aktarmaya devam edecek, biiznillah.