HDP,
Millet İttifakı’na başkaldırmış durumda. Pervin Buldan, Mithat Sancar, Garo
Paylan ve Erol Katırcıoğlu gibi isimler, son günlerde yaptıkları açıklamalarla
siyasetin muhalefet kanadında büyük bir yangın çıkarmaya çalışıyorlar.
Kendi tabanını kaybetmek
istemeyen İyi Parti’nin ve İyi Parti’yi kaybetmek istemeyen CHP’nin gizli
anlaşmalarla ittifak yaptıkları HDP, bu gölge oyunundan bıkmış ve meâlen
“Erdoğan’dan kurtulmak istiyorsanız bize muhtaçsınız. İyi Parti yüzünden
dışarıda kalacak olursak size destek vermeyebiliriz” diyerek tehditler
savuruyor. Ve Türkiye, HDP’nin bu “dik” duruşunun siyasete getirebileceği
sonuçları tartışıyor.
Bendeniz, HDP’nin bu
tavrının ardında başka plânlar olduğu kanaatindeyim. Bu plânla, HDP seçmenini
kesin bir yolla ve İyi Parti’nin milliyetçi tabanını da rahatsız etmeden Millet
İttifakı’na eklemlenmesinin önü açılmaya çalışıyor bence.
Erol Katırcıoğlu’nun bir TV
programında yaptığı “PKK’yı HDP seçmeni kurmuştur” açıklaması, kapatma dâvâsıyla
ilgili Anayasa Mahkemesi kararını etkilemeye yöneliktir diye düşünüyorum. Terör
örgütüyle partisinin ve seçmeninin bağının fütursuzca ve hayâsızca ikrar
edilmesi, Anayasa Mahkemesi’ne “Beni kapatın” diye bağırmaktan başka bir anlam
taşıyamaz. Mağduriyet ve AİHM’de Türkiye’yi zora sokma çabalarından da öte bir “beklenti”
olmalıdır burada.
HDP, Millet İttifakı
üyelerinden, kapatma dâvâsıyla ilgili yeterli desteği bulamamaktan duyduğu
rahatsızlığı her fırsatta dile getiriyordu. Parti kapatmanın zorlaştırıldığı
son yıllarda, ancak terörle bağı tescillenmek şartıyla kapanacak olan HDP’ye
verilecek destek ise iki ucu keskin bir bıçak gibiydi gizli müttefikleri için.
İşte bu yüzden, ucu çok açık ve demokratik kaygılar içeren cümlelerle, hatta
HDP’nin adını bile telâffuz etmeden genel prensipler açısından parti
kapatılmasına karşı açıklamalar yaptı hep CHP ve İyi Parti. Aslında muhtemel
kapatma kararı, bu iki partinin elini rahatlatacak, HDP ile ittifakın önünü
açacak bir karar olacaktı.
İşte tam da bu tespitimden
ötürü, HDP’nin son günlerde takındığı tavrın ve yaptıkları açıklamaların özel
bir plân dâhilinde olduğunu ve CHP ile İyi Parti’nin de bu plânın parçası
olduğunu iddia ediyorum.
Siyasetin tüm aktörleri
biliyorlar ki, Erdoğan’ı yenmek için tek ümit ışığı, Cumhur İttifakı dışında
kalan partilerin tek bir ittifakta buluşmasına bağlı. Ancak bunu, özellikle
seçmen refleksleri açısından zorlaştıran bir faktör var; terör örgütünün siyâsî
kanadı HDP…
Parti yönetimleri ne kadar anlaşırlarsa
anlaşsınlar, muhalif seçmenin içinden de sadece HDP’nin varlığını protesto
edecek, Cumhur İttifakı’na oy vermeyecek olsa da sandığa gitmeyecek bir kitle
var. Mevcut sistemde bir oyun bile önemi çarşaf çarşaf anlatılırken, kimsenin
bu kitleyi görmezden gelme lüksü yok. Bunu aşmanın tek yolu da HDP’yi tüzel
kişiliğinden kurtarıp, seçmenini muhalif kanada konsolide edebilmek.
Seçmen bazında düşününce,
hiç kimsenin “Kürt” seçmenin oyunu istemesinde bir sakınca olamaz tabiî. CHP,
var olmayan bir partinin seçmenine, “Gelin, bize oy verin” dediğinde, bundan ne
İyi Parti’nin milliyetçi, ne SP’nin muhafazakâr, ne de yenilerin Erdoğan
küskünleri rahatsız olacaktır. Sonuçta HDP kapatılsa da seçmeni sandığa gidecek
ve kendine en yakın gördüğü ittifakı iktidara taşımaya çalışacaktır. Zaten
kapatılma riskiyle karşı karşıya olan HDP’nin, bence çok özenle ve dış destekle
kurulan bu plâna -belli tavizlerle- katılmış olması da kimseyi şaşırtmamalıdır.
CHP’nin, bir bölücü ifade
taşıyan “Doğu Masası” hamlesi de bu zekice hazırlanmış plânın bir parçası
aslında! Yoksa yüz yıldır ilgilenmedikleri Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile ilgili
bir dertleri olduğunu zannetmiyorum. Orada boşta kalacak bir seçmen kitlesi var
ve onları AK Parti’nin eline bırakmamak için, bir defalık da olsa CHP’ye oy
vermeye ikna etmeye çalışacaklar. CHP’nin bu çalışmayı oralarda tek başlına yürütmesi
kendi kurumsal kimliğine yabancı olduğu için de HDP örgütlerinin yönlendirme,
destek ve belki de seçmeni tehdit yöntemlerinden yardım alacaktır.
Peki, bu oyun nasıl bozulur?
Öncelikle AK Parti, 7
Haziran’da kaybetmiş gibi göründüğü gücünü, dört ay gibi kısa bir sürede nasıl
toparlayıp 1 Kasım zaferini kazandıysa, pandemiye bağlı ekonomik zorluklara ve
20 yıllık iktidar yorgunluğuna rağmen MHP’nin de desteği ile eski oy oranlarına
ulaşabileceğine ikna olmalıdır. Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerinde
son Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde de 1 milyon 250 bin oy farkla Erdoğan’ın
tartışmasız birincisi olduğunu unutmamalıdır.
Katırcıoğlu’nun itham ettiği
gibi, HDP’ye oy veren her seçmen PKK’lı değildir. Tehdit, çaresizlik ve
cahillik sebebiyle o bölgelerde Demirtaş’a oy veren 2,4 milyon seçmen ile
Erdoğan’a oy veren 3,65 milyon seçmen arasında, benzer hassasiyetleri taşıyan,
akrabalık ilişkisi olan, dağa kaçırılan çocuğunun derdine düşmüş ve artık HDP
gerçeğini görüp isyan bayrağını çekmeye hazırlanan yüz binler vardır.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun
temiz insanı, Kürt sorununu çözsün diye oy verdiği HDP’den ne bulmuştur ki
onlarca yıl o soruna gözlerini kapamış CHP’den medet umsun?
Ve artık Türkiye’de Kürt
sorunu yoktur! Sorun terördür ve bitme noktasına gelmiştir. Bunu çözen de AK
Parti’nin dirayetli yönetimidir.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu halkının
buna kayıtsız kalmayacağından ve şer cephesinin kurduğu hain plânı bozacağından
hiç şüphem yok!