Haz-çıkar-hayr üçgeninde insan

Meşru bir daire içerisinde olmak kaydıyla haz merkezli davranmak da, çıkarlarına uygun hareket etmek de doğrudur. Bu şekilde hareket eden insanlar, siyasal ya da sosyal gruplar vasatı çok aşamamış, sıradanlaşmanın ötesine çok geçememişlerdir. Yani meşru da olsa haz ve çıkar merkezli davranış, bireyi kâmil insan olmaya yaklaştırsa da tam anlamıyla kâmil insan yapmaz.

İNSAN davranışlarının dayanak noktası nedir?

İnsan bir davranışı gerçekleştirirken referans noktaları nelerdir?

Bu iki soruya ilk başta hemen herkes “din, inanç, kültür veya ideoloji” gibi yanıtlar verir. Bazı sosyal bilimcilerse ekonominin, hayatın tüm alanını etkileyen en önemli yapı olduğunu, bu nedenle de sorunun cevabının “ekonomi” olduğunu söylerler.

Bazıları da, modern dünyada davranışların tek kaynağının ancak “akıl” olabileceğini, akıl dışındaki herhangi bir seçeneğin rasyonel bir yanıt olamayacağını söylerler. Bu yaklaşıma itiraz edenler, aklın önemli bir referans kaynağı olduğunu kabul etmekle beraber, eğitim seviyesi ve eğitim alınan alan gibi değişkenlerden dolayı aklın insanı farklı ve yanlış refere etme ihtimâli olduğunu söyleyerek din, inanç, kültür ve ideolojinin en önemli referans kaynağı olduğunda ısrar ederler.

Bazı yorumcular ise “kültür”ün, referans olarak verilen tüm kavramları içine aldığını belirterek bu sorunun tek cevabının “kültür” olduğuna vurgu yaparlar. 

Cevapların farklılığı, farklı sınıflandırma biçimlerinden kaynaklanmaktadır. Yine farklı bir sınıflandırma ile insanın yetişme tarzı sonucu elde edindiği tecrübelerin davranışlar için en büyük referans kaynağı olduğunu söylemek de yanlış bir cevap olmayacaktır. Çünkü tecrübede, olay veya olguların sonucu bizzat deneyimlenmektedir.

İnsanlar sahip oldukları ekonomik düzey ve eğitim gibi kazanımlar nedeniyle belli bir sosyal sınıfa mensupturlar. Sosyal sınıflar kendi dinamik ve iletişim biçimlerini, bu iletişim biçimleri de belli davranış kalıplarını doğururlar. Bu nedenle insanların mensubu oldukları sosyal sınıflar, onların davranışlarının en önemli referans kaynaklarıdır.    

Konuya dair örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Örneğin, zaman ve mekân teorilerinden yola çıkarak davranışın sergilendiği zaman ve mekânın birey üzerinde bir baskı veya teşvik unsuru olduğu, bunun da davranışın ortaya çıkmasında ana belirleyenlerden biri olduğu söylenebilir.

Davranışın muhataba göre de değişik formlar alabileceğinin altı çizilebilir. Davranışın yaratacağı sonucun bireye olan etkisinin, davranışın ortaya çıkmasında veya davranışın şiddetinin ne olacağı noktasında önemli bir parametre olduğu dile getirilebilir.

Farklı sınıflandırmalardan dolayı verilen bu cevapların hepsi, kendi mantığı içerisinde tutarlı ve doğrudur. Bu doğru cevaplardan farklı olarak yeni bir sınıflandırma yapmak mümkün.

Haz ve çıkar girdabı

Davranışların kendilerinden ziyâde, o davranışların süreci ve doğuracağı sonuçlar önemlidir. Bu nedenle, “Davranışların sonucu, bir davranışın referans kaynağıdır” dersek yanılmış olmayız. Kadim medeniyetimizin kadim kaynakları bu noktada üç ana noktaya işaret ediyor.

İnsan, bir davranışı sergilerken o davranış sürecinde veya davranış sonucunda haz duyabilir. Başka hiçbir neden olmaksızın insan sırf bu hazdan dolayı o davranışı sergiliyor olabilir. Bu haz ve davranış meşru olduğunda, bu davranış sonucunda ne birey, ne bireyin ailesi, ne de o ailenin mensubu olduğu diğer sosyal yapılardaki insanlar zarar görmezler. Bu da meseleyi meşru kılar.

Fakat bu haz alma durumu ahlâkî ve vicdanî sınırların dışına çıkar ve hedonizme kayarsa, bundan insanlar zarar görmeye başlar. Bu da meseleyi meşru dairenin dışına çıkarır.

İnsan bir davranışı sergilerken, o davranış sonucunda bir çıkar elde edebilir. Burada şu detay önemlidir: Bazı durumlarda insanlar bir davranış sonucunda çıkar elde etseler bile, o davranıştan haz duymayabilirler. Hattâ haz duymak bir yana, insanlar o davranıştan dolayı acı ve elem duyabilirler. Buna rağmen, sırf çıkardan dolayı o davranışı sergileyebilirler. Eğer vicdanî ve ahlâkî bağlamda söz konusu davranış meşru ise, bundan ne birey, ne bireyin mensubu olduğu aile, ne de ilgili sosyal sınıf için zarar söz konusu olur.

Fakat birey vicdanî ve ahlâkî bir kaygı duymadan, oportünist bakış açısıyla davranmaya başladığında, bu sefer hem kendine, hem de mensubu olduğu aileye, siyasal ya da sosyal sınıfa zarar verir.

Bu iki durum, meşru ölçüler içerisinde hem ahlâkî, hem vicdanîdir. Burada ölçüt; ahlâkî ve vicdanî değerler ile davranış veya davranışın sonucunun ne kadar uyuşup uyuşmadığıdır.

Kâmil davranış ve kâmil insan nasıl olunur?

Kadim medeniyetimizin kadim kaynakları, bu iki ana nokta dışında bir başka referans kaynağı daha önerirler. Bu kaynak, insanların davranışları ve bu davranışların sonucunun “hayr” olmasıdır. Buna hayr yerine “iyi” diyenler de vardır.

Bu son durum, insanın gerçek mânâda olgunluğu yakaladığının ve kemâle erdiğinin en önemli göstergesidir.  Haz ve çıkardan arındırılmış bir davranış, insanın gösterebileceği en kâmil hâldir. Çünkü insan bu durumda elem duysa da, zarar görse de davranışı tercih edecektir. Bir davranış hem haz, hem çıkar, hem de hayr olabilir. Böyle bir şartta hayr ögesi en temel öge ise, durum da kâmil bir davranıştır. 

Bu durum, diğer iki durumdan farklıdır. Çünkü bu durumda bireydeki haz ve çıkar duygusu çoğu zaman olmaz. Olduğu durumlarda ise bunlar, tâlî durumlar için geçerli olur. “Hayr” referansı ile hareket edilen durumlarda haz duymak ya da çıkar sağlamak bir yana, birey zorluk ya da sıkıntı yaşar. Hattâ çıkarlarından fedâkârlık eder. Bu tarz bir davranış sergileme durumu hedonizm ve oportünizmden uzak olduğu için ve başlı başına davranışın kendisi vicdanî ya da ahlâkî bir motivasyonla yapıldığından, bu davranış, elem ya da zarar verse de erdemlidir.

Meşru bir daire içerisinde olmak kaydıyla haz merkezli davranmak da, çıkarlarına uygun hareket etmek de doğrudur. Bu şekilde hareket eden insanlar, siyasal ya da sosyal gruplar vasatı çok aşamamış, sıradanlaşmanın ötesine çok geçememişlerdir. Yani meşru da olsa haz ve çıkar merkezli davranış, bireyi kâmil insan olmaya yaklaştırsa da tam anlamıyla kâmil insan yapmaz.

Tam anlamıyla kâmil insan olmak için “hayr” referansı ile hareket etmek gerekir. Aksi durumda, meşru da olsa insanın bir yanı eksik, bir yanı topaldır…