SANIRSINIZ Kanun-u Esasi
ilga edildi de Meclis-i Mebusan dağıtıldı. Ne oluyoruz kuzum?
Bu
telâşınız nedir?
Hepi
topu HDP’ye kapatma dâvâsı açıldı. Kapatılmadı da henüz, sadece dâvâ açıldı!
İddianame
okunacak, dâvâ görülecek, deliller incelenecek, savunmalar alınacak, mahkeme
üyeleri oylama yapacak, karar verilecek, Resmî Gazete’de yayınlanacak…
Daha
mahkeme tarafından iddianame bile okunmadı ama savunma faslı başladı bile.
Üstelik savunma yapanlar sanık bile değiller.
Ama
haklarını teslim edelim, hepsi de aslında HDP’yi değil, demokrasiyi
savunuyorlar. Altı milyon oyu var sonuçta HDP’nin.
Gönül
aynı demokratik tepkiyi yüzde 40 küsur oyla tek başına iktidar koltuğunda otururken
AK Parti’ye kapatma dâvâsı açıldığında da görmek isterdi. Çok şey istedim,
biliyorum, ama gönül bu, istiyor işte!
Hatta
AK Parti’nin kapatılmaktan tek oyla yırttığı gün mahkeme üyelerine “Neden
kapatmadınız?” diye çemkirenler savunuyor bugün HDP’yi; affedersiniz,
demokrasiyi…
Haydi
eczacı Özgür Özel’in “AKP, parti kapatarak iktidarını sürdürmeye çalışıyor.
Saray tarafından verilen kararla parti açma, parti kapatma doğru değildir”
açıklamasını, ecza deposundan soluduğu kimyevî maddelere verelim.
(Bu
arada “parti açma” derken, hâlâ Muharrem İnce’ye Saray’ın parti kurdurduğunu
ima ediyor olmalı.)
Haydi
Engin Özkoç’un büyük harfle yazdığı “Abdullah Öcalan istediği için mi HDP’yi
kapatıyorsunuz?” sorusunu Alpay Özalan’ın darbesine bağlayalım.
Bunlarda
kafa bu, malzeme bu! Geçelim...
*
Tamam,
geçelim de… Ali Babacan ile Ahmet Davutoğlu’na ne oluyor?
*
Onlar
da sanırım Diyarbakır seçmeninden üç beş nemalanma gayretindeler.
“Demokrasimiz,
farklı fikirlerin konuşulduğu bir ortamda gelişebilirmiş.” Kürsülerden dağdaki
Karayılan’a, Bayık’a, Ok’a selâm göndererek demokrasiyi geliştiriyordu ne güzel
Pervin Buldan, öyle ya!
“Başkan
Apo’nun heykeli dikilince” demokrasinin başı göğe erecekti.
“Siyâsî
partileri kapatmak toplumsal barışı bozar”mış. Oysa “PeKeKe bizi tükürüğü ile
boğsaydı, toplumsal barış tesis edilmiş olacaktı kâmilen. Hay Allah!
Yahu
Küçük Enişte! Konya Esnaf ve Sanayiciler Odası’nı kapatsalar bile sana üç tane
fazladan oy çıkmaz. Neyin kafasındasın sen?
Nasıl
bir siyâsî körlüktür bu, anlamadım ki!
Abdullah
Gül’ün bu konudaki açıklamalarına da gülüp geçmek istiyorum. Sanırım kendisi hâlâ
çatı adayı olacağını ve gerekli konsensüsün sağlanarak Erdoğan’ın karşısına
aday olarak çıkacağını hayâl ediyor olmalı. Seçimler de darı ambarında
yapılacaktır belki de!
Bir
de “Zamanlama manidar” diyen bir tayfa var ki sormayın gitsin. Güya bu dâvâ MHP’nin
kongresinin bir gün öncesine denk getirilmiş de MHP’ye hediye verilmiş.
Bu
konuyu biraz araştırdım. Gerçekten de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir
Şahin, bu dosyayı çok önce tamamlamış ama dâvâyı açtığı gün evlilik yıldönümü imiş.
Eşine hediye olsun diye dâvâyı o güne denk getirmiş.
MHP
de aslında kongreyi bugüne denk getirerek savcıya bir jest yapmış. Hepsi bu
aslında. Kesin bilgi, yayalım inşallah.
Bu
olup bitenlerden çıkardığım bir başka sonuç da şudur ki; siyâsilerimizin geneli
hızlı okuma kursuna gitmişler ve çok hızlı okuyabiliyorlar. Benim özetinin
özetini okuya okuya bitiremediğim 650 sayfalık iddianameyi aynı gün okuyabilmek
kolay bir şey olmasa gerektir.
Gerçi
okuduklarından bir şey anlamamışlar ama olsun, o kadar kusur Sera Kadıgil’de de
olur. Okumak, sonuçta cahilliği alan bir eylemdir.
Kalınız sağlıcakla efendim…