"Haydut devlet" ne demektir?

Hâfızalardadır, dönemin Başbakanı olan Devlet Başkanımızın Davos’ta “Van minüt” şeklindeki çıkışını İsrail Devlet Başkanı’nın bizim Başbakan’ımıza seçim kazandırmak istediği için söylettirdiğini yazmışlardı. Tam bir akıl tutulması!

"CİPT" kelimesi bir şirket mi, bir düşünce kuruluşu mu, milletlerarası bir siyâsî organizasyonun baş harfleri mi? Bu kelime neyi ifade ediyor?

Fakat bu kelime, Kur’ân-ı Kerîm’de, "gerçeği kabul etmeyen, kaba ruhlu insan" için veya "küfrün ve kötülüğün temsilcisi olan her şey" anlamında kullanılan bir tâbir. O hâlde böyle kişilerden oluşan bir mekanizmanın hayat bulmuş devlet organizasyonuna ne demek lâzım? “Haydut devlet” demek fazla bir hakaret sayılmamalıdır.

Bu devlet yapısını Kur’ân-ı Kerîm’in sadece bir âyetinde (Nîsâ, 51) yer alan "cibt" kelimesi ifade ediyor. Âyette, Ehl-i Kitap’tan oldukları hâlde hasetleri yüzünden müşriklerin Müslümanlara  nispetle daha doğru yolda olduğunu söyleyen Yahudiler için kullanılmış ve onların bu tutumları ile gerçeği kabul etmeyen zorbalara ve şeytanlara (tâğut) inanıp uydukları beyan edilmiştir. Bütün bu tariflerin işaret ettiği haydutluk timsâli,  zalimlikte eşi menendi olmayan, yakışıklı aktörü demokrasi (!) kal’ası olan ABD’dir. Anadolu ağzıyla bu lakap, "haspaya yakışıyor".

Dünyanın jandarmalığına soyunan ABD’nin içimizde mankurtlaştırdığı taifenin toz kondurmadığı o haydut devletin tarihi, âdeta “soykırım” denilen ve beşeriyetin yüzkarası bir serencâm olup insan kanıyla sulanmıştır. Köle ticaretiyle sonradan Afrika’dan zorla getirilen siyah inciler topluluğu Zencilerin kanlarıyla ellerini ovuşturan kovboylar ülkesi, bize caka satıyor. Bize insanlık dersi vermeye çalışıyor.

Ölüm kusan makinaların, denizaşırı filolarının gölgesinde iktidarlar dikip iktidarlar deviren haydut devletin Kasım 2020'de yapılacak Başkanlık Seçimleri'ndeki Demokrat adayı Mistir Bidon, bir televizyona verdiği mülâkatta açmış ağzını, yummuş gözünü. Ülkemiz ve Devlet Başkanımız aleyhinde herzeleri aklı sıra tehditlerle sıralamış. Yıllarca yaptıkları gibi Kürt kardeşlerimize hayâller vaat etmiş, uydu kantonlar kurmuş, Doğu Akdeniz’deki insanî hareketlerimizi yermiş...

Özetle, daha önceleri “Bizim çocuklar başardı” denilenin aksine FETÖ/PDY ve HDP- PKK/PYD vâsıtasıyla Gezi, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz Kalkışmalarında yapamadığı iktidar değişikliğini, meşhur yerli ortakları ile bu sefer demokratik yolla(!) yapacağını irâd eylemiş. "Şecaat arz ederken merd-i Kıptî sirkatin söyler" kelâmını haklı çıkarmış. Bir hususu kayıt altına alalım ki o haydut devletin korku imparatorluğuna inananların gözü açılsın. Vietnam, Afganistan, Irak ve Suriye’ye kendi usûllerince götürdükleri demokrasiyi bize de getireceklermiş.

Aslında bu “kartondan kaplan” haydut devletin en büyük başarısı, hiçbir yerde muvaffak olmaması, kendinin meydana getirdiği bataklığa gömülüp kalmasıdır. Ancak girdiği kimi yerde o ülkenin yeraltı zenginliklerini sömürmek, bıraktığı kaos sonrası icat ettiği yani kurduğu terör gruplarının baronlarına silah satmak, sonra da kendi yandaşı bir kuklayı demokratik(!)usûllerle seçtirip iktidar yapmak gibi işleri de var.

ABD emperyalizmi, iktisaden devlet olabilme tasavvuru ve mekanizması güçsüz ve geri kalmış veya gelişmekte olan ülkeleri basın-yayın, gıda, teknoloji ve silah ile işgal eder, sonrasında cici demokrasisi(!), silah ve teknoloji yardımı ile yaparak kirli emeline ulaşır. Bunları Heman'daki gibi "gölgelerin gücü adına", Rambolardan müteşekkil karton ordularıyla icat eder. Daha sonra Hollywood'u ile Yüzüklerin Efendisi'ni o ülke gençlerine sembol olarak gösterir.

Bunları niye mi yazıyorum?

Yüz sene evvel Cihan Devletimizin mülkünü paylaşan Sykes-Picot Anlaşması'nın mimarları olan ülkelerin kumpaslarından kurtulamayan ülkemizin millî ve yerli kurumlarının çoğu kapatılmış, itikadımızın ve medeniyet tasavvurumuzun kodları tahrip edilmiş, her türlü kültür emperyalizmine kapılarımız sonuna kadar açık bırakılmıştır. Yıllar yılı özellikle ABD ve Batı kaynaklı basın-yayın vâsıtaları ile gençliğimiz âdeta Batı kültürü istilâsına uğramıştır. Bu fakirin yaşı kemâle (Allah affetsin) erdi, lâkin gençliğimizde ABD çizgiromanlarının sahte kahramanları ve Hollywood’un  macera dolu filmleriyle Türkiye'de ABD  hayranları yetiştirildi. Heman ve Rambo, gençlerimizin rol modelleri oldu. Yerli-millî gençleri müstesna tutuyorum.

Bizim anlı-şanlı solcularımızın bile “Kahrolsun Amerikan emperyalizmi!” derken yedikleri, içtikleri, idol seçtikleri hep Batı, hep ABD markaları idi. Bu hayranlığı bugünkü ana muhalefetin solcu tosuncuklarının ifadelerinden, Marksist/Leninist Kürtçü partinin sözcülerinden anlıyoruz. Bu kadroların anti-emperyalist olmalarını beklemek hayâl olur!

Başta ABD'nin sözcülüğünü yapan FETÖ/PDY, PKK/PYD-YPG'nin kurucusu ve hâmisi CIA olmuştur. Yabancı hayranlığı ile yetişen kadroların zamanla Devlet yönetiminde kökleşip başkaları adına hareket etmelerinin ihanetini 15 Temmuz'da gördük. Çünkü ABD hayranı olup bizim inanç dünyamıza yabancı yetişenler, yerli ve millî her şeye muhaliftirler. Milletimizin hasmı olan kimi başkanların veya basın kuruluşlarının milletimiz aleyhine olan faaliyetleri olunca, içimizdeki mankurtların gözü kapalı yabancılara taraf çıktığını söylemek hakikate bühtan olur.

Biden'in sözlerine tepkiler

Bunları söyledikten sonra Mistir Bidon’un açıklamalarına muhalefet cephesinden gelen zoraki tepkilere bakalım...

Ana muhalefet cephesine kalsa, bağcıyı dövmek lâzım: "Bu haber neden yedi ay bekletildi?" Laikos taifesine göre bu haber, Devlet Başkanımıza (bu bizim ifademiz) yarayan bir haber. Oysa Haber7 yazarı sayın Taha Dağlı Bey, bu haberin kimler tarafından ifşa edildiğini köşesinde izah etti.

Hâfızalardadır, dönemin Başbakanı olan Devlet Başkanımızın Davos’ta “Van minüt” şeklindeki çıkışını İsrail Devlet Başkanı’nın bizim Başbakan’ımıza seçim kazandırmak istediği için söylettirdiğini yazmışlardı. Tam bir akıl tutulması!

Bugün dahi en hassas millî meselede gözü kapalı “seçim yatırımı, hedef şaşırtma, gündem değiştirme” gibi yakıştırmalar yapmaları, muhalefetimizin (affedersiniz) yerde süründüğünün resmidir. “Suriye’de, Doğu Akdeniz’de, Afrika’da, Azerbaycan’da ne işimiz var?” diyenlerden ne beklenir?

Ya Devlet'in imkânları ile Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakan olanların sonradan kendilerini inkâr ederek yaptıkları çıkışlara ne demek lâzım?

Bir alıntı ile sözümüze son verelim:

"Türkiye gerek Obama, gerekse Trump döneminde ABD yönetimlerinin bu düşmanca tavırlarına kavlî ve fiilî politikalarıyla sessiz kalmadı. Afrin ve Zeytin Dalı Harekâtlarıyla, ABD’nin sınırımızda bir terör devleti ihdas etme gayretlerini akâmete uğrattı meselâ. İsrail’in işgali altındaki topraklarda gaspa karşı en duyarlı ülkelerden biri olduğunu gösterdi.

ABD, NATO müttefiki Türkiye’ye Patriot hava savunma sistemlerini satmaktan imtina edince, Türkiye de buna Rusya’dan S-400 alımı anlaşması ile karşılık verdi. Yine Washington’un itirazlarına rağmen Doğu Akdeniz’de doğal gaz arayışlarını sürdürdü. İran’a yönelik yaptırımlardan en büyük zararı görecek ülkenin kendisi olacağı gerekçesiyle ABD’nin bu keyfî cezalandırmasına uymayacağını söyledi. Rusya ve İran ile birlikte doları devre dışı bırakmaya yönelik adımlar attı. Ajanlıkla suçlanan Rahip Brunson’u tüm tehditlere rağmen Amerika’ya teslim etmedi. Türkiye’nin tüm bu adımları ABD’nin Türkiye’ye yönelik öfkesini artırdı.

Onun istediği gibi davranmayan tüm ülkelere yaptığı gibi Türkiye’yi de cezalandırma, yaptırımlarla, ekonomi üzerinden 'ted’ip etme' taktiğini devreye soktu. Türkiye de ABD’ye 'Oyununuzu gördük ve meydan okuyoruz' diye karşılık verdi. Peki, bu karşılıklı meydan okumalar nereye varır? Bu noktada bir kez daha William Blum’un söylediklerine kulak verelim, çünkü kendisiyle yapılan röportajda Amerikalı tarihçi, Amerika’nın Türkiye’yi, dünyanın diğer devletlerini onun istediği gibi davranmadıkları için 'cezalandırdığı' gibi cezalandırmakla tehdit edip edemeyeceği sorusuna şu cevabı veriyor:
'ABD, dünyanın bütün diğer devletlerini tehdit eden ve onlara zarar veren büyük bir kabadayıdır, ama bütün kabadayılar gibi, karşılarında dikilirseniz geri adım atarlar. Ve ABD Türkiye’ye, Türkiye’nin ABD’ye ihtiyaç duyduğundan daha fazla ihtiyaç duyuyor olabilir; Türkiye’deki Amerikan askerî üsleri gibi...”
*

Bu özeti yazdıktan sonra, "Allah (cc) inananlarla beraberdir" diyoruz. Kartondan kal’alarda ahkâm kesen zalim tiranların sonu yakındır! Bir zerre-i Korona karşısında yerlerde sürünenlere inat, "Allah var, gam yok!" diyoruz.

Vesselâm...

 

-----------------------------

*Altınoluk Dergisi, Eylül 2018 sayısından alınmıştır.