"CİPT" kelimesi
bir şirket mi, bir düşünce kuruluşu mu, milletlerarası bir siyâsî
organizasyonun baş harfleri mi? Bu kelime neyi ifade ediyor?
Fakat bu kelime, Kur’ân-ı Kerîm’de,
"gerçeği kabul etmeyen, kaba ruhlu insan" için veya "küfrün ve
kötülüğün temsilcisi olan her şey" anlamında kullanılan bir tâbir. O hâlde
böyle kişilerden oluşan bir mekanizmanın hayat bulmuş devlet organizasyonuna ne
demek lâzım? “Haydut devlet” demek fazla bir hakaret sayılmamalıdır.
Bu devlet yapısını
Kur’ân-ı Kerîm’in sadece bir âyetinde (Nîsâ, 51) yer alan
"cibt" kelimesi ifade ediyor. Âyette, Ehl-i Kitap’tan oldukları hâlde
hasetleri yüzünden müşriklerin Müslümanlara
nispetle daha doğru yolda olduğunu söyleyen Yahudiler için kullanılmış
ve onların bu tutumları ile gerçeği kabul etmeyen zorbalara ve şeytanlara
(tâğut) inanıp uydukları beyan edilmiştir. Bütün bu tariflerin işaret ettiği
haydutluk timsâli, zalimlikte eşi
menendi olmayan, yakışıklı aktörü demokrasi (!) kal’ası olan ABD’dir. Anadolu
ağzıyla bu lakap, "haspaya yakışıyor".
Dünyanın jandarmalığına soyunan ABD’nin
içimizde mankurtlaştırdığı taifenin toz kondurmadığı o haydut devletin tarihi,
âdeta “soykırım” denilen ve beşeriyetin yüzkarası bir serencâm olup insan
kanıyla sulanmıştır. Köle ticaretiyle sonradan Afrika’dan zorla getirilen siyah
inciler topluluğu Zencilerin kanlarıyla ellerini ovuşturan kovboylar ülkesi,
bize caka satıyor. Bize insanlık dersi vermeye çalışıyor.
Ölüm kusan makinaların, denizaşırı
filolarının gölgesinde iktidarlar dikip iktidarlar deviren haydut devletin
Kasım 2020'de yapılacak Başkanlık Seçimleri'ndeki Demokrat adayı Mistir Bidon,
bir televizyona verdiği mülâkatta açmış ağzını, yummuş gözünü. Ülkemiz ve
Devlet Başkanımız aleyhinde herzeleri aklı sıra tehditlerle sıralamış. Yıllarca
yaptıkları gibi Kürt kardeşlerimize hayâller vaat etmiş, uydu kantonlar kurmuş,
Doğu Akdeniz’deki insanî hareketlerimizi yermiş...
Özetle, daha önceleri “Bizim çocuklar başardı”
denilenin aksine FETÖ/PDY ve HDP- PKK/PYD vâsıtasıyla Gezi, 17-25 Aralık ve 15
Temmuz Kalkışmalarında yapamadığı iktidar değişikliğini, meşhur yerli ortakları
ile bu sefer demokratik yolla(!) yapacağını irâd eylemiş. "Şecaat arz ederken merd-i Kıptî sirkatin söyler"
kelâmını haklı çıkarmış. Bir hususu kayıt altına alalım ki o haydut devletin
korku imparatorluğuna inananların gözü açılsın. Vietnam, Afganistan, Irak ve
Suriye’ye kendi usûllerince götürdükleri demokrasiyi bize de getireceklermiş.
Aslında bu “kartondan kaplan” haydut
devletin en büyük başarısı, hiçbir yerde muvaffak olmaması, kendinin meydana
getirdiği bataklığa gömülüp kalmasıdır. Ancak girdiği kimi yerde o ülkenin
yeraltı zenginliklerini sömürmek, bıraktığı kaos sonrası icat ettiği yani
kurduğu terör gruplarının baronlarına silah satmak, sonra da kendi yandaşı bir
kuklayı demokratik(!)usûllerle seçtirip iktidar yapmak gibi işleri de var.
ABD emperyalizmi, iktisaden devlet olabilme
tasavvuru ve mekanizması güçsüz ve geri kalmış veya gelişmekte olan ülkeleri
basın-yayın, gıda, teknoloji ve silah ile işgal eder, sonrasında cici
demokrasisi(!), silah ve teknoloji yardımı ile yaparak kirli emeline ulaşır.
Bunları Heman'daki gibi "gölgelerin gücü adına", Rambolardan
müteşekkil karton ordularıyla icat eder. Daha sonra Hollywood'u ile Yüzüklerin
Efendisi'ni o ülke gençlerine sembol olarak gösterir.
Bunları niye mi yazıyorum?
Yüz sene evvel Cihan Devletimizin mülkünü
paylaşan Sykes-Picot Anlaşması'nın mimarları olan ülkelerin kumpaslarından
kurtulamayan ülkemizin millî ve yerli kurumlarının çoğu kapatılmış,
itikadımızın ve medeniyet tasavvurumuzun kodları tahrip edilmiş, her türlü
kültür emperyalizmine kapılarımız sonuna kadar açık bırakılmıştır. Yıllar yılı
özellikle ABD ve Batı kaynaklı basın-yayın vâsıtaları ile gençliğimiz âdeta
Batı kültürü istilâsına uğramıştır. Bu fakirin yaşı kemâle (Allah affetsin)
erdi, lâkin gençliğimizde ABD çizgiromanlarının sahte kahramanları ve
Hollywood’un macera dolu filmleriyle
Türkiye'de ABD hayranları yetiştirildi.
Heman ve Rambo, gençlerimizin rol modelleri oldu. Yerli-millî gençleri müstesna
tutuyorum.
Bizim anlı-şanlı solcularımızın bile “Kahrolsun Amerikan emperyalizmi!”
derken yedikleri, içtikleri, idol seçtikleri hep Batı, hep ABD markaları idi.
Bu hayranlığı bugünkü ana muhalefetin solcu tosuncuklarının ifadelerinden,
Marksist/Leninist Kürtçü partinin sözcülerinden anlıyoruz. Bu kadroların
anti-emperyalist olmalarını beklemek hayâl olur!
Başta ABD'nin sözcülüğünü yapan FETÖ/PDY,
PKK/PYD-YPG'nin kurucusu ve hâmisi CIA olmuştur. Yabancı hayranlığı ile yetişen
kadroların zamanla Devlet yönetiminde kökleşip başkaları adına hareket
etmelerinin ihanetini 15 Temmuz'da gördük. Çünkü ABD hayranı olup bizim inanç
dünyamıza yabancı yetişenler, yerli ve millî her şeye muhaliftirler.
Milletimizin hasmı olan kimi başkanların veya basın kuruluşlarının milletimiz
aleyhine olan faaliyetleri olunca, içimizdeki mankurtların gözü kapalı
yabancılara taraf çıktığını söylemek hakikate bühtan olur.
Biden'in sözlerine tepkiler
Bunları söyledikten sonra Mistir Bidon’un
açıklamalarına muhalefet cephesinden gelen zoraki tepkilere bakalım...
Ana muhalefet cephesine kalsa, bağcıyı
dövmek lâzım: "Bu haber neden yedi ay bekletildi?" Laikos taifesine
göre bu haber, Devlet Başkanımıza (bu bizim ifademiz) yarayan bir haber. Oysa
Haber7 yazarı sayın Taha Dağlı Bey, bu haberin kimler tarafından ifşa
edildiğini köşesinde izah etti.
Hâfızalardadır, dönemin Başbakanı olan
Devlet Başkanımızın Davos’ta “Van minüt” şeklindeki çıkışını İsrail Devlet
Başkanı’nın bizim Başbakan’ımıza seçim kazandırmak istediği için
söylettirdiğini yazmışlardı. Tam bir akıl tutulması!
Bugün dahi en hassas millî meselede gözü
kapalı “seçim yatırımı, hedef şaşırtma, gündem değiştirme” gibi yakıştırmalar
yapmaları, muhalefetimizin (affedersiniz) yerde süründüğünün resmidir. “Suriye’de, Doğu Akdeniz’de, Afrika’da,
Azerbaycan’da ne işimiz var?” diyenlerden ne beklenir?
Ya Devlet'in imkânları ile Cumhurbaşkanı,
Başbakan ve Bakan olanların sonradan kendilerini inkâr ederek yaptıkları
çıkışlara ne demek lâzım?
Bir alıntı ile sözümüze son verelim:
"Türkiye gerek Obama, gerekse Trump
döneminde ABD yönetimlerinin bu düşmanca tavırlarına kavlî ve fiilî
politikalarıyla sessiz kalmadı. Afrin ve Zeytin Dalı Harekâtlarıyla, ABD’nin
sınırımızda bir terör devleti ihdas etme gayretlerini akâmete uğrattı meselâ.
İsrail’in işgali altındaki topraklarda gaspa karşı en duyarlı ülkelerden biri
olduğunu gösterdi.
ABD, NATO müttefiki Türkiye’ye Patriot hava savunma
sistemlerini satmaktan imtina edince, Türkiye de buna Rusya’dan S-400 alımı
anlaşması ile karşılık verdi. Yine Washington’un itirazlarına rağmen Doğu
Akdeniz’de doğal gaz arayışlarını sürdürdü. İran’a yönelik yaptırımlardan en
büyük zararı görecek ülkenin kendisi olacağı gerekçesiyle ABD’nin bu keyfî
cezalandırmasına uymayacağını söyledi. Rusya ve İran ile birlikte doları devre
dışı bırakmaya yönelik adımlar attı. Ajanlıkla suçlanan Rahip Brunson’u tüm tehditlere
rağmen Amerika’ya teslim etmedi. Türkiye’nin tüm bu adımları ABD’nin Türkiye’ye
yönelik öfkesini artırdı.
Onun istediği gibi davranmayan tüm ülkelere yaptığı gibi
Türkiye’yi de cezalandırma, yaptırımlarla, ekonomi üzerinden 'ted’ip etme'
taktiğini devreye soktu. Türkiye de ABD’ye 'Oyununuzu gördük ve meydan
okuyoruz' diye karşılık verdi. Peki, bu karşılıklı meydan okumalar nereye
varır? Bu noktada bir kez daha William Blum’un söylediklerine kulak verelim,
çünkü kendisiyle yapılan röportajda Amerikalı tarihçi, Amerika’nın Türkiye’yi,
dünyanın diğer devletlerini onun istediği gibi davranmadıkları için
'cezalandırdığı' gibi cezalandırmakla tehdit edip edemeyeceği sorusuna şu
cevabı veriyor:
'ABD, dünyanın bütün diğer devletlerini tehdit
eden ve onlara zarar veren büyük bir kabadayıdır, ama bütün kabadayılar gibi,
karşılarında dikilirseniz geri adım atarlar. Ve ABD Türkiye’ye, Türkiye’nin
ABD’ye ihtiyaç duyduğundan daha fazla ihtiyaç duyuyor olabilir; Türkiye’deki
Amerikan askerî üsleri gibi...”*
Bu özeti yazdıktan sonra,
"Allah (cc) inananlarla beraberdir" diyoruz. Kartondan kal’alarda
ahkâm kesen zalim tiranların sonu yakındır! Bir zerre-i Korona karşısında
yerlerde sürünenlere inat, "Allah var, gam yok!" diyoruz.
Vesselâm...
-----------------------------
*Altınoluk Dergisi, Eylül 2018
sayısından alınmıştır.