Haydi ben kaçtım!

Aslında Genel Müdürün kasetle başa geldiği o günden bugüne neden sürekli kaybettiğinin özeti olan bir konuşmaya şahitlik ettik o gece. Kendisinin de zamanında dediği gibi, yalancıdan Başbakan da olmaz, Cumhurbaşkanı da. Üç cümlesinden beşi yalan, altısı iftira olan adamdan aslında Genel Müdür de olmaz ama bizde oluyor işte.

GENEL Müdür “Bir kaçış plânının anatomisini ifşa edeceğim” diye duyuru yapınca, “Yar bana bir eğlence” dedim. Ramazan’ın ilk gününün iftarı gibi bekledim yayın saatini…

Kemalciğim 15 Temmuz gecesi Atatürk Havaalanı’na nasıl geldiğini, çıkışta tankları görünce kapıda nasıl tornistan yaptığını, yolun açılması için kimlerle görüştüğünü, bu arada VIP’te bir müddet istirahat buyurduklarını, sonrasında da tankların arasından kımıştan kımıştan Bakırköy Belediye Başkanı’nın evine kaçışını anlatacak sanmıştım.

Hatta ve bunlardan daha da önemlisi, o gece İstanbul’a neden geldiğini de belki açıklar diye düşünmüştüm.

Öyle ya, yakın tarihe şöyle bir baktığımda, bundan daha âlâ kaçış plânı hatırlamıyorum.

Oysa darbe olursa, o tankların üzerine önce Demokrat Amcamız çıkacaktı. Sözü vardı.

Sonrasında çıktığı bir televizyon programında bu sözünün hatırlatılması üzerine, pişkin pişkin, “Tank mı vardı? Tank getirselerdi de çıksaydım” demişliği de var kendilerinin.

Bunları söylerken ne yüzü kızardı, ne sesi titredi Kemalciğimin.

Genel Müdürün gelişmeleri izlemek için güvenli bir yere kaçtığı saatlerde, Erdoğan aynı havaalanına gelmekteydi. O geceyi o havaalanına kurduğu karargâhtan yönetmişti Erdoğan.

Kaçması yönünde telkinde bulunanlara kulak asmadan, bir dolarlık satılmışların kuşattığı Atatürk Havaalanı’na sürmüştü uçağını.

Velhasıl, o gece kimin nasıl kaçtığını Cümle Âlem Limited Şirketi biliyor.

İşte Genel Müdür biraz bunlardan bahseder diye düşünmüştüm. Ne kadar da safmışım!

Yayın saati gelip çattığında, Genel Müdür, açıklamalarının giriş kısmında devletin bürokratlarını bir güzel tehdit ettikten sonra gelişme kısmına geçiyor.

Para akışlarına ilişkin belgelerin hepsi elindeymiş. Erdoğan Amerika’da paravan bir vakıf kurdurmuş. Bu vakfa para aktarıyormuş.

Erdoğan ABD’ye kaçacak ve Amerika kanunlarının arkasına gizlenecekmiş. Çünkü orası hukuk devletiymiş.

Hukuk devletinde böyle hukuksuzluklar nasıl vuku buluyormuş, orası biraz muamma işte!

Açık kaynaklardan birkaç dakikada indirebileceğiniz belgeleri sallayıp duruyor Genel Müdür. Ve Erdoğan’a sesleniyor: “O paraları ailenden kim gönderiyor? ABD’de o paraları ailenden kim alıyor? Çık, açıkla.”

Tüm belgelerin elinde olduğunu iddia eden Genel Müdüre bu soruların cevabını veren olmamış demek ki. Yazık!

Onurlu bir adamdan, aile üzerinden böyle iftira atmak yerine varsa bildiklerini açıklaması beklenirdi. O yüzden fazla bir beklenti içerisine girmedim konuşmanın geri kalan kısmı için.

Konuşmasının sonuç kısmında ise, “4 milyon abonenin elektriği bu yüzden kesik” diyor, yalanlarına devam ediyor Kemalciğim. Oysa elektriği kesik abone sayısının 280 bin civarında olduğunu EPDK Başkanı ve resmî kurumlar açıklamıştı.

Açıklamalarını şöyle bağlıyor Kemalciğim. Erdoğan kaçacakmış, halkın kaçacak yeri yokmuş, vatandaş artık uyansınmış ve kendilerine katılsınmış.

Aslında Genel Müdürün kasetle başa geldiği o günden bugüne neden sürekli kaybettiğinin özeti olan bir konuşmaya şahitlik ettik o gece.

Kendisinin de zamanında dediği gibi, yalancıdan Başbakan da olmaz, Cumhurbaşkanı da.

Üç cümlesinden beşi yalan, altısı iftira olan adamdan aslında Genel Müdür de olmaz ama bizde oluyor işte.

“Eşşeğe” ya da “tuvalet terliğine” bile oy verecek böyle bir kitle olduktan sonra çok da “şeetmiyorum” haddizatında. Yumurtaya can veren Allah’ın hikmetinden sual olunmaz.

Haydi ben kaçtım, darısı başınıza!

Kalınız sağlıcakla…