Hayber Tatbikatı

İran mevcut hâliyle 1924’te İngilizlerin desteği ile ortaya çıkmış bir imparatorluktur. Her imparatorluk gibi önünde sonunda yıkılacaktır. Her ne kadar nüfusun yüzde 80 kadarının bağlı olduğu Şiiliği İran/Fars Devleti’nin temeli yapmış gibi görünse de uygulamada Hıristiyan Ermenistan’ı ezici çoğunluğu Şii olan Kuzey Azerbaycan’a karşı tercih etmesi, İran’ın dış siyasetinde sanıldığının aksine Şiiliği değil de Fars menfaatlerini üstün tuttuğunu göstermektedir…

YAHUDİ dilinde “kale” anlamına gelen Hayber, Medîne-Şam yolunda, Medîne’ye 180 kilometre uzaklıkta bir yerdir. Cahiliye döneminde burada Yahudiler yaşamaktaydı. Arap yarımadasında iklimiyle tarıma uygun olan ender yerlerden biridir. Kuzey-Güney ve Doğu-Batı ticaretinin de kesiştiği noktalardandır.

Hendek Savaşı’nda (627) Medîne’deki Yahudiler Müslümanlara karşı Mekkelilerle işbirliği yaptıkları için Hazreti Muhammed, Medîne’de bulunan Yahudileri sürgün etmişti. Medîne’den gelip Hayber’e yerleşen Yahudiler ise Müslümanlara karşı düşmanlıklarını burada sürdürmüşlerdi.

Hazreti Muhammed ise Hayber Seferi’ne çıkarak (628) burayı fethetmiş, Yahudileri buradan da sürgün etmiştir…

Azerbaycan’ın güçlü varığı İran için bir tehlike!

İran ordusu, 2 Ekim günü Kuzey Azerbaycan sınırında yaptığı askerî tatbikatı “Hayber Fethi” şeklinde adlandırmıştır. Böylece İran yönetimi, kendi ordusunu Hazreti Muhammed’in ordusu sayarken, Kuzey Azerbaycan ordusunu da Yahudi ordusu ile aynı görmüştür. Bu durum açık bir düşmanlık gösterisidir. Peki, durup dururken İran bu düşmanlığı niçin yapmaktadır?

İran mâkâmları Kuzey Azerbaycan’da İsrail üssü olduğunu, İsrail’in buradan İran’a karşı düşmanlık ettiğini iddia etmektedir. Kuzey Azerbaycan’ın İsrail ile iyi ilişkileri, İran yönetiminin her zaman itirazına yol açmıştır. Azerbaycan’a karşı askerî bir gözdağı vermek için İran, İsrail adını ve üslerini bir örtü gibi mi kullanmaktadır.

Günümüzde Suriye’nin orta ve güneybatı bölümü, büyük ölçüde İran işgali altındadır. Ve bu işgal bölgelerinde, İsrail’e komşu yerlerde İran’ın on binlerce askeri vardır. İran gerçekten İsrail’e düşman ise neden askerî tatbikatlarını İsrail Suriye sınırında yapmamaktadır?

İran’ın İsrail’in merkezine karşı yapacağı bir tatbikat ya da askerî operasyon doğrudan İsrail’in can damarını kesebilir. Böylece Kuzey Azerbaycan gibi yerlerde olduğunu iddia ettiği İsrail üsleri de kendiliğinden hükümsüz hâle gelebilir.

Yıllardır İran’ın İsrail ile gizli petrol ve silah alışverişi haberlerine karşılık İran, çok uzaklardan İsrail’e parmak sallamaya devam etmektedir. İran ile İsrail’in birbirlerini haritadan silme söylemine dayanan düşmanlık gösterileri eskisi kadar ilgi toplamıyor, haber değeri bile taşımıyor.

Kuzey Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ise İran’ın, “Azerbaycan, İsrail’i Kafkasya bölgesine getirdi, üs verdi” suçlamasının tümüyle iftira olduğunu açıklamıştır. İran, İsrail adını düşman bildiklerine karşı bir suçlama ve düşmanlık aracı olarak kullanmaktadır. Buna karşılık Ermenistan ve Rusya’nın İsrail ile iyi ilişkilerinin yanında karşılıklı büyükelçileri de varken, İran hiçbir zaman Rusya ve Ermenistan’da İsrail büyükelçiliklerinin bulunmasını sorun etmemiştir. Fakat sıra Kuzey Azerbaycan’a gelince, “Sen İsrail ile nasıl ilişki kurarsın?” diye tehdit etmektedir.

İran’ın Kuzey Azerbaycan ile asıl düşmanlık nedeninin İsrail olması hiç inandırıcı değildir. Azerbaycan ise hangi ülkeyle ne seviyede ilişki kuracağının iznini İran’dan alacak değildir!

İkinci Karabağ Savaşı’nda İran gizli-açık Ermenistan’a olan desteğini ve yardımlarını sürdürmüştür. Başlangıçta savaşa karşı sessiz ve tepkisiz kalan İran yönetimi, Cumhurbaşkanı Ruhani’nin açıklaması ile “bölgede sınırların değişmesini kabul etmeyeceğini” duyurmuştur. Üstelik bu açıklamayı, Azerbaycan Ordusu işgal altındaki toprakların bir bölümünü kurtardıktan sonra yapmıştır.

Azerbaycan, Ermenistan toprağını almamış, işgal altındaki kendi topraklarının bir bölümünü kurtarmıştır. İran yönetimiyse bu başarıdan huzursuz olmuştur. Çünkü İran yönetimi, Kuzey Azerbaycan’ın kendi ayakları üzerinde kendini koruyarak varlığını sürdürmesini İran işgali altındaki Güney Azerbaycan için bir tehlike nedeni olarak görmektedir.

Üstelik İran’ın Aras nehri kıyısında Azerbaycan’a karşı askerî tatbikat yapması da daha önce Azerbaycan, Pakistan ve Türkiye’nin yapmış olduğu “Üç Kardeş Tatbikatı”ndan (13 Eylül 2021) sonra muhtemelen bir cevap verme isteğinin sonucu olmuştur. Üç Kardeş Tatbikatı’ndan Ermenistan yerine İran’ın rahatsız olması ibretlik değil midir? Kaldı ki İran, bu üç kardeşin (Azerbaycan, Pakistan ve Türkiye) yanında olmak yerine Ermenistan’ın yanında olmayı tercih etmiştir. Bu tutumunu örtmek için de sabah akşam İsrail’den söz etmektedir.

Azerbaycan’a karşı Aras nehri kıyısında tatbikat yapan İran ordusundaki Türk askerlerin bozkurt işaretlerinin haberlere konu olması, İran’ın kadim korkusunun fotoğrafıdır. İran nüfusunun muhtemelen yarısı kadarını oluşturan Güney Azerbaycan Türklerinin sahiplendiği milliyetçilik görüşünü, İran yönetimi kendisi için bir bekâ tehdidi olarak görmektedir.

İran’ın korkusu gün geçtikçe ortaya çıkıyor

İran mevcut hâliyle 1924’te İngilizlerin desteği ile ortaya çıkmış bir imparatorluktur. Her imparatorluk gibi önünde sonunda yıkılacaktır. Her ne kadar nüfusun yüzde 80 kadarının bağlı olduğu Şiiliği İran/Fars Devleti’nin temeli yapmış gibi görünse de uygulamada Hıristiyan Ermenistan’ı ezici çoğunluğu Şii olan Kuzey Azerbaycan’a karşı tercih etmesi, İran’ın dış siyasetinde sanıldığının aksine Şiiliği değil de Fars menfaatlerini üstün tuttuğunu göstermektedir.

İki olay, Güzey Azerbaycan Türk halkının İran/Fars Devleti ile ortak gelecek duygusunu yıkmıştır. 1992 Karabağ Savaşı’ndan başlayarak İran Hükûmeti, otuz yıl boyunca Ermenistan’ın yanında durmuş, Ermenistan’ın petrol ve doğal gaz ihtiyacını karşılamıştır.

Ermenistan’ın dışarıya açılan tek sınır (Norduz) kapısı İran’dır. Nüfusunun yarısını oluşturan 40 milyonluk Güney Azerbaycanlıların tepkilerini ise bu anlamda hiç önemsememiştir. İkinci Karabağ Savaşı’nda Kuzey Azerbaycan’ın Ermenistan’a karşı ezici bir zafer kazanması, Güney Azerbaycanlıların güven duygusunu kuvvetlendirmiştir. Kuzey ve Güney, iki Azerbaycan’ın birleşmesinin, bir hayâlin ötesinde gerçekleşebilirliği hakkındaki duygularını tahkim etmiştir. Güneydeki halkın bu tutumu Kuzey Azerbaycan’ın kuvvetini teşkil ederken, İran/Fars’ın da en büyük zaafıdır.

Güney’den esen bu rüzgâr, muhtemelen Kuzey’deki halkın da önemli bir bölümünü heyecanlandırmaktadır.

Buna karşılık Güney’den, İran’dan medrese eğitimini alıp gelmiş olan ahundlar (mollalar) ve onların etkisindeki nüfusun bir bölümü ise İran/Fars’ın yanında olup Azerbaycan’a karşı muhalif olduğundan, Kuzey Azerbaycan yönetiminin zayıf tarafını oluşturmaktadır. İran diktatörü Hamaney’in Erdebil temsilcisi ve devşirilmiş olan Seyyid Hasan Amuli ise Kuzey Azerbaycan’a karşı yürütülen propaganda savaşının uç noktası durumundadır.

Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve yakın çevresinin aşırı lâik ve İslâmî kuralları hafife alan görüntüsü, İran/Fars’ın propagandası için oldukça elverişli bir malzeme teşkil etmektedir.

Kardeşlerine karşı kayıtsız kalmayı tercih eden bu zevat, Boraltan Köprüsü faciasında kardeşlerini düşmana teslim eden ve Birinci Karabağ Savaşı’nda korkak/ürkek/edilgen tutumuyla düşmanlara cesaret vermiş olan “eski” Türkiye görüntüsü vermektedir. İkinci Karabağ Savaşı’nda ise Türkiye, bütün imkânları ile Azerbaycan’ı desteklemiştir. Azerbaycan bu desteğin sayesinde muzaffer olmuştur. Türkiye’nin bu tutumu, Ermenistan ve İran için korku kaynağıdır. İran medyasının yerli yersiz bir şekilde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı hicvetmesinin temel nedeni de budur.

Korkunun ecele faydası yok

Türkiye ile Kuzey Azerbaycan arasında “Bir millet iki devlet” formülüyle açıklanan yakınlık da İran’ın korku ve kâbusu olan nedenlerden biridir. Ancak İran’daki şehinşahlık idaresi, görmek ve anlamak istemese de Türkiye ve Kuzey Azerbaycan’ın yüz yıl önceki bağımsızlık mücadeleleri iç içedir.

Hüseyin Ali Bey, Ahmet Ağaoğlu ve Ahmet Cevat, Türk edebiyat tarihinin birer yıldız isimleri olduğu gibi, Mehmet Emin Resulzade’nin bağımsızlık mücadelesi için de İstanbul bir merkez olmuştur. Bunun yanı sıra 15 Eylül 1918’de Bakü’nün “Kafkas İslâm Ordusu” adlı Osmanlı birlikleri tarafından geri alınıp Azerbaycan bağımsızlık yolunun açılması gibi olaylar, Türkiye ve Kuzey Azerbaycan halkları arasındaki kardeşliğin tarihteki önemli karşılıklarından birkaçıdır.

Türkiye’nin Kuzey Azerbaycan’a yakınlığı, kardeşliğinin doğal bir sonucudur. İran’ın kurusıkı tehditleri bu kardeşliği ortadan kaldırmayacağı gibi kardeşliğin icaplarına da engel olamaz.

Kuzey Azerbaycan ile Nahcivan arasındaki Zengizor aslen Azerbaycan toprağıyken, 1924’te Stalin, yaptığı bir sınır düzenlemesiyle Zengizor’u Ermenistan’a katarak Nahcivan ile Azerbaycan arasındaki kara bağlantısını kesmiştir. 13 Kasım 1921’e kadar Türkiye’nin denetiminde olan Nahcivan’ı bu tarihteki Kars Antlaşması ile Türkiye, Azerbaycan’a bırakmıştır.

İkinci Karabağ Savaşı’ndan sonra Azerbaycan ve Ermenistan arasında yapılan ateşkes anlaşmasında Azerbaycan ile Nahcivan arasında Zengizor üzerinden bir kara ve demiryolu yapılması kararlaştırılmıştır.

Türkiye’den Azerbaycan’a karayolu ile giden araçlar, işgal altındaki Güney Azerbaycan’dan veya Gürcistan üzerinden gitmektedir. Bu da İran ve Gürcistan’ın Türkiye ve Kuzey Azerbaycan’dan önemli bir rant elde etmesine yol açtığı gibi, Hazar ötesine, Türkiye’den Türkistan’a giden araçlar için de kazanç alanı doğmuştur. Bu araçlar İran üzerinden gittiklerinden dolayı, söz konusu araçlar İran için önemli bir gelir kaynağı durumundadır.

Şimdi İran, Stalin’in son mirasçısı gibi davranarak onun yaptığı sınır düzenlemelerinin kalıcı olmasını, Türkiye-Azerbaycan-Türkistan arasındaki kara ve demiryolu bağlantısını engellemeyi ve bu ülkelerin ulaşım bakımından kendine (İran’a) muhtaç olmasını istemektedir.

Ermenistan ve Rusya Zengizor üzerinden Azerbaycan’a bir yol açılmasını kabul ettikleri hâlde, İran tek başına bu yolu engellemeye çalışmaktadır. İran’ın böyle bir işe gücünün ne kadar yettiği ise zamanla görülecektir.

Kaşgarlı Mahmut, “Divan-ı Lügati’t-Türk” adlı ünlü kitabında Farslara özenen, Farslar için çalışan ve Farsları taklit edenler için “Farslaştı, Farslara benzedi, Farsların adamı oldu” anlamına gelen “Tat” deyimini kullanmıştır. Kuzey Azerbaycan’da ve Türkiye’de “Tat” olmayı bir hayat tarzı olarak benimsemiş olanlar, Türkiye’ye ve Azerbaycan’a karşı İran/Fars’ın yanında olmayı seçmişlerdir. Elbette herkes, kendi yaptıklarının ve seçimlerinin birer rehinesidir. Aklın, vicdanın sesini bırakarak kendi ailesine, ülkesine ve milletine karşı Tat olanların sermayesi utançtır, ezikliktir!

Farsların kendi menfaatleri için Hıristiyan Ermenistan’ın yanında saf tutmasına karşılık Tatların ise Farsların yanında Türk halkına karşı mevzilenmelerinin utancını kendi çocukları da miras olarak taşıyacaklardır.

Otuz yıllık Karabağ işgalinin bitmesini İran engelleyemedi, Zengizor üzerinden Azerbaycan’a/Türkistan’a yol açılması ile Kuzey ve Güney Azerbaycan’ın birleşmesini de engelleyemeyecektir. Hak önünde sonunda sahibini bulacaktır!