Hayatta kadın kalabilmek

Modern hayatta kendinden, onurundan, yaşayışından çok şey kaybeden kadın; düşünerek, aklını kullanarak, zarafet, incelik ve edep timsali olmalıdır. Bu nedenle her insan gibi kadın da okumalı, kendini eğiterek yetiştirmelidir. Ailenin günümüzde sürekli yara aldığı düşünüldüğünde, kadın firâset ve basîret sahibi olup farkı fark edecek, doğruyu yanlıştan ayıracak, nerede nasıl davranması gerektiğini bilip hikmet sahibi olabilmelidir.

İNSANIN varoluşunda en önemli iki duraktan biri erkek, biri de kadındır. Cümleyi şöyle de kurabilirdim: “Biri erkek, diğeri de kadın…” Ama hayır! Kadın, bir diğer değildir! Kâinatta erkek ne ise kadın da odur.

Yani kadın ve erkek, aynı haklara sahip olarak görülmelidir. Feminist bir anlayışla cinsiyet ayrımında elbette bir üstünlükten söz etmiyorum. Yaratılış itibariyle Yüce Rabbim iki varlığı da farklı yaratmış ve farklı görevler yüklemiştir. Bu anlamda kadın ve erkeğin fonksiyonları nedeniyle her birinin güçlü ve zayıf yanları vardır. Erkek ve kadının birbirlerinin yaptığı işleri gerçekleştirmeleri; görevleri gereği yapmak isteseler ve yapmaya gayret etseler de ya yarım kalacak ya da olmayacaktır. Bu durum kadının veya erkeğin tabiatına aykırı olacaktır.

Ne erkek kadınsız, ne de kadın erkeksiz olur. Allah her ikisini de birbirlerini tamamlamak üzere yaratmıştır. İki cinsin biyolojik-fizyolojik farklılıkları ve üstlendikleri sorumlulukları, insanın varlık âleminde devamlılığını sağlamaya yöneliktir.  Dünyada Allah’ın dışında her şey, kendi türünden olan bir karşı cinse muhtaçtır. Erkek-kadın açısından da durum böyledir. Erkek ve kadın arasında bir yetenek ve görev dağılımı söz konusudur. Erkekte tedbir, kadında ise hissiyat vardır. Erkek dışa, kadın ise içe yöneliktir. Bu bakımdan erkek ve kadının çevresinde oluşturulmaya çalışılan “Erkek mi, kadın mı üstün?” tartışması lüzumsuz ve yararsızdır.

Temel hak ve hürriyetler itibarıyla her iki cins de aynı hükümlere tâbi tutulmuştur. Bu durumda kadın ve erkekte hikmet vardır ve bu, tarafların menfaatlerinedir. İki cins arasında haklar ve vecîbeler bakımından farklılıklar olması iyi anlaşılmalıdır. Eşitlik prensibi düşünülerek kadının bazı hususlarda az hakka sahip olması ile önemli birtakım mükellefiyetlerden de muaf tutulmuştur.   

Kadının yaratılışı ve konumu itibariyle erkek karşısındaki statüsü, ferdî ve içtimaî hayattaki hak ve yükümlülükleri gibi açılardan tarih boyunca birbirinden çok farklı telâkki ve uygulamalara konu olmuştur. Farklı anlayış ve uygulamalar bugüne değin gelmiş ve şüphesiz modern toplumda bu durum devam edecektir.

Tarih içinde kadına bakış

Kadına tarih içinde bakıldığında, ona farklı statüler yüklenildiği görülür. Tarih boyunca çeşitli toplumlarda kadın farklı statülerde bulunmuş, anaerkil aile yapısının geçerli olduğu bazı ilkel topluluklarda kutsallaştırılmış, bazılarında ise erkeklerle eşit statü ve haklara sahip olmuştur. Ataerkil topluluklarda çoğunlukla erkeğe göre ikinci derecede bir statü taşıdığı gibi, bazı kültürlerde hiçbir hak ve değere sahip olmadığı, genel bir tespit olarak belirtilmektedir. Tanrıça olarak görüldüğü zamanlar da olmuş, kadın ilâhlaştırılmış, tabiatla olan benzerliği sebebiyle tabiatın sembolü sayılarak “verimlilik ilâhesi” olarak tasvir edilmiştir. Böylece “bereket tanrıçası” veya “ana tanrıça” kültü oluşmuştur. Kybele, Artemis, Demeter, Astarte, Isis, Afrodit ve Venüs adlarıyla kişileştirilerek tapınma konusu olmuştur. Tamamen değersiz bir meta hâlinde görüldüğü de vakidir.

Eski Türklerde ataerkil aile tipi hâkim olmakla birlikte, kadın, diğer kavimlere göre daha iyi bir konuma sahipti. Kadınla ilgili olarak monogami (tek eşlilik) ve poligami (çok eşlilik) olmakla birlikte eş seçmede kadınlar da söz sahibi idi. Hakan, bilge hatunla birlikte devleti yönetmekteydi. Kadının kocasından ayrı mal edinme hakkı olduğu gibi, sosyal ve dinî hayatta önemli roller üstlenir ve dinî merasimlere katılıp başkanlık dahi ederdi.

İsrail cemiyetinde kadın, kamu alanının dışında bırakılmıştır. Kitâb-ı Mukaddes hukukunda poligami tasdik edilirken, Âdem-Havvâ kıssası monogaminin ideal olduğu, ancak “Ona hâkim olacak” hükmü icabı kadının kocasından daha aşağı bir seviyede bulunması gerektiği anlayışı hâkimdir. Günümüzde ise Yahudi muhitinde kadınla ilgili farklı yeni eğilimler de söz konusudur. Ortodoks Yahudilik dışındaki kadınlar gittikçe artan oranda erkeklerle eşit rol oynamayı ve Yahudiliğin kadına karşı tavrının yeniden gözden geçirilmesini istemektedir. Ortodoks olmayan çevrelerin yeni şartlara ve feminizmin etkisine daha açık olduğu belirtilmektedir.

İslâm’a göre kadın ve erkek

İslâm, kadın ile erkeği insan olmaları bakımından eşit, hayattaki rolleri yönüyle de birbirini tamamlayan varlıklar olarak kabul eder. Allah, kadın ile erkeği emir ve yasaklarına uyup kulluk görevini yerine getirmekten sorumlu tutmaktadır. Kur’ân’da da, “Erkek olsun, kadın olsun, her kim mümin olarak iyi işler yaparsa, işte onlar Cennet’e girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar” (Nîsâ, 124) buyurulur.

Ayrıca, “Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin dostudur. Her ikisi de iyiliği emreder, kötülükten alıkorlar; namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Resûlüne itaat ederler” (Tevbe, 71) ve “Erkek olsun, kadın olsun, kim inanmış bir insan olarak dünya ve ahirete yararlı işler yaparsa, kesinlikle ona güzel bir hayat yaşatacağız ve böylelerinin ecirlerini de muhakkak sûrette yapmış olduklarının daha güzeliyle vereceğiz” (Nahl, 67) ifadeleri yer alır.      

İslâm’a göre kadın ile erkeğin birlikteliği bir süreçtir. Bu süreçte herkes yaptığı eylemlerle değerlendirilecektir. Günümüzde kadına biçilen rolün geleneksel anlayış nedeniyle sınırlandırıldığı görülür. Sosyal hayatta da kadın-erkek ayrımı yapmaktan ziyâde, aslolanın insan olduğunun bilinmesi önemlidir. İnsanlar arasında erkek olmanın avantajlı olduğuna dair yaygın bir telâkki olsa da Allah nezdinde bunun bir önemi yoktur. Erkeklik ve kadınlık, Allah’ın takdiri gereğidir.  Kur’ân’ın hayat anlayışında temel muhatap, “insan” alınmıştır.

Modern toplumda kadın

Modern toplum hayatında kadın, daha farklı algılanma ve görülmeye zorlanmıştır. Toplumu ve dini tarafından ezilen kadın, ezilmemek için ekonomik açıdan özgür ve kariyer sahibi olmaya özendirilmektedir. Bununla birlikte bedeni reklâm aracı olarak kullanılmakta, kadınlık onuru ve kişiliği zedelenmekte ve aile hayatı mutsuz olmaktadır.

Modern düşüncede hayat değişmekte, insan hayatı bireyselleşmekte, teknolojinin de katkısıyla aile içinde kopukluklar yaşanmakta ve evler neredeyse birer otel olarak kullanılmaya başlanmaktadır. Günümüz aile hayatında evlilik değersizleştirilmeye çalışılmaktadır. Ayrıca nikâhsız yaşamın yaygınlaşma ve özenti hâline getirilmeye çalışılması, yaşam şartlarının ve beklentilerin artmasıyla evlilik yaşının yükselmesi, bunlarla beraber çocuksuz ve rahat yaşamak isteyen kişiliklerin oluşması, modern hayatın bir dayatması olarak görülmektedir.

Modern insanın hayatında mutluluk hazza indirgemeye, maddî sıkıntı çekmeden istediği her şeye kolay yoldan ulaşmanın derdine düşülmeye başlandı. İnsanların hayatında çok önemli bir yere sahip mutluluğun, her şeyin yolunda gitmesi veya birçok şeye sahip olmakla doğrudan alâkalı olmaya başladı.

Toplumda kadının değer görmesi

İnsanî yanımızın en önemli vasıfları; sevebilmek, inanabilmek, güvenebilmektir. Allah’a inanan insan, dinin icaplarına göre yaşayabilirse güvenilir ve inanılır hâle gelir. Kadın ve erkek, Hakk’ın sınırlarını gözetirse adil bir toplum oluşumuna katkı sağlar. Sorumluluklarının farkında ve ailesi için mutluluk kaynağı olur.

Kadın, toplum hayatında gerçek değeri görmelidir. Kadına yönelik her türlü istismar ve şiddet nedeniyle maalesef kadının modern hayatta, olması gerektiği yerde olduğu söylenemez. Bu olgu aileden aileye değişse de hakikat değişmez.

Mutluluk ve huzur, kadın ve erkeğin bir gaye uğruna yaratıldığını idrak etmesiyle mümkün olur. Yüce Allah, evleri huzur ve sükûn yeri kılmıştır. Evlerde huzur ve sükûnun olması için merhamet ve sevgi, insan hayatının vazgeçilmez temel unsurudur. Değer verilmediği takdirde kadın, kadın olarak hayatta kalamaz. Kadın ve erkeğin hayırda birbiriyle yarışması ve birbirlerine dayanması önemlidir. Biri gidince diğerinin ayakta duramaması, biri olmayınca öbürünün de yarım kalmasıdır bu. Toplum hayatı ibretlerle doludur. İnsan nerede yaşarsa yaşasın, yaşarken yalnızlaşmamalıdır. Birbirlerine bağlı yaşayan fertler, hayattan da kopuk olurlar. 

Modern hayatta kendinden, onurundan, yaşayışından çok şey kaybeden kadın; düşünerek, aklını kullanarak, zarafet, incelik ve edep timsali olmalıdır. Bu nedenle her insan gibi kadın da okumalı, kendini eğiterek yetiştirmelidir. Ailenin günümüzde sürekli yara aldığı düşünüldüğünde, kadın firâset ve basîret sahibi olup farkı fark edecek, doğruyu yanlıştan ayıracak, nerede nasıl davranması gerektiğini bilip hikmet sahibi olabilmelidir.