İNSAN, günlük yaşantısının birçok noktasında “küfür ve hakaret” ile karşılaşır. İşte, okulda,
sokakta, açık ve kapalı alanlarda, çeşitli ortamlarda, spor müsabakalarında,
siyasette, politikada veya sinirlerine hâkim olamadığı, öfke kontrolü sorunu yaşadığı birçok noktada, bir argo ifade biçimi olan “küfür ve
hakaret” dilini kullanır. Küfür ve hakaret, çoğu insanın fikrinin güçlü olmadığı, bilgisinin
yetmediği, cevap veremediği durumlarda sıklıkla başvurduğu yollardan biridir. Soğuk,
nahoş, uzak durulması gereken, söyleyeni küçülten, söyleneni
kızdıran, hoş karşılanmayacak bir
davranış, bir söyleyiş,
bir ifade tarzı olsa da saldırganlık ya da ağız alışkanlığı sebebiyle konuşmalar arasına serpiştirilen küfür ve hakaretler bugün, günlük
hayatın (ve iletişimin) bir parçası hâline gelmiştir.
Küfür,
tam olarak “Şudur” diye tanımlanabilir mi?
Küfür,
bir cümlede kullanılan çirkin, ağır bir söz müdür? Ya
da kaba bir davranış biçimi midir?
İnsanlar
günlük yaşantılarında karıştıkları bir olay ya da sosyal medyadaki paylaşımlarına yapılan
yorum ve eleştirilere sözle, yazarak, çizerek, hayvan isimleriyle, hastalık
isimleriyle, psikolojik tanılarla, beden hareketiyle, çeşitli işaret ve
sembollerle cevap veriyor, tepki ve reflekslerini “küfür ve hakaret” ederek ortaya
koyuyorlar.
Bazı
insanlar çok küfür eder, bazıları az küfürlü konuşur, bazıları da küfürlü konuşulmasından
büyük keyif alıyor olabilir. İster beden dili, ister bir işaret dili, ister
mimik, ister bir hayvan adı, isterse bir söz veya sembolle, her ne şekilde
edilirse edilsin, hangi mecrada söylenirse söylensin, hangi anadilde yapılırsa
yapılsın “küfür ve hakaret”, özgüveni eksik, medenî cesaret yoksunu, kişiliği zayıf,
aciz, cahil, bilgi ve birikimi yetersiz, verecek cevabı olmayanların seçtiği bir
yöntemdir.
Küfür
ve hakaret, insanlara has bir davranış olabilir; ancak bir kişiye küfür ve hakaret
etmek, “hoş olmayan, kaba, çirkin, ağır sözler sarf etmek”,
normal bir davranış değildir. Bu davranışı kabul ve tasvip
etmek de mümkün değildir. Küfre ve hakarete uğrayan bir “devlet adamı”, “devlet
büyüğü” ise asla ve kat’a
görmezden-duymazdan-bilmezden gelinemez. Bu, tolerans gösterilebilir bir durum değildir.
Devlet
büyükleri ve devlet adamları kolay yetişmezler. Devlet yönetimlerinde devlet büyükleri
ve devlet adamları çok önemli roller üstlenirler. Ortalama bir zekâya sahip her
insan bunu bilir ve pekâlâ farkındadır. Devlet büyüklerinin (adamlarının) nasıl
bir yönetim tarzı, yöneticilik kabiliyeti ve yönetim üslûbu izlemeleri
gerektiği, o ülke vatandaşları için elbette çok önemlidir. Ve elbette devlet işlerini yürüten devlet büyüklerinin
devlet yönetiminde, ulusal ve uluslararası arenada ürettikleri politikalar ve
bu politikalara getirdikleri açıklamalar kadar sözleri, karakterleri, kişilikleri,
tecrübeleri, üslûpları,
tavırları, hayat tarzları, insanî vasıfları, bilgi ve birikimleri ile yönetim
anlayışları hakkında seçmenin,
vatandaşın, entelektüellerin, kanaat önderlerinin, bilim
insanlarının, iş ve sanat dünyasının, yazar ve
gazetecilerin yapacakları değerlendirmeler ve bunlara getirecekleri eleştiriler
de çok önemlidir.
Elbette
devlet adamlarının ürettikleri politikalar tartışılabilir. Elbette devlet adamlarının yönetim kabiliyetleri
eleştirilebilir. Elbette devlet adamlarının
ülkelerinin kalkınması ve vatandaşlarının refahı için yaptıkları
hizmetleri, icraatları, faaliyetleri, yönetimdeki tutum ve davranışları ile performansları geniş bir çerçevede
değerlendirilebilir. Ancak devlet büyüklerinin (adamlarının) yaptıkları
hizmetlerine, temsil kabiliyetlerine, ürettikleri politika ve icraatlarına karşı bir değerlendirme, gözlem, tenkit ve
eleştiride bulunulurken kat’î olarak “ölçülü” olunması, hem insanî ve ahlâkî bir
vazife, hem de kanunî bir kuraldır. Aksi kabul edilemez.
Bir
devlet büyüğünün (adamının) devlet
ile ilgili konularda verdiği kararlara destek sağlayan, moral ve ilham veren sözler
söylemeyebilirsiniz. Fakat onur, şeref ve saygınlığını rencide eden ağır sözler de söyleyemezsiniz. Sonra da yapılan ahlâksızlığı, bu aymazlığı, bu kanunsuzluğu “duygusal bir tepki” olarak da değerlendiremezsiniz.
Küfür
ve hakaret bazı toplum ve kültürlerde “insanî bir durum” olarak kabul görse de
bunun bir devlet büyüğüne (adamına) karşı uluorta, pervasızca söylenmesi ne insanî
bir durum, ne duygusal ve anlık bir tepki, ne de
kültürün bir parçası olarak
açıklanabilir. Bu ancak densizlik, münasebetsizlik, insanî hisleri yitirmek ve “ruh sağlığı” sorunu ile açıklanabilir.
Güzel
konuşmak, doğru tespitte bulunmak, bir sorunu/meseleyi ve bunun çözüm yollarını
yapıcı/yol gösterici eleştirel bir dille anlatmak, medenî ölçüler dairesinde konuşmak
doğrudur. İyi bir eleştirmen, iyi bir gözlemci, iyi bir
yorumcu, muhataplarına ve haklarında konuştuklarına eliyle, diliyle, sözleriyle zarar vermez. Her kim bir
insanın saygınlığına saldırıyor, toplum
nezdinde ve başkalarının gözünde küçük düşürecek kaba, çirkin ve hoş olmayan sözler sarf ediyorsa, bu asla kabul edilebilir bir durum
değildir. Biliyoruz ki, “medenî, çağdaş veya asrî insan” denilince, muhatapları
ile yüz yüze konuşan, gıyaben haklarında bahisle içinden geçenleri güzel, anlaşılır sözlerle ifade
eden, diyalog yollarını açık tutan, kırıcı olmadan eleştiren kişi akla gelir.
Peygamber
Efendimiz Hazreti Muhammed’in (sav) bir hadîs-i şeriflerinde, “Kem söz sahibine aittir” dediği rivayet
edilir. Sevgili Peygamberimiz bir başka hadîs-i şeriflerinde de, “Mümin çok kınayan, çok lânet eden, hayâsız, pis ve çirkin konuşan kimse değildir” buyurarak, kötü söz ve hakaretin mümine yakışan bir özellik olmadığını vurgulamıştır.
Her insanın hoş karşılanmayacak eleştirel bir davranışı, fiili veya sözü mutlaka vardır. Her insanın, her vatandaşın, her seçmenin, her bireyin kafasında ülkesini büyük ve güçlü hâle getireceğine inandığı “ideal devlet adamı” vardır. İnsanın, aklından ve kalbinden geçirdiği her şeyi gerçekleştirmesi ve sahip olması mümkün değildir. Hoşlanılmayan, hoşa gitmeyen ya da istenilmeyen bir şeyi değiştirmek istemek, bu çabayı taşımak, inandığı o yolda ilerlemek çok doğal, olağan ve normal bir şeydir. Fakat normal olmayan, hayatta bazı şeyleri küfür ve hakaret ederek değiştirme çabasıdır.