BİR kişiyi
öldürmenin cezası nedir? Öldürmek kastıyla o kişinin ölümüne neden olduysanız,
planlı veya plansız yapmanıza göre değişir. Lakin her durumda 25 seneden aşağı
yatmazsınız. Peki, bir insanı yaşatmak için 25 senenizi verir misiniz? Evet,
bunun sorusu da, cevabı da başımızı öne eğdirecek cinsten. İşte hayatın pahası
bu: Ucuz hayat, pahalı ölüm…
Bu suların derdi ne ki yokuş yukarı çıkmaya çalışsın?
Peki, insanın derdi ne ki fıtratının tersine yaşamak için mücadeleler veriyor?
Sorular, sorular... Cevapları, avcumuzdaki elin sıcaklığını farklı hissettiren
sorular…
Elini tutuyorsunuz belki sevgilinizin, belki
dostunuzun, belki yavrunuzun, o eli hissediyorsunuz sıcaklığıyla, sertliğiyle,
yumuşaklığıyla, ipeksi dokusu yahut emek vermişliği ve üretmişliğiyle… Belki
annenizin, babanızın, dedeniz veya ninenizin eli… Sizi koruyan, avcunuzdayken
bile sizi tutan eli sarmış avuçlarınız…
Lokantaya girdiniz, servisten, sunumdan, lezzetten çok
memnun kaldınız ve çıkarken şefin elini sıktınız, takdir ve teşekkür hissinizi
transfer eden bir sıkışla sıktınız şefin elini. Taksiden inerken taksicinin,
davete icabet ettiğinizde karşılayanın elini sıktınız. Siyasetçisiniz,
ünlüsünüz, yazarsınız, sanatçı veya sporcusunuz, sizinle aynı ortamda
bulunmaktan memnun olan, sizin elinizi sıkınca kendini iyi hissedenin birinin elini
sıktınız…
İstediğinizde simit alamıyor, bir kahvede onu çayla
içemiyor olduğunuzu düşünün. İstediğiniz camiide namaz kılamıyor, istediğiniz
arkadaşınızı ziyaret edemiyorsunuz. İsteyebilecekleriniz belli ve sınırlı
sayıdayken isteyemeyecekleriniz de belli ama sınırsız: Telefon görüşmesi,
haberleşme, hepsi aynı şekilde… Cezanız bitmeden ölmeyeceğinizin garantisi de
yok. Cezanızın bitmesinden bir gün önce ahirete intikal edebilirsiniz. Şu da
başka bir mesele: Cezaevinde yatmış olmanız, ahirette cennetin garanti olduğu
anlamına gelmiyor. Cezaevinden çıkmanız da "Oh!" dedirtecek
sonuçlarla dolu değil doğrusu. Hatta "Keşke cezaevinden hiç
çıkmasaydım" dedirtir cinsten olaylarla karşılaşabiliyorsunuz. "Eski
hükümlü"sünüz artık. Özenilecek, gıpta edilecek, takdir gören bir hayat
olmadığı neredeyse kesin. Şu soru acı değil mi sizce? "İyi de bunca
olumsuzluğuna rağmen neden insanlar birini öldürüp böyle bir hayatı seçer
ki?"
Sevgilisini öldüren insanlar veya eşini, arkadaşını,
komşusunu, köylüsünü, patronunu bir bıçak darbesiyle yahut bir mermi ile
katleden insanlar yahut da bir yerde şef, garson, kasiyer olarak çalışan
insanları öldürenler, taksici canileri, annesinin, babasının, dedesinin,
ninesinin veya bir akrabasının katilleri, tanımadığı insanların hayatlarını bir
bomba koyarak yok eden katiller… Nedeni şu veya bu, adına ne derseniz deyin,
ama bir hayatı bitirip o hayatı bitirmek adına yıllarca cezaevi şartlarına razı
olanlar ne oldu da sevgilisinin hayatını bitirmek için 30-40 senelik bir fedakârlık
yaparlar?
O taksiciyi, patronu, kasiyeri, annesini, babasını,
dedesini, ninesini yaşatmamak ne kadar önemli ki onlarca sene işkenceyle süren
bir hayat seçilebiliyor? Peki, biz bir insanı yaşatmak için böyle cezaevi gibi
bir hayatı seçer miyiz? Sonunda takdir, hayranlık, minnet, şükran ve cennet
bile olsa yaşatmak için kaç senemizi veya kaç ayımızı yahut kaç haftamız ya da
günümüzü veririz? Saat, dakika ve saniyeyi sormak istemiyorum ki olumsuz cevap
alırsam yüreğim kaldırmaz.
Bir insan, yaşatmak için 24 saatten daha az zamanını
vermez ya da veremez mi? Yalvarırım "Veremeyebilir" demeyin,
sonrasında aklıma gelecek soruları ve cevaplarını düşünmek istemiyorum. O zaman
biz niye bir aradayız? Anne, baba, çocuklar, dost, sevgili, komşu, akraba,
arkadaş, vatandaş, ümmet, insanlık nedir o zaman? En iyisi ben bu soruları
sormamış olayım, siz de sorulmamış soruyu cevaplamayın.
Anlıyorum ki insanın fıtratı yaşatmaya odaklı. Havaya
atılan taşın daha da yukarıya gitmemesi, suyun yanmaması, kötünün ve kötülüğün
eninde sonunda cezasını görmesi gibi insan da yaşatmaya programlanmış. Öyle zor
bir mücadele vermesine gerek de yok. Hayata hizmet ettikçe hayatı tatlanacak,
hayatı tatlandıkça hayata daha çok çalışacak, olay bu kadar basit. Avucunuzdaki
eli nasıl hissediyorsunuz şimdi? Ben o ellerin her hücresini hissetmeye
çalışırım. Yanlış anlamayın, yaşaması için hizmet edeceği şeyi tanımak istiyor
insan yine de...