Hayatın direği: Rızık

Rızık belirli süre ve belirli ölçüde olduğundan, her insan payına düşeni tüketir. Rızık, insan bedeninde insan formuna dönüşür. Hiç kimse rızkını tamamlamadan ölmediği gibi, yine hiç kimse başkasının rızkına engel olamaz. Çünkü hayat ağacının ve imtihan dünyasının garantisi rızıktır.

FITRAT, insanın kişilik özelliklerini, eğilimini ve bunun çerçevesini çizer. Dış tesirlerden etkilenmemiş olan ilk durum için de “fıtrat” terimi kullanılabilir. Yokluğun yarılıp içinden varlığın çıkmasına atfedilen fıtrat, varlık âleminde yarmak ve ikiye ayırmak gibi iki ana dala ayrılır. Bu ayrılışın çizgisini ahlâk belirler. 

“Ahlâk” terimi ölçü bazında ilerlerse insanlığın yararına, sınırı aşarsa toplumun zararına işlere meyleder. İnsanlık tarihi boyunca gelişmede gıda, güvenlik, sağlık ve teknoloji önemli bir yer edinmiştir. Günümüzde de bu unsurlar canhıraş bir şekilde insanlığın sinir uçlarına dokunuyor. İnsanlık büyük bir imtihan ekseninde savruluyor.

Güvenlik, insanlık tarihi boyunca savaş eksenli gitmiştir. Teknoloji de güvenliğe destek vermiştir. Sağlık olmadan teknolojik çalışma yapmanın ve güvenliği elde tutmanın zor olduğu herkesin kabulüdür. Gıda ise insanın hayatta kalmasının asgarî koşullarını belirler. Buradaki ölçü rızık ekseninde döner. Hiçbir kul gerçek anlamda “rızık” teriminin kapsamına müdahale edemez. Farklı müdahalelerle insanın elinin dokunduklarının rızık olup olmadığı hassas bir çizgi ile ayrılır.

Gıda üzerinden insanlığı tehdit edip imtihan ve itiraza zorlanarak sinir uçlarıyla oynanması, insanlık damarının ahlâk boyutunda kırmızı çizginin ihlâl edilmesine işaret eder. İnsanlık, tarih süreci boyunca gıda üzerinden en hassas imtihanlardan birini daha yaşıyor. Böyle bir süreçte doğru ölçü ile olaya bakılması elzemdir.

Gıda üzerinden imtihan, öz ve kabuk ayrımının yapıldığını gösteriyor. Özde rızık, kabukta ise gıda fiyatlarının durumu görünmektedir. Gıda fiyatlarının durumunda mihenk noktası ahlâkî ölçüdür. Yani bir ürünün piyasadaki fiyatı ne ise onun üzerinde satmamak, fiyatları artırmamaktır. Bir ürünün fiyatı on altın ise ürün üç altına alınıp on altına satılabilir. Ya da beş altına alınıp on altına satılabilir. Ancak on altına alınıp on bir altına satılamaz. Çünkü fiyatı yukarı çekmek, makbul olan ahlâk sınırlarının kırmızı çizgisini aşmak demektir.

Diğer bir durum ise gıdanın niteliği ile ilgilidir. Elli yıl önceki bir meyvenin gıda değeri karşılığını bedene almak için şimdilerde altmış yetmiş tane yemek gerekiyor. Bu da bazı meyvelerin genleriyle oynandığı ve insan fıtratından ayrışan şekilde olduğu anlamına geliyor. Gıda fiyatlarına kabuk ölçeğindeki bu noktadan da bakmayı ve gerçek anlamda organik ürünlere yönelmeleri zorlanmayı gerektiriyor.

Gıda fiyatlarının topluma ve millete silah olarak çevrilmesi söz konusu. Bunun kabul edilebilir bir tarafı yok. “Serbest piyasa” denen ölçek, ahlâk sınırlarında fiyatların piyasa üzerinde olmamasını gerektirir; ancak günümüzde bunun tam tersi oluyor. Bunda toplumun maddî imkânları, alım gücü ve ekonominin etkisi büyüktür.

Birileri sanki Sâmirî gibi bir kalıp ortaya koyup maddî kazanç parmaklıklarına bütün insanlığı tıkmak istiyor. Böyle parmaklıkların görünür nedenleri nicelik eksenli insanlık ve bireyin arzuları olarak görülebilir. Bireyin arzuları nefsin tatmini şeklinde değil, midenin bir kısmı boş kalacak şekilde olmalıdır. Tıka basa doymak doğru bir yöntem değildir.

Gıda üzerinden insanlığın tehdit edilememesinin yolu, rızık ekseninde fıtrî yolu izlemektir. Rızık terimi en öz şekilde, “mevcuda tahsis edilen nimet” demektir. Mevcut ise en azından varlık âlemindeki her şeyi düşünmeyi gerektiriyor. Daha geniş anlamda gayb, metafizik ve diğer âlemlerde düşünülebilir.

Nimet küllî şekilde rızkı oluşturur. Nimet, kapsam alanına bakıldığında isim olarak “maddî ve manevî imkânlar”, mastar olaraksa “bolluk ve iyi hâl içinde olmak” anlamına gelir. Nimete detaylıca bakıldığında, insan için mutluluk, refah, huzur ve sağlık sağlayan her şeydir. Faydalı olmayan işler nimet olmaktan ıraktır. Bedene zararlı gıdaların rızıkla hiçbir alâkası yoktur. Çarşıda pazarda veya alışveriş yerlerinde insana faydalı olmayan ürün satmanın bedeli çok ağırdır.

Nimet odur ki, rızık ekseninde ayakta durmalı, maddî ve manevî sağlık ekseninde peyda olmalıdır. Çok kısa pencereden bakıldığında rızık olumlu bir penceredir. Ayrıca kelime kökü olarak “insana belli bir süre için verilmiş ikram” anlamına da gelir.

Rızık, hayatın deliklerinden geçen öyle bir iptir ki bütün varlığı birbirine bağlayarak ayakta tutar. Rızık insanlardan, çevre şartlarından ve haricî müdahalelerden etkilenmez. Rızık birey için sabit olabildiği gibi, daralıp genişleyebilir de. Ancak bu süreçte insan sağlığını tehlikeye sokacak hiçbir eksik rızıktan söz edilemez.

Doğal olaylar sürecinde insanların gıdaya saldırmalarının bir anlamı yoktur. Rızık, sahibine faydalı olan şeyler olduğundan bireye aittir ve bireyin faydalanmadığı hiçbir şey rızık değildir.

Rızkın ölçüsü

Evrendeki mevcudun tamamı rızık ekseninde döner. Rızık bütün köklere, göklere ve canlıya ulaştığı için onların ayakta kalmasının garantisidir. Bu nedenle rızık, insanın tekeline verilmemiştir. Günlük hayattaki gıdalar rızıktan sadece çok küçük bir parça olup, insan sağlığı için yeterli olanların hiçbirine ulaşma engeli yoktur. Biriktirilen şeylerin rızık olmadığı düşünüldüğünde, insanla iletişim hâlinde olup insana faydalı olmayan, sayılabilen niceliklerin hiçbiri rızık değildir. Bu çerçeveden bakıldığında “rızık” ifadesinin günlük hayatta yanlış olarak çok dar bir anlamda kullanıldığı anlaşılıyor.

Özellikle doğal olaylar sürecinde insanların gıdaya saldırmalarının bir anlamı yoktur. Rızık, sahibine faydalı olan şeyler olduğundan bireye aittir ve bireyin faydalanmadığı hiçbir şey rızık değildir.     

Rızık, yaratılmışlara bahşedilen her şey olduğundan, bunları iki ana gruba ayırmak gerekir: Birincisi maddî rızık, ikincisi ise manevî rızık. Maddî rızık; cisimleri olan, hayvan, bitki, sebze gibi şeylerdir. Manevî rızık ise akıl, kalp, ruh, bilim, ilim, zevk, keşif ve sahih fikir gibi şeylerdir.

Manevî rızık açısından bilimle ilgili bir pencere aralandığında evrendeki bütün veri elde edilebilen bilimsel yolların hepsi bir matematiksel denklemin farklı yansımaları olarak görülebilir. Evrendeki hareketli şeylerin hemen hemen hepsinde bir tür matematiksel ifade var olup, dönme, dalga ve ilerleme hareketlerinin formundadır. Burada bu üç hareketin de matematiksel yolunun aynı olduğunu hatırda tutmak gerekir.

Maddî verilerle elde edilen bilimsel sonuçlar bir ölçü ile verilir. Meselâ yağmur damlası özel bir sırdır. Şekil itibariyle limit hıza erişip sabit bir hızla zemine indirilir. İnerken, kayıtlı olduğu matematik dil diğer formların dili ile aynıdır. Yağmur aynı zamanda “asr” demek olduğundan iki farklı anlama da gelir. Biri su olarak toprakla buluşup çeşitli meyvelerin rızık yolculuğuna yarar sağlamasıdır, diğeri ise zaman anlamı olarak vakte işarettir.

Yağmura “rahmet” denilmesinin membaı buradan besleniyor. Rızkın belli bir vakit için insana verilen nimetler olduğu düşünüldüğünde, yağmurun asr şeklinde anlamı gerçek hüviyetine bürünüyor ve daha anlamlı olduğu derk ediliyor. Bunca işaret sonunda yağmurun indirilmesi neticesinde rızık işaret edilip Yüce Yaratıcı’ya eş koşulmaması talep ediliyor. Alternatifi olmayan bir rızık penceresi, yağmurun asr penceresi ile sadece Yüce Bir Yaratıcının gerçek teşekküre lâyık olduğu söylenebilir.

Rızık belirli süre ve belirli ölçüde olduğundan, her insan payına düşeni tüketir. Rızık, insan bedeninde insan formuna dönüşür. Hiç kimse rızkını tamamlamadan ölmediği gibi, yine hiç kimse başkasının rızkına engel olamaz. Çünkü hayat ağacının ve imtihan dünyasının garantisi rızıktır. Bu nedenle insanların gıda üzerinden tehdit ve fiyat algıları tamamen psikolojik ve biriktirme eksenlidir.

İnsanın en büyük gafletlerinden biri, nicelik olarak nitelenen biriktirme işlemidir. Para ve arsa gibi kullanılandan fazlasının biriktirildiği metalar rızık çerçevesine girmez. Bu nedenle zengindeki fazlalık, aslında fakirin hakkıdır. Rızık veren kim ise, Yüce Yaratıcı da O’dur.

İnsan ölümlü olduğundan, âlemin sürekliliği insan elinde olamaz. İnsan dara düşebilir. Bu da bir imtihandır. Özellikle sabır ve namaz ile Allah’tan (cc) yardım istenmesi gerekir. Sabırdan maksat, aslında rızkın sürecine kısıtlama getirip insanın nefsindeki enenin dizginlenmesi olarak görülen “oruç” olarak anlaşılmalıdır.

İnsanlar başkalarını rızık üzerinden terbiye edemeyeceklerinden, ihtiyaç fazlası gıda ve lüks tüketim üzerinden eylem gerçekleşiyorlar. Çünkü bu durum ihtiyaç fazlası ürün olarak görülüyor, rızık değil. Birey için sabır anlamındaki oruç ve asr anlamındaki rızık, birer mihenk taşıdır. Toplanabilen, artırılabilen para ve arsa gibi şeyler nefiste kibir oluşturur. Bu nedenle tehlikeli işlere yelken açmak ve topluma gıda üzerinden operasyon çekmeye kalkışmak, insanların gıda üzerinden yönlendirilmesi Yüce Yaratıcı’nın hoş karşılamayacağı eylemdir.

Gıda, güvenlik, sağlık ve teknolojinin toplumun genelini ilgilendiren konular olduğu yukarıda ifade edilmişti. Bu düzlemdeki gıda üzerinden ticarette hak ile bâtıl ayrımını gözetmek gerekiyor. Servet ve iktidar sahiplerinin gaflete sürüklenmesi daha kolay olduğundan, açlık ve fakirlik ile sürekli iletişimde olmak gerekir. Tok, açın hâlinden anlamalıdır. Yücelere çıktığında güce dokunabilir, toplumu ilgilendiren olaylarda yazın kış yaşanabilir.

Gerek ihtiyaç fazlası gıda biriktirenler ve gerekse gıda üzerinden ihtiyaç fazlası ticaret yapanlar “asr” ekseninde rızık ipine dokunduklarında bamteli çalabilir. Bu aşamada gaflet perdesi ve sebepler göze perde olup hakikat görünmediğinde, semavî hitap da perdelenir ve istenmedik yola girilebilir. Evrenin hakikî Padişahı Zü’l-Celâl, başta insanoğluna rızıklarını hususî olarak perdesiz sunar. “Ticaret” adı altında rızık dışı ve ticaret ahlâkı harici oluşumlar, başı örse vurup kırmak.

Levh-i Mahfûz’da yerini almış olan sabır eksenli rızık ipini kesmeye kalkışmak, deliliğin bir çeşididir. Bu deliliğin en büyük nedenlerinden biri, bu oluşumun farkında olsun ya da olmasın, teşvik edilmesidir. Toplumu rızık ipine müdahale etmeye kalkışarak terbiye etmeyi denemek, nefsini sırtında taşımaktır. Rızık haricindeki bütün oluşumların ölçü haricinde işleve tâbi tutulması başa belâ olabilir. Toplumun genelini ilgilendiren bu tür olaylarda insanların firavunlaşmaması beklenir.

Perdesiz olarak gönderilen rızık ve hayırlar müdahale kabul etmez. Rızkın fazlasına sahip olup vermeyenlerin gittiği yol yanlıştır. “Hak, nur, ayet ve sûre” terimleri İlâhî emirler yerine de kullanılır. Kalp, ruh, nefs ve akıl gibi melekeler insanı kuşatmış olduğundan, nefse takılı olan ego/benlik/ene ruhla birlikte bedene işaret eder. Bedene gıda üzerinden zulmedilmeye kalkışılması, istenmedik ve geneli ilgilendiren olayları tetikler.

Sosyolojik olarak detaylı bir inceleme konusu olan bu durumda sosyal ve siyâsî hayatın önemli bir dönüm noktası olan benliğin makbul düzeyde kalması gerekir. Bir noktadan Hazreti Âdem’e üflenen ruh ile Yüce Yaratıcı’ya dönen nefs aynı olduğundan, rızık hakkında insanların son derece hassas olmaları lâzımdır.

Toplumun genelini ilgilendiren olayların, birey üzerinden uğrak noktası olan “ego”dan (ene) topluma yansıma yüzü vardır. Enenin bir yüzü kötülük isterken bir yüzü iyilik timsalidir. İyilik timsali makbul olandır. Rızık teriminde de bulunan gıda üzerinden enenin kötü yüzü, istenmedik toplumsal olayları tetikleyebilir. Sadece ekonomik ölçekte bir ene ve rızık istikrarı doğru zeminde olmalıdır.

Günümüz dünyasında bu uğurda akademik çalışmalar yapacak yeteri kadar potansiyel vardır. İlgili birimlerde ortaya bir şablon konulup anlamlı kılınmalı ve bu, devletin politikası hâline gelmelidir. Nasıl indirilen yağmur hem zamana, hem de rızka işaret ediyorsa toplumsal olayların da bu minvalde ele alınması gerekir. İnsanın biz hâli, ikinci plânda “o” hâli olmalıdır. 

Uhrevî hâsılata müptelâ olmak, saltanat-ı rububiyet-i İlâhiyeye iltica etmek ve hüccet-i katıada dellal olmanın yolu, rızık ipine rıza gösterip razı olmaktır. Biriktirip toplumu tehdit etmek, perdesiz indirilen hayır ve rızkın yoluna taş koymaktır.  

Sabır, oruç tahtında rızık hatırlatıcısı ve şükrün eda edilmesine vesile olmaya işaret eder. Keyfemâyeşâ bir usul asla tasvip edilmemiştir. Ticarî kazanç ve kaygı ile toplumun genelini tehdit içeren böyle bir yol tasdik edilmez. Gerçekte ise böyle bir oluşum yoktur. İhtiyaç fazlası tüketim rızık olmadığından, sabır ile rızık ipine sarılmalı, gıda ticaretinde dişlinin çarkları olmamalıdır.