Hayatın anlamı insan olmaktır

Hiçbir gerçeği çevremizdeki gelişme ve yönlendirmelerden bağımsız düşünemeyiz. Müslümanların İslâm’ın yüzde yirmisine denk gelen bir kısmının içinde kaldıkları, diğer ibadetler, özellikle de cihat konusunda hiç çalışma yapmadıkları görülmektedir. İslâm dünyasındaki zulmün ortadan kaldırılması ya da faizin yasaklanması için hangi cemaatin hangi projesi vardır?

HAYATI ve insanı değerli kılan şey nedir? Hayatın anlamı insan olmaktır. İnsan olmadan hayatın anlamı da olmaz. Diğer canlılar için hayat yemek, içmek, gezmek, eğlenmek ve çoğalmaktan ibaretken, insanlar için bunlarla birlikte ama bunların da çok ötesinde görmek, algılamak, anlamak, tefekkür etmek, keşfetmek veya bir amaç, bir dava uğruna mücadele etmektir.

Hayatın anlamı insan yaşamında bir sorun olmuştur her zaman. Bu sorun ancak ölümle son bulur. Bu sorunun cevabını ancak ölüm verebilir. Çünkü herkes için sonuç, kaçınılmaz olan ölümdür. Yaşadıkları hayatta zengin, fakir, güzel, çirkin ayrımı olmadan her insan bir gün ölür. O hâlde hayatın anlamı, ölüme ve ölüm sonrasına hazırlanmaktır.

Kimine göre hayatın anlamı iç huzuru yakalamak, kimine göre âşık olmak, kimine göre adalet için çalışmak, kötülüklerle mücadele etmek ve erdemli yaşamaktır. İnsan olmak, her şeyden önce insan olan herkese değer vermektir. Toplumda yer alan her grubun, her kesimin veya her topluluğun İslâm’ı yaşama, yayma, ibadet etme gibi konularda birçok güzel çalışması bulunmaktadır. Bu çalışmalara baktığımızda görüyoruz ki, her biri İslâm’ın ancak yüzde yirmisini kapsayan bireysel ibadetlerden oluşmaktadır. Oysa İslâm’ın yüzde seksenini oluşturan kısmı hükmündeki cihat ve şehadet, mücadele, tebliğ, hak ve adalet, eğitim ve nesil, emek ve çalışma, sevgi ve şefkat, sağlık ve neslin korunması ve de diğer toplumsal ibadetlerin yaşanması, sorumlulukların yerine getirilmesi için cemaatlerin bir çalışması bulunmuyor. En büyük sömürü ve emek hırsızlığı olan faizin ortadan kaldırılması için kimler mücadele etmektedir meselâ? En azından kişisel olarak boykot edilmesi için, zulüm ve haksızlıkların ortadan kaldırılması, adaletin sağlanması, savaş, kin, intikam ve öfke yerine şefkat, sevgi ve barışın hâkim olması, adalet ve özgürlüğün sağlanması için gayret eden az sayıda insan topluluğu bulunmaktadır.  

İnsanlık ve insan olmak, temelde bu kavramların iyi anlaşılması, algılanması ve yaşanmasıyla alâkalı bir durumdur. Hak ve adaletin sağlanmadığı bir dünyada insan olmak ne kadar mümkündür? Barış ve sevginin hâkim olmadığı bir dünyada biz ne kadar insanız yahut insanlığımız ne kadardır? Savaş, sömürü, haksızlık, baskı, işgal, çatışma ve kaosun derinleştiği bir dünyada “insan” denen varlık hangi sorumluluklarını yerine getirmiş olabilir? Kötülüklerle, zulümle, haksızlık ve adaletsizlikle mücadele etmek, işgal ve sömürü karşısında tavır almak, insan olmanın en temel özellikleridir.

İnsan olmanın en asgarî özelliği ise zülüm ve haksızlık karşısında mücadele etmektir. Sevgi, merhamet, şefkat, hoşgörü ve barışı yeryüzüne hâkim kılarak iyilikleri yaşamak ve yaşatmaktır. Dünya üzerinde yaşanan işgal, sömürü, açlık, susuzluk, fakirlik, iğfal, cinayet, katliam, savaş ve diğer haksızlıklar karşısında susan insan, insanlıktan ne kadar nasiplenmiş olabilir? Yeryüzünde insanlar aşağılanıp hayvanca muameleye tâbi tutulurken tepkisiz ve sessiz kalan insan, insan olmanın özelliklerine sahip olabilir mi?

İnsan olmanın en önemli özelliklerinden biri olan aileyi, toplumu, insan neslini ve geleceği, ekonomiyi ve devleti geliştirip korumadan, ahlâk, helâl ve haramda hassasiyet sahibi olmadan ne kadar insan olunabilir? İslâm’dan uzaklaştıkça her geçen gün insanlıktan da uzaklaşmaktadır insanoğlu. İnsan olandan uzaklaştıkça medeniyet ve ahlâktan da uzaklaşmaktadır.

İşgal, savaş ve sömürünün sona erdirilmesi, açlık ve susuzluğun bitirilmesi, aşırılıkların ortadan kaldırılması için topyekûn hak ve adaletin sağlanması için ortaya konulan mücadeleye “cihat” denir. İşte bu cihat ibadetini yaşatan kaç tane grup veya topluluk bulunuyor yeryüzünde? Günümüzde cemaatlerin en büyük handikapları, kapalı devre toplumculuk oyunu oynamalarıdır. Büyük çoğunluğunun dünyevileştiği yazılıp çizilmektedir. Hatta birçok aydın ve yazar bu gerçeği ifade etmektedir. Toplumsal ibadet olan cihadı ne kadar insan topluluğu yaşatmaya çalışmaktadır? İnsan olmak, her şeyden önce cehaletle cehdetmek, kötülük ve haksızlıklarla mücadele etmektir. 

Hiçbir gerçeği çevremizdeki gelişme ve yönlendirmelerden  bağımsız düşünemeyiz. Müslümanların İslâm’ın yüzde yirmisine denk gelen bir kısmının içinde kaldıkları, diğer ibadetler, özellikle de cihat konusunda hiç çalışma yapmadıkları görülmektedir. İslâm dünyasındaki zulmün ortadan kaldırılması ya da faizin yasaklanması için hangi cemaatin hangi projesi vardır? Bu konularda çok az sayıda insanın projesi bulunmaktadır.

“Tasavvuf” denince tarikatlar elbette küçümsenemez ve önemsiz bulunamaz, “din” denince elbette cemaatlerin rolü inkâr edilemez; ancak bu kesimlerin sadece kişisel ibadetlerin içine hapsoldukları, İslâm’ın en temel ve toplumsal konularının dışında kaldıkları görülmektedir. Oysa günümüzde her birimizin bir şekilde bir grup/topluluk ile ilişkisi bulunmaktadır. Dünya Müslümanları kan ağlarken, büyük zenginlik sahibi bazı cemaatlerin kılını kıpırdatmayıp sadece kendi öğrencilerini, kendi yurtlarını, kendi mensuplarını düşündükleri inkâr edilemez. Ülkede darbeler yapılırken meydana çıkamayan büyük bir cemaatin bugün ekonomik gücüne ne kadar büyük güç kattığını kim ne ile ve nasıl izah edebilir? Bu aymazlığı kim nasıl inkâr edebilir? Oysa İslâm’ın insanlıktan istediği, bu cemaatlerin yapmakla meşgul oldukları bireysel ibadetlerden başka yüzde seksenini teşkil eden büyük toplumsal ibadetleri bulunmaktadır. Bizi sorumluluktan kurtaracak olan da bu ibadetlerdir.

İnsan olmanın anlamı, Yaratıcısının/Sahibinin kendisinden istediği düzlemde yaşamaktır.