Hayatı parazit olarak algılayan bir olgu bağlamında sosyal medya

Bazı uzmanlar, bazı sosyal medya bağımlılarının vücûttaki en küçük kaşıntıyı bile telefon titremesi şeklinde algıladığını söylüyorlar. Ne kadar ilginç, değil mi? Bu durum, sosyal medyanın insanın sinir sistemini bile etkilediğinin en büyük kanıtı!

SOSYAL medya, tüm yaşamı kuşatmış durumda. Hayata o kadar entegre olmuş ki, sosyal medya olmadan bir gün geçirmek, âdeta imkânsız hâle geldi. Bu durum özellikle gençler arasında çok daha öne çıkıyor.

Fakat doğru kullanılmadığında, özellikle gençler ve çocuklar arasında davranış ve kişilik sorunlarına yol açabiliyor. 15 yaş üstü çocuklar ve 30 yaş altı gençler, sosyal medyada çok fazla zaman harcıyorlar. Hâliyle kendilerinden beklenen bazı görev, sorumluluk ve davranışları sergilemekte yeterli performans ve beceriyi gösteremiyorlar. 

Sürekli iletişimde kalma arzusu, gençlerin sürekli çevrimiçi hayat yaşamalarına neden oluyor. Hattâ birçoğu çevrimdışı hayatlarını çevrimiçine dönüştürmeyi yeğliyorlar. Bunun için sürekli birden çok sosyal medya aracını aynı anda kullanmayı deniyorlar. Hattâ günün tamamında, uyku hâlinde bile sosyal medya hesapları açık kalıyor.

Yani sosyal medya hesapları hemen hemen hiç kapanmıyor.

Gençler, ödevlerini sosyal medya üzerinden yapıyor, sosyal medya üzerinden eğlence partileri düzenliyorlar. Bu durumu “e-parti” olarak adlandırırsak yanlış bir kavramsallaştırma yapmış olmayız.  

Hâl böyle olunca, sosyal medyanın yoğun etkisi, çevrimdışı hayatın bile çevrimiçi hayata göre kurgulanması sonucunu doğuruyor. Her ne kadar gençler sosyal medyada çok sayıda insanla etkileşime girseler de, çevrimdışı hayatta anti-sosyal bir kimliğe bürünüyorlar. Daha doğrusu, anti-sosyal kişilik geliştiriyorlar. Gerçek yaşamdan kopan gençlik, benmerkezci oluyor.

Sosyal medya hâfıza üzerinde de ciddî etkilere sahip. Artık birçok insan sosyal medya araçlarından ve internetten bilgiye rahatça ulaşabildiklerinden, bilgiyi zihinlerinde depolamayı gereksiz görüyorlar. Hattâ en yakınlarının telefon numaralarını dahi zihinlerine kaydetmiyorlar. Bu da hâfızayı hem çoraklaştırıyor, hem de köreltiyor.

Hâfıza çoraklaşıyor ama ne düşündüğümüz, neyi hayâl ettiğimiz gibi iç dünyamıza ait birçok bilgi, aynı anda birçok farklı sosyal medya aracılığıyla göz önüne seriliyor.

Sosyal medyanın beyne olan etkileri üzerine çalışma yapan uzmanlar, madde bağımlılıkları ile sosyal medyada sürekli zaman geçiren bireylerin beyinlerinde aynı bölgelerin etkilendiğini söylüyorlar. Uzmanlar, özellikle duygusal işlemlendirme, dikkat ve karar verme bölgelerindeki etkilerin çok fazla benzerlik içerdiğini dile getiriyorlar. Yani “sosyal medya bağımlılığı” diye bir olgu mevcût ve madde bağımlıları ile benzer etkiler, sosyal medya bağımlılarında da görünüyor. Bu durum henüz yeterince ciddiye alınmasa da, ileride belki de sosyal medya bağımlılığı için geliştirilecek tedavi yöntemlerinde madde bağımlılarına uygulanan birçok yöntem uygulanacak. 

Sosyal medya çok az bir çabayla çok hızlı bir etkileşime imkân tanıdığından, beyin aynı hızla kendini tekrar tekrar kuruyor ve etkileşim sırasında harekete geçen duygulara insanı daha da yatkınlaştırıyor. Sosyal medyadaki her etkileşimden sonra yatkınlaşılan güdüyü, insan tekrar tekrar yaşamak istiyor. Tıpkı uyuşturucu madde bağımlılarının maddeyi aldığında yaşadığı güdülenme ve heyecanı yeniden yaşamak için tekrar tekrar maddeye yönelmesi gibi…

Bu kısır döngü, kullanım yoğunluğuna göre o kadar çok artıyor ki insan belli bir zaman sonra sosyal medya dışında yapılan aktiviteyi âdeta bir parazit gibi görmeye başlıyor. O nedenle insanlar, uyurken bile telefonlarını ulaşabilecekleri en yakın noktaya koyuyorlar.

Bazı uzmanlar, bazı sosyal medya bağımlılarının vücûttaki en küçük kaşıntıyı bile telefon titremesi şeklinde algıladığını söylüyorlar. Ne kadar ilginç, değil mi? Bu durum, sosyal medyanın insanın sinir sistemini bile etkilediğinin en büyük kanıtı!

İnsan kendinden bahsedilmesinden hoşlanır. Fakat ilginçtir ki, araştırmalarda yüz yüze iken insanların kendilerinden bahsedilmesinden duyduğu duygu yoğunluğu ile sosyal medyada kendinden bahsedildiğinde duyduğu duygusal yoğunluk arasında sosyal medya lehine 2 kat fark var. Yani insanlar sosyal medya üzerinden kendilerinden bahsedildiğinde çok daha fazla duygu yoğunluğu yaşıyorlar. Beğeni ve etkileşim alma çılgınlığının altında yatan neden tam da bu!

Ama sosyal medya kullanıcılarının bu gerçeklerden haberleri bile yok.