Hayâl

İnsan vaktiyle bir hayâlden ibaretti. Sonra ete kemiğe büründü. Şimdi kendisi hayâl ediyor yapacaklarını. Eğer başarırsa mutluluk onun, başarı onun. Hayâl başka, gerçekleşen başka olunca mutsuzluk kaplıyor içini. İyisi mi, şöyle durup bir köşede iyice düşünmek gerek: “Ben ne istiyorum?”

HAYÂL, bir Anka kuşudur zümrüt kanatlı; Kafdağı’nı dolanır kimse görmeden. Hayâl, bir ülkedir mutluluk dolu; padişahı sensin, halkı sen… Hayâl, bir pamuk şeker ağızda eriyen… Hayâl meyâl bir memleket çocukluk. Hayâl, bir limandır acılar denizinde…

Hayâl, bir ışık keder dehlizinde. Öncesi hayâldir bütün hakikatlerin. Hayâl, bir şifalı kapsül her ağrıyı dindiren. Hayâl, bir soylu at; gerçeğin gem vurduğu, hem de bembeyaz… Hayâl bir yumruk, bir delici bakış, bir küp altın… Güçtür o, kuvvettir, kudretin ta kendisi! Bir masalın içinde her varlığa dönüşmek… Kâh bir serçe, kâh bir yıldız, kâh bir ağaç olmak… Hayâl bir inançtır olmazları olur eden, zamana “Dur!” diyen. Hayâl, bir tohumdur gönle ekilen. Meyvesi gerçektir keyifle yenen.

Benim hayâllerim var irili ufaklı. Çocukluğumda bırakmadım rüzgârların saçını. Hâlâ esip gürlüyorum kızdığım zamanlar. Hâlâ içli içli ağlıyorum kırıldığımda. Geleceğin içinde gizli olan ne varsa, hayâlimde canlanıyor. Tıpkı hayatım gibi, mezarımın üstündeki çiçeklerin bile hayâlini kuruyorum. Kendimi mahşerde görüyorum; Cennet’te, Cehennem’de, hattâ arafta bile…

İşte hayat, bir düş! Bir ağlayış, bir gülüş… Sonra toprağa dönüş… Ama bitmez bu yarım sevdâ. Bir Sûr sesiyle diriliş ve huzurda diziliş… Elime tutuşturulacak defteri dolduruyorum şimdi. Sağdan versinler diye çekiyorum çektiklerimi. Gözlerim o gün aydın olsun diye bugünkü karanlığa sabrediyorum. Aman sakın hayâlim kırılıp dökülmesin! Ben Cennetin Sahibini diliyorum. Son süratle, sonsuza doğru yol alan hayâllerim köklerinden sökülmesin, hep çocukça kalsınlar, belleri bükülmesin.

Ben böyleyim işte, bir hayâle âşığım! Koştukça uzaklaşan bir hayâlin peşindeyim. “Leylâ bir özge candır/ Kara gözlü ceylandır/ Doyulmaz bir içim su/ Hep o gönülde o arzu/ Leylâ! Leylâ! Ah Leylâ!”… Şarkı ne hoş geliyor kulağıma. Ve düşünüyorum. Leylâ çıkagelse çağların gerisinden, “Bu sevilen ben miyim?” der, tanıyamaz kendini. Mecnûn der ki belki de, “Böyle seven ben miyim?”. İnanamaz kalbine. Her seven Mecnûnlaşmış, her sevilen Leylâ olmuş, düşmüş kendi derdine.

Ben de kendimce Leylâ’yım hayâlimde. Ne zaman düşüverse umutlarım kuyuya, Yûsuf’u Mısır’a sultan edecek kervanı hayâl ederim. Bazen de ateşe atılır heveslerim. İbrahim’i düşlerim, açılır güllerim. Derviş Yûnus’un varlıktan ve yokluktan geçtiği yerde kurulur hayâllerim. Levh-i Mahfuz’da ant içilen kalemle yazılmış benim kaderim. Sevmemek yok; beğenirim, severim. İşte ben de böyleyim! Süleyman’ın tahtına kurulur yüreğim. Ninova’ya darılıp kaçan Yûnus’un pişmanlığı sarınca ruhumu, “Yutsun balık!” derim, tevbe ederim.

Hayâllerimle yaşarken, bir taraftan da hayâllerimi yaşarım ben. Hayâl bitmişse bir gün, ömür bitmiştir o gün. Birinin aklının sınırlarını mı görmek ister insan, ona hayâllerini sorsun. En uçuk kaçık olanlarını, en ve en imkânsızları sorsun. Dinlesin, neler anlatacak. Hayâllerinin ulaştığı yere baksın, aklı o kadardır onun. Büyümek istiyorsa bir akıl, dostunun hayâline ortak olsun. Düşmanın hayâlinden ise Allah’a sığınsın.

Ben böyle yaşıyorum işte! Hayâlimin peşinden nefes nefese koşuyor, inciniyor, yoruluyorum. Nûh’un, gemisine doldurduğu muti kullar gibi itaatkâr düşlerimi dolduruyorum kalbime. İsyan edenleri ise boğuyorum aklımda. Kurtuluyoruz sonra, tufan sona eriyor, gemi dağa oturuyor. Gerçek bir hayat başlıyor o zaman; köyler, şehirler kuruluyor.

O yaratma gücünün Tek Sahibi hayâl ettiği için kuruluyor kâinat. En büyük günahlar hayâlle başlıyorsa, en şahane tasarımlar, en dâhice buluşlar, en yakıcı sevdâlar, en çıkmaz sokaklar, en sinsi plânlar, en çılgın sürprizler… Hayâl, çok büyük bir şey öyleyse; çok anlamlı ve düşünülmeye değer. Yapıp ettiklerimiz hayâlle başlıyorsa, dünyanın rotasını ve kaderin çizgisini çiziyorsa hayâl, ne düşündüğümüzün önemi büyük.

İnsan vaktiyle bir hayâlden ibaretti. Sonra ete kemiğe büründü. Şimdi kendisi hayâl ediyor yapacaklarını. Eğer başarırsa mutluluk onun, başarı onun. Hayâl başka, gerçekleşen başka olunca mutsuzluk kaplıyor içini. İyisi mi, şöyle durup bir köşede iyice düşünmek gerek: “Ben ne istiyorum?”

İstemenin sonsuz mutluluğu, duâ etmenin sonsuz huzuru var içimde… Kalem elimdeyken, şuracığa son bir cümle yazmadan nokta koyasım gelmedi.

 “Duâsı olmayanın huzuru kalmazmış. Hayâli olmayanın gerçeği olmazmış!”