KOYDUĞUMUZ hedefler kadar
güçlü, kurduğumuz hayâller kadar başarılı olabiliriz.
Erdoğan’la
koyduğumuz ilk hedef, bağımsız hareket kabiliyetine sahip olabilmekti. 18 yılın
sonunda önemli ölçüde ulaştık bu hedefe. Artık, Türkiye’nin menfaatleri neyi
gerektiriyorsa onu yapıyoruz. Kimsenin dayatmasına boyun eğmiyoruz. İç
siyasette kendi kararlarımızı alıp uyguluyoruz. Dış siyasette kendi
doğrularımızı empoze etmek için var gücümüzle savaşıyoruz. Ekonomi, güvenlik ve
enerji politikalarımızdaki dış bağımlılıklarımızda yeni alternatifler üreterek,
kölesi olduğumuz pazarlarda pazarlık hakkı kazanıyoruz.
80
sene Amerika ve Almanya’nın sözünden dışarı çıkamamış, yönetim şeklinden
diline, medenî kanunundan tarım politikalarına kadar önümüze konulan plânı aşamamış
bir ülke olarak yukarıda yazdıklarım çok büyük gelişmelerdi. “One minute!” ile başlayan kafa tutma
mekanizması, “Dünya 5’ten büyüktür!”
ile ivme kazanıp Orta Doğu politikalarındaki oyun kurucu pozisyonumuz da Libya
hamlesi ile Akdeniz’de perçinlendi.
Eskiden
olsa, “S-400 alırsan…” diye başlayan
cümlelerden tırsacak olan Türkiye, artık “Benim
işime karışma!” diyecek kapasiteye ulaştı.
Bugüne
gelene kadar çok bâdire atlattık millet olarak. Aslında henüz bitmiş de
sayılmaz güçlenmemizden korkanların ayak oyunları. İşte 15 Temmuz, böyle bir
oyunun parçasıydı şüphesiz!
Türkiye’nin
potansiyel gücünden endişe edenlerin 40-50 yıl önce üretip koynumuza soktukları
yılan 17/25 Aralık 2013’te zehrini akıtmaya başlamış, 2 buçuk yıl sonunda da
öldürücü hamleyi yapıp ülkemizi ele geçirme çabasına girişmişti. Bu hamle
onların sonu olmadı maalesef; zira buzdağının görünen parçasıydı darbe
girişiminde bulunan piyonlar. Dolayısıyla Türkiye’yi güçsüz kılmak adına
yapılacak hamlelerin de sonu olmayacaktı 15 Temmuz…
Evet,
çok güçlü çıktık o geceden. Cümle âleme gösterdik bundan sonra darbelerle
önümüzün kesilemeyeceğini. Bankamatikçilerin haysiyetsizliğini bastırdı
abdestini alıp şehâdete koşanların yüreğindeki millet sevgisi.
Son
bir haftadır o kadar çok yazıldı ve hatırlatıldı ki o gecenin kahramanları,
bana bir şey kalmadı yazacak. Zaten benim asıl konum da bu değil…
Kâğıt
üzerinde değil, gerçek bağımsızlık yolunda o kadar büyük yol kat etmiştik ki
ilk 10 yıllık AK Parti döneminde, üst aklın bize “Dur!” demesi kaçınılmazdı. Ancak
bizim yakın zamanlı asıl hedefimiz, 2023 vizyonuydu. Bunu yakalamak için
önümüzde üç yıl kaldı.
Başarabilir
miyiz? Evet, başarabiliriz!
Gezi
zekâlıları Taksim’e gömen, 17/25 Aralık’ı az hasarla atlatan, 15 Temmuz
gecesini düşmana zehir eden, yönetim sistemini değiştirerek karar mekanizmasını
pratikleştiren, bu süreçteki bütün ekonomik kıskaçlardan kurtulmayı beceren
Türkiye’nin, dünyanın en büyük ekonomileri arasına girmesi çok da zor değil
artık.
Pandemi
süreci, dış siyâsî ve ekonomik baskılar konusunda biraz nefes almamızı
sağladığı için bir fırsat olarak görülebilir. Dünyanın küçülmesi, Türkiye’nin
büyümesini hızlandırabilir.
Dünyanın
en önemli enerji kavşağı olması dışında, yeni ve kendine ait enerji
kaynaklarına sahip olma yolunda daha verimli adımlar atabilir Türkiye. Ve 2023
hedefi, üç eksik beş fazla ile yakalanabilir.
Ancak
2023, daha çok ekonomik hedefler olarak lânse edilmiş durumda. Hâlbuki
ekonominin siyâsî ve askerî güçle birleşmezse kalıcı bir güç olamayacağını çok
iyi biliyoruz. O hâlde odaklanmamız gereken hedef, 2053 ve hattâ 2071 olmalı!
50
yıl, devletlerin gelecek plânları için çok uzun bir süre değil. Birçok
vatandaşımız için afakî görülmesinin sebebi ise daha önce bu vizyona sahip
liderlerle karşılaşmamış olmamızdandır. Oysa “Kızılelma”, Türk tarihinin
olmazsa olmazıdır. Erdoğan’dan önceki 80 senede “Kızılelma”sı olmayanlar
tarafından yönetilmiş Cumhuriyet neslinin, böylesi idealleri fantastik görmesi de
yadırganamaz. Öyleyse yapmamız gereken, öncelikle vatandaşı bu hedeflere ikna etmek
olmalıdır.
İşte
15 Temmuz; 2023’e, 2053’e ve 2071’e ikna olmuş vatanseverlerin zaferi olarak
düşünüldüğünde, daha büyük bir anlama bürünür!
Öyleyse
hayâl edin!
Yıl,
“2071”…
Türkiye,
savunma sanayiinde 50 yıl önce yakaladığı ivmeyi iyi değerlendirmiş ve şu anda
dünyanın en büyük savunma sanayii ihracatçısı...
Türkiye,
kurucusu olduğu Türk Birliği ve Akdeniz’de işlettiği rezervler ile dünya petrol
ve doğalgaz piyasasının yarıya yakınını kontrol ediyor... Su ve güneş kaynaklı
enerji kullanımında dünya sıralamasındaki liderliğini koruyor...
Türkiye,
50 yıl önce başladığı otomobil üretiminde, gelişen teknolojiye uyumlu
projeleriyle dünya devi markalara karşı rekabetini sürdürüyor...
Türkiye,
tarımsal üretim ve hayvancılıktaki verimliliğini arttırarak gıda konusunda
kendi kendine yetebilen 10 ülke arasındaki yerini koruyor…
Türkiye,
ABD ile Çin arasında onlarca yıldır süren husûmeti bitirmek için aracı olmayı
kabul etmiş hâlde… Bu arada, Rusya’nın Türk cumhuriyetleri üzerindeki nüfûzu
Türkiye’nin eline geçmiş... Türkiye’nin Orta Doğu’da kurduğu ekonomik birlik,
ortak siyâsî kararlar alarak dünya üzerindeki en güçlü bölge olma özelliğine
kavuşmuş...
Türkiye,
Amerika kıtasındaki mülteci sorununa el atarak, ABD’nin insanî yardım talebini
karşılıyor...
…
Unutmayın, en çok hayâlleriniz kadar büyüyebilirsiniz!