Hây ka’bem hây kıblem hây kurbân olduğum

“Gönül kapan sevgilinin semti, âşığın Kâbe’sidir. Âşık sevgilinin semtini bir kez tavaf etmeyi bin yıllık ömre değişmez. Âşık için ömrün bir önemi yoktur. Ömür sevgili yoluna tüketilecekse o halde sevgilinin kapısında bulunmak kadar güzel ne olabilir. Bu kapı âşık için şifa yurdudur. Bu kapı aşığa hoş gelir. Mekân, Ka’be ilişkisinde Ka’be yolunda ölenlerin günahsız olacağına dair inancın da etkisi vardır.”

DAM yöntemi hakkında özet bilgi ve DAM yönteminin kavramları      

DAM yöntemi, metnin anlamsal boyutuna yönelerek iletisini çözmeyi amaçlaması yönünden geleneksel metin çözümleme yöntemlerine benzemektedir. Bu yöntemde metinlerin çözümlenmesinde temel düşünce alanı, yardımcı düşünce alanı, birleşik düşünce alanı ve düşünce birimleri önem taşır. Bu yöntemle amaçlanan, şiirdeki ince ve derin mânâların ölçülebilir hâle getirilmesidir (Yalap, 2015: 181). 

DAM yönteminin temel kavramlarını kısaca şu şekilde açıklayabiliriz: DAM yönteminde “temel düşünce alanı” (TDA) metnin iletisini borçlu olduğu alandır.  Metin asıl iletisi olan TDA için kurulur (Avşar, 2009: 13). Avşar’a göre bir metinde temel düşünce alan ya da alanlarının ifade ettiği anlam ve anlamların ayrıntılı ve sağlam bir şekilde kavranması için “yardımcı düşünce alanlarına” ihtiyaç duyulur (YDA). Buna göre yorumcunun temel düşünce merkezli akıl yürütmesi, onda gizlenen anlamları sezip bulması ve yeni mânâlar keşfetmesi yardımcı düşünce alanları sayesinde mümkün olur (Avşar, 2009: 14). Diğer taraftan Avşar’a göre bir metinde gerek temel gerekse yardımcı düşünce alanları her zaman yalın şekilde bulunmaz. Bu noktada en az iki ayrı düşünce alanını meydana getiren kelimeler birleşik düşünce alanı (BDA) olarak karşımıza çıkar. Düşünce alanlarının edebîmetinlerde kendilerini daha çok parçaları vasıtasıyla gösterdiğini söyleyen Avşar, bu düşünce parçalarını düşünce birimi (DB) olarak adlandırır (Avşar, 2009: 14). Avşar’a göre bazı düşünce birimleri birkaç düşünce alanını işaret edebilir. Bu durum, birleşik düşünce birimi (BDB) olarak tanımlanır. Bazen edebî metinlerde yer alan düşünce alanları birbirine çok yakın olabilir. Genellikle beyit ve dörtlük esasına dayanan, az sözle çok şey anlatmayı amaçlayan bu tarz metinlere düşünce alanı yoğun dokulu metinler (YDM) adı verilir. Bunun aksine edebî metinlerde temel ve yardımcı düşünce alanları birbirine uzaksa düşünce alanı seyrek dokulu metinler (SDM) meydana çıkar (Avşar, 2009: 15). Metni okuyup inceleyen yorumcu, metindeki temel ve yardımcı düşünce alanlarını belirlemelidir. Daha sonra yorumcu, temel düşünce alanının hangi temel düşünce ve hangi yardımcı düşünce alanından sonra geleceğini belirlemek ve yorumu o taslak üzerine oturtmak zorundadır. Yapılması zorunlu olan bu taslağa değerlendirme dizgesi (DD) adı verilir (Avşar, 2009: 15). Değerlendirme dizgesi sayesinde sınırını çizdiğimiz ve alanını belirlediğimiz “yorumlama alanı” (YA) yorumcunun güç ve kabiliyetini sergilemesi bakımından önemlidir (Avşar, 2009: 15). Yorumcunun yorum alanının dışına çıkması ise “yorum sapması” olarak adlandırılır (Avşar, 2009: 15). 

Bu çalışmada Revanî Divanı’ndaki 246. gazel yukarıda hakkında bilgi verilen Düşünce Alanı Merkezli Metin Çözümleme Yöntemiyle açıklanmaya çalışılacaktır…

***

(246)

‘Işk derdinden durur ‘âlemde destân olduğum/ Çeşm-i mestüñden durur her lahza hayrân oldugum 

Hâtırum cem’iyyet ister sâkiyâ sun sâgarı/ Gam diyen zâlim elindendür perîşân olduğum/ Gün gibi hercâyi bir meh-rûyı sevmişdür göñül/ Ol hevâdandur bulutlar gibi giryân oldugum 

Dâne-i hâlüñ yile virdi bu ‘ömrüm hâsılın/ Kanı yoluñda senüñ hâk ile yeksân oldugum 

Ka’be-yi kûyun Revânî ko tavâf itsün tavâf/ Hây Ka’bem hây kıblem hây kurbân olduğum

Sevgilinin gözü âşıkları büyülemekte eşsizdir

1. ‘Işk derdinden durur ‘âlemde destân olduğum/ Çeşm-i mestüñden durur her lahza hayrân oldugum (Aşk derdinden âlemde destan olduğum durur. Her an sarhoş gözünden hayran olduğum durur.)

Değerlendirme Dizgesi: TDA: Aşk… DB: Derd, destân, çeşm-i mest, hayrân

Yorumlama Alanı (YA): DB olarak kullanılan derd, destân, çeşm-i mest, hayrân sözcükleri, TDA’nın aşk olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Ağır basan söz sanatları teşbih ve hüsn ü talildir. Şair, sevgilinin gözünü meste benzetmiş ve teşbih örneği vermiştir. Ayrıca âlemde destân olmasına sebep olarak aşk derdini göstermiş ve hüsn ü talil yapmıştır.

Aşk, bir derttir ve dertlerin en güzelidir. Âşık; bu derde düşünce âh eder, ağlar. Feryadı, dağı taşı inletir. Bu hâlinden dolayı aşkı, âleme âyan olur. Herkesçe bilinir ve tanınır. Bir destan misali dilden dile dolaşır. Bu kullanımla, tarihî aşk hikâyeleri akıllara getirilmeye çalışılmı ve telmih yapılmıştır. 

İkinci dizede şair, mest olmasına sebep olarak sevgilinin sarhoş gözlerini göstermiş ve onların etkileyiciliğini ortaya koymuştur. 

Göz; “Divan şiirinde sevgiliye ait çoğu özelliği üstünde taşır: Zalimlik, lakaytlık, gülmek, nazlanmak, alay etmek gibi... Şehlalık, mahmurluk ve öfke onun sıfatlarıdır. Renk olarak çoğu kez siyah, bazen de eladır.

Sevgilinin gözleri anlamlı bakışlarıyla âşığa bir şeyler anlatır. Bu anlatış bazen ok şeklinde aşığın gönlüne girip onu yaralar. Bu durumda göz ile birlikte kaş, kirpikler ve gamze de söz konusu edilir.

Sevgilinin gözünün bakışı, görüş şekli ve tarzı daima değişik anlamlar ifade eder. Mesela cadıdır, sihir yapar. Mesttir, kan dökücüdür, celladdır, kavgacıdır, hilebazdır, afettir, nergistir, bademdir (şekil yönüyle), sad harfidir (şekil yönüyle)...

Sevgilinin gözü âşıkları büyülemekte eşsizdir. Bunun için süzgün bir bakış yeter. Âşığın gönül ülkesine fethetmek üzere öldürücü bakışlar atma özelliğine sahiptir. Kan dökücüdür. Yine güzelliğiyle sevgilinin gözü ahuları bile geride bırakır. Baygın görünüşüyle mesttir. Bir sarhoşu andırır (https://edebiyatodevim.com/10-sinif-meb-yayinlari-turk-dili-ve-edebiyati-ders-kitabi-gazel-cevaplari/).”


“Kâbe, Müslümanların kıblesidir. Beş vakit namazda ve sair zamanlarda oraya dönülmesi ayetle emredilmiş kutsal bir mekândır. Şair sevgilinin kûyunu Kâbe olarak niteler ve her kelime için değişik ilgiler kurar. Âşık, Kâbe gibi sevgilinin mahallesini tavaf eder. Kâbe’nin yolları dikenli ve meşakkatlidir.”

Şair, kullandığı kelime ve kavramlarla bir meclis tahayyülü oluşturmuştur

2. Hâtırum cem’iyyet ister sâkiyâ sun sâgarı/ Gam diyen zâlim elindendür perîşân olduğum (Ey Sâkî, içki kadehini sun; gönlüm birlik ister. Perişan olmam keder diyen zalimin elindendir.)

Değerlendirme Dizgesi: TDA: Meclis… DB: Cem’iyyet, sâkî, sâgar, gam, zâlim, perişân

Yorumlama Alanı (YA): Beyitte TDA olarak kullanılan kavram, meclistir. Bu TDA’nın ipucu ve destekleyicisi olan DB’ler cem’iyyet, sâkî, sâgar, gam, zâlim, perişân sözcükleridir. Ağır basan söz sanatları nida, tenasüp ve hüsn ü talildir. Şair, nida sanatına başvurarak sâkîye seslenmiş ve dikkatleri çekmeyi amaçlamıştır. Ayrıca aynı kavram alanına ait cem’iyyet, sâkî ve sâgar sözcüklerini bir arada kullanarak tenasüp yapmıştır. Son olarak hüsn ü talil yaparak perişan olmasının sebebini keder diyen zalime bağlamıştır.

Şair, kullandığı kelime ve kavramlarla bir meclis tahayyülü oluşturmuştur. Bu meclis, iki boyutlu düşünülmesi ve yorumlanması gereken bir meclistir. Hem içki, eğlence meclisi hem de Hakk meclisidir. Bu meclisi oluşturan birtakım unsurlar vardır. Unsurlar bir araya getirilerek birlik oluşturulur. Böylelikle kesret ortadan kalkmış yerini vahdete bırakmış olur. 

Unsurların en önemlilerinden birisi, sâkîdir. “Sâkî, Arapça kökenli bir kelimedir. Bu kelimenin kökü ‘es-sakâ’ ve ‘et-teskiye’dir” (Karahan 1980:117). Sâkî, su arayan, su içiren, su dağıtan; kadeh, içki sunan; insan ruhuna Allâh sevgisi, Allâh nuru saçan kimse anlamlarına gelir (Devellioğlu, 1997: 915). Sâkî kavramı kimi sözlüklerde tasavvuf terimi olarak değerlendirilir. Tasavvuftaki karşılığı olarak Tanrı sevgisini isteyenlere usulünce sunan şeyh olarak ele alınır (Mermer vd. 2005: 88). Bunun dışında bağlama göre aşk ve muhabbet şarabını âşıklara vererek onları fânileştiren Allâh anlamına da gelir (Karaismailoğlu, 1991: 6). Sâkî bazen mutrib olarak da görev yapar. Bütün bu hallerde sâkî mutlaka güzelliğiyle dikkat çeker. Hatta âşık, içkiden değil sâkînin güzelliğinden sarhoş olur (Pala, 1989: 421).”

Bir başka unsur ise sâgardır. “‘İçki bardağı’ mânasında olup kadeh, rıtl, peymâne, piyâle, sâgar, sağrak, ayak, dolu kelimeleri de aynı anlamda kullanılır. Yapıldığı maddeyi ve rengini ifade eden kelimelerle câm-ı zerrîn, câm-ı zernigâr, câm-ı la‘lîn, câm-ı yâkutî, câm-ı billûr, câm-ı mînâ, câm-ı musaffâ, câm-ı rûşen, câm-ı âteş-reng, câm-ı gül-gûn (gül-fâm, gül-reng) gibi terkipler içinde yer alır. Şeklinden dolayı at kulağı, devetabanı, dostkânî, hilâlî, rıtl-i girân gibi adlarla tanınan çeşitleri de vardır.

Câm gerçek anlamda içindeki içkiden öteye, mecazi olarak, kendisiyle sunulduğu tasavvur olunan kader, baht, ecel gibi başka şeyleri de anlatmaktadır. Şeyyad Hamza’nın şu beyti buna bir örnek teşkil eder: ‘Ecel tutmuş elinde bir ulu câm / Ki ol câmın içi dolu serencâm.’Tasavvufî mânada kullanıldığında kadehe konulan şarap ilâhî aşkı, kadeh de âşığın gönlünü veya mürşid-i kâmilin tâlibe telkin eylediği ‘ismullah’ı ifade eder (Kurnaz, 1993: 41-42).”

Revânî, ilk dizede sâkîye seslenmiş, meclis üyelerine içki kadehi sunmasını istemiş ve buna sebep olarak da gönlünün birlik istemesini göstermiştir. 

İkinci dizede perişan olmasının sebebi olarak da keder diyen ve ona daima gam yükleyen vicdansız sevgiliyi göstermiştir.

Âşığın en önemli vasıflarından biri gece gündüz ağlaması, gözyaşı dökmesidir

3. Gün gibi hercâyi bir meh-rûyı sevmişdür göñül/ Ol hevâdandur bulutlar gibi giryân oldugum (Gönül, gün gibi bir ay yüzlü serseriyi sevmiştir. Bulutlar gibi ağlayan olduğum o hevestendir.)

Değerlendirme Dizgesi: TDA: Sevgili… DB: Gün, hercâyi, meh-rû, gönül, hevâ, bulut, giryân olmak

Yorumlama Alanı (YA): DB olarak kullanılan gün, hercâyi, meh-rû, gönül, hevâ, bulut, giryân olmak sözcükleri TDA’nın sevgili olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Beyitte ağır basan söz sanatları teşhis, teşbih, mübalağa ve hüsn ü talildir. Şair, gönle insana ait vasıflar yükleyerek onu kişileştirmiştir. Sevgilinin yüzünü aya, kendi gözyaşlarını da bulutlara teşbih etmiştir. Ayrıca sevgili için döktüğü gözyaşlarını abartmış ve mübalağa yapmıştır. Son olarak bulutlar gibi ağlamasının sebebini ay yüzlüyü sevmesi olarak göstermiş ve hüsn ü talilden yararlanmıştır.

İletiyi çözebilmek adına üzerinde durulması gereken ilk kavram, gönüldür. “Farsça dil, derûn; Arapça kalb, hâtır; Türkçe yürek kelimeleriyle de karşılanan gönül Türk edebiyatının divan, halk ve dinî-tasavvufî mahsullerinin en önemli ve en çok işlenen konularından biridir. Divan edebiyatında teşhis ve tecrid yoluyla âdeta ikinci bir âşık hüviyetinde ele alınır: ‘Etse Nef‘î n’ola ger gönlüyle dâim bezm-i hâs/ Hem kadeh hem bâde hem bir şûh sâkîdir gönül’ (Nef‘î). Gönül âşık gibi ağlar, kanlı gözyaşı döker; yaralıdır, aşkın ve gamın merkezidir. ‘Dil-i gamgîn, dil-i gamhâr, dil-i sûzân, dil-i pürsûz’ gibi tabirler bunu ifade eder. Ahmed-i Dâî’nin şu beyti bu anlayışın örneğidir: ‘Gam yeme ey şikeste dil bu dahi böyle kalmaya/ Firkat içinde hasta dil bu dahi böyle kalmaya(Kurnaz, 1996: 150-152).’” Revânî, gönlü ikinci bir âşık olarak ele almış ve ay yüzlü bir serseriyi sevdiğini dile getirmiştir.

Ay, Divan şiirinde sıkça kullanılan teşbih unsurlarındandır. Özellikle sevgili anlatılırken tercih edilir. “Divan şiirinde ay genellikle bir güzellik kaynağı ve timsali olması yönüyle ele alınmaktadır. El değmemişlik, yanına yaklaşılamama, uzaktan seyretme, her gece görünmeme, bir yerde karar kılmama, karanlığı aydınlatma, parlaklık, yüksekte bulunma, yüzündeki siyah lekeler gibi özellikleriyle sevgilinin müşebbehünbihi olarak kullanılmaktadır. Sevgilinin kendisi ay olduğu gibi yüzü, yanağı ve alnı da ay gibidir (Pala, 2012: 42; Tolasa, 2001: 417). Ay kelimesi; etkileyici, oldukça güzel, güzel yüzden kinaye olarak kullanılmaktadır (Enverî, 1383 hş.: II, 1438).”

Âşığın en önemli vasıflarından biri gece gündüz ağlaması, gözyaşı dökmesidir. Hatta gözyaşı onun aşk yolundaki azığı gibidir çünkü ondan beslenir. Söz konusu beyitte âşık, bulutlar gibi ağlamasına sebep olarak gönlünün, ay yüzlü serseriyi sevmesini göstermiştir.


“Sevgilinin mekânına ulaşma arzusu, kişinin Kâbe’yi görme arzusu kadar etkili ve baskındır. Âşık için Kâbe’ye benzeyen ay yüzlü yârin mekânında koçlar gibi kurban olmak, makbul olmak, hora geçmek demektir, o gün âdeta bayramdır. Sevgilinin Kâbe olarak tasavvurunda âşığın orayı her an tavaf etme arzusu da rol oynamıştır. Kâbe yılda bir ziyaret edilse olur da, kûy-ı yâr her an tavaf edilmezse olmaz.”

Âşık, sevgilinin yolunda toprak olmayı dilemektedir

4. Dâne-i hâlüñ yile virdi bu ‘ömrüm hâsılın/ Kanı yoluñda senüñ hâk ile yeksân oldugum (Bu var olan ömrümü, kötü halin yele verdi. Senin yolunda toprakla beraber olduğum hani?)

Değerlendirme Dizgesi: TDA: Sevgili… DB: Dâne-i hâl, yile virmek, ömür hâsılı, hâk, yeksân olmak

Yorumlama Alanı (YA): Beyitte TDA olarak kullanılan kavram, sevgilidir. Bu TDA’nın destekleyicisi ve ipucu olan DB’ler ise dâne-i hâl, yile virmek, ömür hâsılı, hâk, yeksân olmak sözcükleridir. Ağır basan söz sanatları istifham, tezat ve mübalağadır. Şair, cevabını bildiği halde soru sormuş ve kendi görüşlerini pekiştirmeyi amaçlamıştır. Birbirine zıt olan var olmak ve yele vermek sözcüklerini aynı yerde kullanarak tezat oluşturmuştur. Ayrıca sevgisinin büyüklüğünü ortaya koyabilmek için mübalağa yapmış ve aşkından toprak olduğunu dile getirmiştir.

İlk dizede geçen dâne-i hâl terkibi, kötü hâl anlamına gelmektedir. Sevgilinin bir vasfı olarak kullanılmıştır. Çünkü sevgili, âşığa karşı daima acımasız ve kötü davranmaktadır. Yaptığı bu cevr ü cefâlar âşığı bitirmiş, tüketmiş, ömrünü heba edip yele vermiştir. 

Yele vermek, bir deyimdir ve “‘Savurup telef etmek, boşuna harcamak’ (Aksoy 1984: 940) karşılığındadır”. Şair, bu söz grubunu tercih ederek hem durumunun vahametini göstermiş hem de anlatımını zenginleştirmiştir.

Üzerinde durulması gereken bir başka kavram ise ikinci dizede kullanılan hâk ve hâk ile yeksân olmaktır. “Kaynaklarda farklı tanımları olan toprak için Türkçe Sözlük’te, ‘Yer kabuğunun, toz durumuna gelmiş türlü kütle kırıntılarıyla, çürümüş organik cisimlerden oluşan ve canlılara yaşama ortamı sağlayan yüzey bölümü; ülke; arazi, tarla; topraktan yapılmış; kara’ anlamları verilmiştir (Türkçe Sözlük, 2009: 1995). 

Divan şiirinde toprağın yanı sıra kelimenin Arapça ve Farsça karşılıkları, eş ya da yakın anlamlıları da kullanılmıştır. Bunlar arasında: Arapça ‘arz, gubâr, serâ, türâb, bâdiye, sahrâ’, reml, zerre’, Farsça ‘gerd, hâk, şûre, beyâbân, deşt, gil, kân, rîg, seng, zemîn’ vb. sayılabilir.

Toprak, özellikle sevgilinin ya da memduhun (övgüsü yapılan kişinin) ayağının toprağını ifade etmek için kullanılır. Ayak toprağı olan çoğu zaman âşıktır. Çünkü sevgilinin ayağının toprağı olmak âşığı yüceltir. Gölgenin ‘hâk ile yeksân’ toprakla bir olduğu ifade edilir. Âşık, gölge gibi sevgilinin ayağının toprağına yüzünü sürer. ‘Hâk-i siyâh’ tamlaması toprağın rengini anlatır. Toprak, aynı zamanda en aşağıda olduğu için tevazu ve kibirden uzak olmanın sembolüdür. ‘Hâke düşmek’, ‘toprağa salmak’ ifadeleri ölümü anlatır. Kadehteki içkinin son yudumu toprağa dökülür. ‘Başa toprak saçmak’ eski bir yas âdetidir. İnsan topraktan yaratılmıştır. Toprak, su ile birlikte hayat kaynağıdır. Hazine ve defineler toprağa gömülür. Yazının mürekkebini kurutmada ince bir toprak kullanılır. Kanayan yaraya toprak basılır (Kurnaz, 1987: 494).

Divan şiirinde toprakla en çok âşık ve âşığın bedeni arasında ilgi kurulmuştur. Bu ilgide âşığın sevgilinin yanındaki değeri ve ona ulaşma isteği önemlidir. Sevgilinin ve rakibin eziyetleri sonucunda hastalanan âşığın hasta bedeninin sararmış hâli, renk ve şekil bakımından toprak gibi düşünülür (Batislam, 2019: 459).”

Söz konusu beyitte âşık, sevgilinin yolunda toprak olmayı dilemektedir. Bundaki amacı, aşkının aşkınlığını vurgulayabilmektir.

Divan şiirinde sevgilinin bulunduğu mekân, sevgili nispetinde değerlidir

5. Ka’be-yi kûyun Revânî ko tavâf itsün tavâf/ Hây Ka’bem hây kıblem hây kurbân olduğum (Revânî, koy; köyünün kabesini tavaf etsin tavaf. Hây Ka’bem, hây kıblem, hây kurban olduğum.)

Değerlendirme Dizgesi: TDA: Sevgili… DB: Ka’be-yi kûy, tavâf, Ka’be, kıble, kurbân

Yorumlama Alanı (YA): Makta beytinde DB olarak kullanılan Ka’be-yi kûy, tavâf, Ka’be, kıble, kurbân sözcükleri, TDA’nın sevgili olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Ağır basan söz sanatları teşbih, tekrir ve tenasüptür. Şair, sevgilinin köyünü Kâbe’ye benzeterek anlatmış ve teşbih örneği vermiştir. Tavâf ve hây sözcüklerini yineleyerek tekrir yapmış ve bu sözcüklere dikkat çekmiştir. Ayrıca aynı kavram alanına ait olan Kâbe, tavâf, kıble ve kurbân sözcüklerini bir arada kullanarak tenasüpten yararlanmıştır.

Divan şiirinde sevgilinin bulunduğu mekân, sevgili nispetinde değerlidir. Bu nedenle onu anlatırken birtakım teşbih unsurlarına yer verilir ve ona kutsallık atfedilir. 

“Dinî inançlarımız ve buna bağlı olarak tasavvufî düşüncelerle sevgili birçok beyitte Allah ile bütünleştirilmiş olarak karşımıza çıksa da beşerî aşkı daha çok temsil eder. Eski Türk Edebiyatı’na mahsus şiirlerde sevgilinin kendisinden olduğu kadar onun oturduğu yerden de, çeşitli vesilelerle, sıkça bahsedilir. Mahalle, köy, yurt, sokak anlamlarına gelen Farsça kûy kelimesi klasik şiirimizde ma’şûkun veya memdûhun bulunduğu yeri ifade etmektedir. Bu kavram, kûy, kûy-ı cânân, kûy-ı dilber, kûy-ı yâr, ser-i kûy, kûy-ı Ferruh, seg-i kûy, kûy-ı bâğ, gedâ-yı kûy, Mısr-ı kûy gibi çeşitli tamlamalarla divanlardaki yerini almıştır. Bunun yanı sıra az da olsa otağ, ev, diyar gibi kelimeler de bu doğrultuda kullanılmıştır. 

Orası Dîvan şâirinin gözünde en güzel ve en ulaşılmaz bir yerdir; adeta bir cennettir, gül ve lâle bahçesidir. Bu mekân aslında şairin yaşadığı veya yaşamak istediği mekânın bizzat kendisidir. Bu vesile ile şair orada kendini bulur.

‘Âşık, orayı gece gündüz tavaf eder fakat sevgili onun bu halini anlamaz ve ona eziyet etmeyi bırakmaz. Sevgili, rakiplerin orada olmasına bir şey demez, fakat bu durum ‘âşığını çok çok üzer. Sevgili, ‘âşığa kötü davransa da ‘âşık bir gün olsun bu durumdan şikâyet etmez ve oraya ulaşma isteğini hiçbir zaman yitirmez. Dolayısıyla âşığın nazarında en önemli mekân, kûy-ı yârdir. Oraya nasıl varacağını bilemez, bu yüzden âşık birçok yolu denemek zorunda kalır. Sabâ yeline varır, yakarır, orası hakkında haber alır; ona selam yollar.

Bilindiği gibi Kâbe, Müslümanların kıblesidir. Beş vakit namazda ve sair zamanlarda oraya dönülmesi ayetle emredilmiş kutsal bir mekândır. Şair sevgilinin kûyunu Kâbe olarak niteler ve her kelime için değişik ilgiler kurar. Âşık, Kâbe gibi sevgilinin mahallesini tavaf eder. Kâbe’nin yolları dikenli ve meşakkatlidir.

Sevgilinin mekânına ulaşma arzusu, kişinin Kâbe’yi görme arzusu kadar etkili ve baskındır. Âşık için Kâbe’ye benzeyen ay yüzlü yârin mekânında koçlar gibi kurban olmak, makbul olmak, hora geçmek demektir, o gün âdeta bayramdır. Sevgilinin Kâbe olarak tasavvurunda âşığın orayı her an tavaf etme arzusu da rol oynamıştır. Kâbe yılda bir ziyaret edilse olur da, kûy-ı yâr her an tavaf edilmezse olmaz.

Gönül kapan sevgilinin semti, âşığın Kâbe’sidir. Âşık sevgilinin semtini bir kez tavaf etmeyi bin yıllık ömre değişmez. Âşık için ömrün bir önemi yoktur. Ömür sevgili yoluna tüketilecekse o halde sevgilinin kapısında bulunmak kadar güzel ne olabilir. Bu kapı âşık için şifa yurdudur. Bu kapı aşığa hoş gelir. Mekân, Ka’be ilişkisinde Ka’be yolunda ölenlerin günahsız olacağına dair inancın da etkisi vardır (Solmaz, 2015: 165-184).”