Havadaki düşmanlıktan masadaki dostluğa: Rusya’daki İdlib Zirvesi (2)

Kendi sınırında yeni bir göç dalgasına direnç gösteren Türkiye, İdlib bölgesindeki ölümcül çatışmalardan sonra ateşkesi sağlayarak masadan kârlı çıktı. Gözlem noktalarında üstlenilecek görevlerde Rusya ve Türkiye anlaştı. Ancak en önemlisi, Rejimin buna ne denli uyacağı…

TÜRKİYE Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin, 27 Şubat 2020’de başlayan İdlib büüyk gerilimin ardından nihâyet Moskova’daki Kremlin Sarayı’nda bir araya geldiler ve birebir görüşme öncesinde basının karşısına geçerek açıklamalarda bulundular.

Putin, İdlib’de hayatını kaybeden askerlerimiz için taziyelerini ilettikten sonra, “Telefon görüşmemizde ifade ettiğim gibi, hiç kimse orada Türk askerlerinin bulunduğunu bilmiyordu. Suriye ordusunun da ciddî kayıpları var” diyerek, olayların tekrarlanmaması gerektiği hususunu dile getirdi.

Putin’den sonra söz alan Erdoğan, görüşmenin aslında Türkiye’de yapılacağını, ancak Rusya’daki anayasa çalışmaları sebebiyle Moskova’da gerçekleştirildiğini belirttikten sonra İdlib müzakerelerinin önemine atıf yaparak, “Dünyanın gözü burada! Bugün burada atacağımız adım, alacağımız ‘isabetli’ kararlar, bölgemizi, ülkemizi de rahatlatacaktır. Türkiye-Rusya ilişkilerinin tavan yaptığı bir dönemi yaşıyoruz. Gerek savunma sanayiinde, gerek ticârî ilişkilerimizde çok farklı bir dönem içerisindeyiz. Bunları çok daha ileri taşımamızın hesaplarını yapıyoruz” diyerek konuşmasını tamamladı.

Temkinli yumuşama ve renklerin dili

Türkiye ve Rusya arasında Moskova’da gerçekleşen kritik görüşme, Türk basınında olduğu kadar dünya basınında da geniş yer edindi. Görüşmede atılacak somut adımlar, Suriye Rejim güçlerini, İran’ı, aynı zamanda İdlib halkı ile pusuda bekleyen ve “İdlib’de Türkiye’nin kendini savunma hakkı olduğunu ve destek konusunda tüm seçenekleri değerlendirmekteyiz” diyen Amerika’yı da yakından ilgilendiriyordu.

İki liderin beden dilleri kadar tercih ettikleri renkler de dikkat çekti. Özellikle kravatlar… Erdoğan, açık mavi renkli gömleğin üzerine koyu lacivert çizgili kravat ve Türk bayrağı rozet tercihiyle, “Biz, Türkiye olarak açık denizlerden vazgeçmiyoruz. Savaştan değil, barıştan ve diplomasi dilinden yanayız” diyordu.

Rus lider ise, daha baskın bir renk kullandığı bordo kravatıyla, “Savaşı istemiyoruz ama gerektiğinde kullanabileceğimiz bir argüman. Bugün Türkiye’nin adımları ve söyleyecekleri doğrultusunda çözüme ulaştıran bir politika belirlemeye de açığız” mesajı veriyordu.

Ortak basın açıklaması

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kremlin Sarayı’ndaki baş başa gerçekleşen görüşmenin ardından, liderler başkanlığında heyetler arası görüşmeye geçti.

6 saati bulan görüşmeler tamamlanmış, farklı görüşlere sahip olarak girdikleri toplantıdan tüm konuları ayrıntılarıyla birlikte ele alan liderler olarak çıktılar basın mensuplarının karşısına.

İlk söz alan, konuk Devlet Başkanı Erdoğan’dı. Türk-Rus ilişkilerinin 5 asırlık derin tarihî geleneğe sahip olduğunu, iki devletin ve halklarının da karşılıklı etkileşimine işaret ederek başladığı konuşmasını, 2019 Mayıs ayından itibaren doğrudan sivilleri hedef alan Rejim saldırılarının 2018 Eylül ayında Soçi’de varılan mutabakat ile İdlib’de sağlanan kısmî istikrar ve İdlib’de tesis edilen sükûneti bozduğunu, bölgede yaşayan 4 milyon insanın “terörist” ilân edilerek hava destekli saldırılara maruz bırakılmasını kabul etmelerinin mümkün olmadığını dile getirerek sürdürdü.

Sınıra yığılan ve 1 buçuk milyonu bulan yeni göç dalgasıyla Türkiye’yi zora sokmak ve İdlib’i hayâlet şehir hâline getirmek isteyen Rejimin amacını sezdiklerini, bölgede kalıcı çözüm bulmak için Rusya ile uzlaşıya vardıklarını söyleyen Erdoğan, istikrarı sağlamak üzere İdlib’e ilâve askerî birlikler gönderdiklerini aktardıktan sonra, ilk günden beri Rusya ile sürdürülen, yakın süreçte yaşanan ve İdlib’de ‘yeni bir statüyü’ kaçınılmaz kılan üzücü hâdiselerin bir daha yaşanmaması için gayret göstereceklerini, bu konunun da enine boyuna konuşulup değerlendirildiğinin altını çizdi.

Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu hususta bizimle hemfikir olduğuna inandığımız Rusya’nın, Rejimin iş birliğimizi zedeleyecek eylemlerine göz yummayacağına inanıyorum. Bugünkü görüşmelerimiz, İdlib sahasında attığımız adımları masadaki çabalarımızla pekiştirerek bölgedeki soruna kalıcı çözüm bulma irademizin bir tezâhürüdür.

Öncelikle en kısa sürede ateşkesi gerçekleştirecek, ardından birlikte kararlaştıracağımız diğer adımları süratle atacağız. Bu gece (6 Şubat, saat 00:01) yani tam gece yarısı itibarıyla ateşkes yürürlüğe girecektir. Ateşkesin kalıcı hâle getirilmesi için gereken çalışmalar hızla ve etkin şekilde yürütülecektir.

Amacımız, bölgedeki insanî krizin daha da kötüye gitmesini önlemektir.”

Erdoğan, ihtiyaç sahibi Suriyelilere ön şartsız ve ayrım gözetilmeksizin yardım sağlanması için Rusya ile birlikte çalışmaya devam edeceklerini de belirtti.

Barış ve istikrar vurgusu

Erdoğan,“Suriye krizine, bu ülkenin toprak bütünlüğü ve siyâsî birliği temelinde bir çözüm bulunana kadar Türkiye, Soçi Mutabakatı dâhil, bölgedeki inisiyatiflerini sürdürmekte kararlıdır” sözlerinin ardından, konuşmasını Cenevre’de kurulan müzakere masasının kalıcı barış ve istikrarın yegâne anahtarı olduğunu belirterek konuşmasını tamamladı.

Erdoğan’dan sonra söz alan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile sene başından beri üçüncü kez görüştüklerini, bu yakın temasların ikili iş birliğine dair sorunlara çözüm bulunmasına ve uluslararası meselelerle ilgili ortak yaklaşımlar belirlemeye imkân sağladığına değindi.

Putin konuşmasını, yılbaşından itibaren İdlib’deki terör unsurlarının faaliyetlerinin arttığını ve buna bağlı olarak sivil yerleşim alanlarının ateş altında tutulduğunu belirterek sürdürdü.

Bölgede radikal gruplarca yapılan saldırılarla ilgili olarak Türk ortaklarına bilgi aktardıklarını söyleyen Putin, “Militanlar yeni çatışmaları tetikledi ve Türk askerleri kayıplar yaşadı. Bunun için Türk halkına başsağlığı diliyorum” dedikten sonra, “Kritik durumlarda her zaman elde edilen mutabakatlara dayanarak uzlaşabilmeyi başarabiliyorduk, çözümler üretiyorduk, bugün de öyle oldu” ifadelerini kullandı ve Suriye’nin egemenliği ile toprak bütünlüğünün korunmasından yana olduklarını, uluslararası terör örgütleriyle de mücadelede kararlı olduklarını yineledi.

Ateşkes metninde neler yer aldı?

Elbette liderlerin ortak basın açıklaması önemliydi. Peki, 6 Mart 2020, saat 00:01 itibariyle yürürlüğe giren ateşkese dair imzalanan metinde neler vardı?

-İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi’nde yer alan temas hattı boyunca tüm askerî faaliyetler, 6 Mart 2020 saat 00:01’den itibaren durdurulacaktır.

-M4 karayolunun kuzeyinde ve güneyinde 6’şar kilometrelik derinliğe sahip güvenli bir koridor tesis edilecek. 7 gün içinde de esasları, iki ülkenin Millî Savunma Bakanlıklarınca kararlaştırılacaktır.

-15 Mart’ta M4 karayolunun Trumba’dan (Serakib’in 2 kilometre batısını kapsayan alanda) Ain Al-Havr’a kadar olan kesimi boyunca Türk ve Rus devriyeleri başlatılacaktır.

17 Eylül 2017 tarihli muhtıra hatırda tutularak hazırlanan ek protokolde, Suriye Arap Cumhuriyeti’nde ateşkes rejiminin uygulanmasının “garantörleri” olarak ele alınan ifade dikkat çekiyor:

“Terörizmin tüm tezâhürleriyle mücadele ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından terörist olarak tanımlanan tüm grupların ortadan kaldırılması yönündeki kararlılıklarını yinelerken…”  

Bu ifadenin, bölgede “en güçlü terör örgütü” konumunda bulunan HTŞ’yi (Heyet Tahrir el-Şam) kapsayıp kapsamadığını ise zaman gösterecek.

ABD güdümü ve koruması altında bulunan HTŞ’nin Rusya tarafından imha edilmek istendiğini biliyoruz, ancak bu başlıktaki yaklaşıma temkinli yaklaşıyoruz.

Kendi sınırında yeni bir göç dalgasına direnç gösteren Türkiye, İdlib bölgesindeki ölümcül çatışmalardan sonra ateşkesi sağlayarak masadan kârlı çıktı. Gözlem noktalarında üstlenilecek görevlerde Rusya ve Türkiye anlaştı. Ancak en önemlisi, Rejimin buna ne denli uyacağı…

Dünyanın merakla beklediği İdlib zirvesinden “ateşkes” çıktı. Ümidimiz, bombardıman altında yaşama tutunmaya çalışan 2 milyonluk bölge halkının sevincinin kursağında kalmaması…