
ABD’de üniversite gençliği Filistin’e destek olmak için yeri göğü inletiyor. İsrail’in soykırım yaptığını, derhâl durdurulması gerektiğini, İsrail’e şartsız destek veren ABD hükümetinin politikasının yanlış olduğunu haykırıyorlar.
Ellerinde Filistin bayrakları ve barış yanlısı pankartlar var. Taş yok, sopa yok, silah yok.
“Yaşasın Filistin” şarkıları söyleyerek, yakıp yıkmadan, kırıp dökmeden, cam çerçeve indirmeden, bankalara ve mağazalara saldırmadan, arabaları ters çevirip yakmadan dans ediyorlar. Yorulunca da sadece slogan atıp oturuyorlar. Genel kabule göre “pasif” diye tanımlanan bir eylem içindeler.
Aktif kabul edilmesi için yukarıda zikredilen eylemleri yapmak gerektiğini düşünenlerin fikrine katılmak da bizim açımızdan mümkün değil. O gençlerin yaptığını pasiflik görmek, öyle tanımlamak, haksızlık sayılır.
Üniversite kampüslerini, caddeleri, meydanları dolduran gençler içinde az bir kısmı Müslüman. Geri kalanı Hıristiyan, Yahudi, Budist veya başka bir inancın mensubu. Muhtemelen içlerinde inançsız olanlar da vardır. Zira Filistin meselesi, bir din konusu olarak görülecek durumda değil. Tam anlamıyla insanlık meselesi, vicdan meselesi.
Gazze’de olanlar dram boyutunu çoktan aştı. Katliamı bile ikiye, dörde, ona katladı; açıkça soykırım hâlini aldı.
Polis, öğrenciler gibi görmüyor olan biteni. O yüzden var gücüyle öğrencilere saldırıyor. Çünkü ülke yönetimi başka türlü düşünüyor. Her şartta İsrail’e destek verdiğini, ne yaparlarsa yapsınlar destek vereceğini beyan eden bir ABD yönetimi var başta.
Polislerin gençlerin üstüne gitmesi de sevgi saygı çerçevesinde olmuyor tabiî. Vura kıra dalıyorlar. Yumruklar, tekmeler devreye giriyor. Coplar konuşuyor. Yerlerde sürükledikleri gençlerin kollarını arkadan kelepçeleyip götürüyorlar.
Üniversite yönetimleri ise hükümetle aynı düşünceye sahip. Polisleri davet eden zaten rektörler.
Başka türlü düşünebilen üniversite yönetimi görülmedi henüz.
Arabalara tıkıştırılıp götürülen öğrencilerin akıbetini bilmiyoruz. Götürüldükleri polis merkezlerinde ayna var mı, bilmiyoruz. Mahkemeye çıkarılacaklar mı, yoksa salınacaklar mı, bilmiyoruz. Büyük ihtimâl, kendileri de öyle bir hesap yapmamışlar. Başlarına ne geleceğinden haberleri yok.
Üniversite yönetimleri ise bu eylemlerin karşılığını kısmen açıklıyor.
Derslerden kalmak, sınavlara alınmamak, sene kaybetmek, okuldan atılmak, yurttan atılmak…
Belki bazıları sınır dışı edilecek.
Öğrencilerin yanında az da olsa üniversite hocaları da var. Bölüm başkanları bile gördük. Ters kelepçe ile götürülürken, “Bölümüme telefonla haber verin” diyordu.
Hani ABD demokrasi beşiğiydi, özgürlüğün merkeziydi?
Hani üniversiteler özerkti?
Hani fikir özgürlüğü vardı, herkes düşüncesini istediği gibi dile getirebilirdi?
Sevsinler onların özerkliğini, demokrasilerini, özgürlüklerini!
Demokrasi götürdükleri ülkelerin hâlini de biliyoruz.
İhraç ettikleri özgürlüğün özgül ağırlığını da görüyoruz.
Soysuzluğun ve soytarılığın kitabını anayasa ölçeğinde yazıyorlar. Üç kuruşluk İsrail’e boyun eğmekten başka bildikleri yok.
Bugün itibariyle 22 eyaletteki üniversite öğrencileri eylem yapıyor.
Burada kalmayacağını tahmin etmek zor değil. Yarından sonra başka eyaletlerdeki gençler de harekete geçer.
İçlerinden biri, “Hatt-ı protesto yoktur, sath-ı protesto vardır, o satıh bütün ülkedir” der ise hiç sürpriz olmaz.
Zaten bütün ülkeye yayılması an meselesi.
Avrupa’daki üniversiteler de aynı durumda.
Almanya, Fransa ve İngiltere’deki gençler tıpkı ABD’dekiler gibi. Bazıları daha ağır baskılara maruz kaldı. Bilhassa Almanya şiddetle saldırıyor.
İkinci Dünya Savaşı sırasındaki soykırımın faturasını ödemeye çalışıyorlar.
Ne var ki, konum bakımından bir şey değişmedi Almanya için.
O tarihte (1940’ların ilk yarısında) soykırımcıydılar, bugün de soykırım yapan İsrail’e en büyük, en ateşli desteği veriyorlar.
Katılaşmış gübreyi, sıvısıyla temizlemeye çalışıyorlar.
Olmaz. Pislik, pislikle temizlenmez. O fatura öyle ödenmez. Bilmiyorlar. Yahut biliyorlar da başka çare göremiyorlar.