
BAŞLIĞA bakıp da semantik
(kelimelerle ilgili) bir tartışma yapacağımı sanmayın. Her ne kadar konunun
içinde dili ilgilendiren bir durum varsa da, burada işin o tarafı ile fazla
ilgilenmeyeceğim. Yine de “kent” kelimesinin eski Türkçede köy anlamına
geldiğini, “şehir” kelimesinin ise Farsçada “köyden büyük yerleşim yeri”
(metropol) anlamında kullanıldığını söylemek faydalı olacaktır. Arapçada “şehr”
ise, “yılın ayları” için kullanılmaktadır.
Nedense
bu iki kelime, bana iki ayrı yerleşim mekânını çağrıştırır ve birbirinden
tamamen farklı iki ayrı yeri hatırlatır. Tıpkı bizim çocukluğumuzda, Ankara ile
İstanbul denince Anadolu insanının zihninde canlanan iki ayrı şehir gibi...
Biri, tarihî ve kültürel zenginliği tartışılamaz, harikulâde güzel,
imparatorlukların merkezi, “taşı toprağı altın” kadim şehri; diğeri işçi ve
memurların barındığı, sentetik, sonradan yapma, gecekondu diyârı, “memur
kenti”...
Her
ne kadar artık İstanbul, o eski İstanbul olmaktan çıkmış olsa da zihinlerdeki
yerini muhafaza etmektedir.
Çocukluğumdan
beri benim zihnimde “kent” sözcüğü, yetmişli yılların Ankara’sını çağrıştırır.
Plânlama ve estetikten yoksun apartmanları, taşradan gelenlerin kente dâhil
olabilmek için gecekondularla çevreye iliştiği, içerisinde yeşil alan, park, su
ve mabet bulunmayan, insan ilişkilerinin ruhtan yoksun ve mekanik olduğu bir
yerleşim yerini...
Kent,
mekanik ve beton yığınlarının nefes almanıza müsaade etmediği bir yerleşim
yeridir. Orada içiniz kararır ve ruhsuz bir hayata mahkûm olursunuz. On
dokuzuncu yüzyılda tüm dünyayı kasıp kavuran devletçiliğin gereklerine göre
oluşturulmuş, tabiat, tarih ve gelenek ile bağları koparılmış, sırf işleri
münasebetiyle bir araya getirilmiş, tanışıklığı olmayan ve tanışma ihtiyacı da
hissetmeyen insanların barınması için düşünülmüş ve inşâ edilmiş bir yerleşim
yeridir burası. Böyle bir yerde insan ilişkileri de sözünü ettiğimiz havadan
etkilenir.
Kent,
komşuluk ilişkilerinin olmadığı, yetmiş seksen haneli apartmanlarda evlerine
tek bir kapıdan giriyor olmalarına rağmen sakinlerinin bir selâm verip hâl
hatır soracak kadar bile sohbet etmeye mecâllerinin bulunmadığı bir yerleşim
mekânıdır. Ve üzerine oturduğu coğrafyanın tabiî dokusu hesaba katılmadan,
modern olanın tüketilmesi için oluşturulmuş yapıların toplamından ibarettir. Burada
sanata dair düşünceler yoktur. İnsanın derûnuna (ruhunun derinliklerine) hitap
eden ve sanat değeri olan yapılara rastlanmaz. İnsanların barınması için
yapılan apartmanların, bir kamyonun kasasına sığdırılmak için üst üste konulmuş
sebze kasalarından farkı yoktur.
Şehir
ise; kadim, tabiatla bütünleşmiş, tarih, kültür ve sanat değerleri olan, âdeta
başlı başına bir medeniyettir. Şehir, kendine has bir kimlik sahibidir ve
diğerleri ile karşılaştırıldığında farklılığı belirginleşen canlı bir
varlıktır.
Şehir,
kenarına ilişilerek ona dâhil olunabilecek bir yer değildir. Şehir, mâzisi olan
kadim bir medeniyet ve onun uzantısı bir zihnin inşâ ettiği bir mabettir âdeta.
Her yeri ilâhî bir sanatla, insana huşû veren bir estetikle, el emeğiyle inşâ
edilmiştir. İçerisine, tıpkı bir mabede girer gibi büyük bir şehir kapısından
girersiniz ve kendinizi birden masal dünyasında hissedersiniz. Sanat ve mimari
değeri yüksek binalar arasında dolaşırken hayran hayran çevreyi süzersiniz…
Şehirde
binalar tabiatla bütünleşmiştir. Binalar yüzünden tabiatın normal dokusu bozulmamıştır.
Yeşil doku daha da güçlendirilerek muhafaza edilmiştir. Tarihî binalar, yerlerine
gökdelenler dikilsin diye yıkılmamıştır. Burada insan, apartmanlar arasına
sıkışmış küçük bir varlık gibi hissetmez kendini; tam tersine, şehrin önemli
bir hemşehrisi olarak huzur içinde yaşar.
Şehir,
toplama insanların bir arada yaşadıkları bir yerleşim mekânı değildir; bilâkis,
tabiatla bütünleştiği gibi, içerisinde yaşayan insanlar ile de bütünleşmiş bir
varlıktır.
Hâsılıkelâm,
şehir kendine has mimarisi, kültürü, sanatı, ahlâkı ve geleneği olan canlı bir
varlıktır. Bu nedenle fıtratı bozulmamış insan,
modern bir kentte değil, kadim geleneğin varlığını sürdürdüğü medenî bir
şehirde (yani Medîne’de) yaşamayı arzular.
Peki, siz hangisinde yaşamak istersiniz?