Hangi sınır, hangi sınırsız?

“Huzurun kendisi varsa bütün özgürlük oradadır. Huzur yok ise, orada tutsaklığı aramadan bulabiliriz. Orada sınır konusundaki münazaraya devam edebiliriz.”

HAYATTA her şey yeniden can bulsa da, her yandan sınırlı bir hayatla çevriliyiz. Bu sınırlı hayattaki özgürlüğü idrakte çokça yanılıyoruz. Bu, aslında biz olana atfettiğimiz bir husus. Bizce eylemek… Bizce olmak… Kendileştirdiğimiz her şey olasıymış gibi… Kendileştirdiğimiz her şey gerçekmiş gibi... İnanılan, sınırları olan, kuruntulu bir alan. Kanaatimizi şekillendiren her şey arınmış gibi... Kazara sınırına girilse de kabul edilecek bir alan: Bize ait olan...

Milyonda bir ihtimâl bile bu alanda makbul sayılabilir. Gerçek, bu algılardan oldukça uzak olsa da, ne ki, insan hayatta kendiyle var oluyor. Kendiyle yaşıyor. Kendini bulamasa da kendisini içinde bulduğu hayatı yaşıyor. Yaşamaya çalışıyor. Büsbütün hakikatin bünyesinde yaşamak çok zor olsa da, bünyesinde hakikati sınırlı ölçüde de olsa yaşıyor. Dahası, dört yandan malul şekilde devam ediyor. Etmeye çalışıyor.

Sınır çizgisi

Her şey bir sınırla başlıyor. Bir sınırda bitiyor. Buna “sıfır noktası” da deniliyor sanırım. İnsanlığın güven konusu ettiği alan…

Günümüzde artık sınır algısı önemli ölçüde modern. Tarihî derinliği olan düşmanlıklar bir yanda durabilir. Oraya müdahale etmek bazen zorlaşıyor. Çünkü anlaşılması zor bir alan. Bir yanardağa benzetilebilir. Ne zaman ve niçin patladığını bilmek imkânsız. Diğer yandan, güç varsa her şey mubah. Öyle değil ama öyle gibi. Aslında güç burada algılarımızla oynamıyor. Doğrudan söyleyeceğini söylüyor. Gerekçelendiriyor. Ne var ki, gerçek gerekçeyi eylem söylüyor. Renk körlüğüne davet burada çalışmıyor.

Sınırımızı çizmek zorundayız

Sınırda her konuda kesinlik vardır. Öyle olmak zorundadır. Aksi hâlde keyfî tutumlar kaosa neden olur. İnsanın da çeşitli konularda ve durumlarda sınırları vardır. Ancak bu sınırlar uygulandığında sınır olabilir.

Uygulanmayan her sınır çizgisi güvenden uzaklaştırır. Bu noktada özgürlükle sınır anlayışı uyuşmaz görünebilir. Aslında bilinen sınırsız özgürlük, insanı güvenlikten uzaklaştırmaktadır. Bunu bilmeden hareket etmek çoğunlukla kaybettirir. Zor da olsa, sınırı bir yerinden yakalamak gerekir.

İnsan ilişkileriyle örülü bir düzende yaşıyoruz. O nedenle sınırı esnetmek sadece tekrara düşmektir. Hangi konuda? Elbette sınırımıza müdahale hissinin tekrar ettiği noktada!

Sınır ötesi operasyon

Sınır ötesine geçmek için ciddî nedenler gerekir. Muhatabınız güçlüyse gerekçe oldukça sağlam olmalıdır. Zayıfsa, “Gözünün üstünde kaşın var”, yeterlidir. Bütün dünyayı bu kurguya inandırabilirsiniz. Bütün dünyayı barışçıl sözlerle oyalayabilirsiniz. Onlara göre amaç öteye geçmekse, bu yeterlidir. Diğer ifadeyle, hedefe ulaşıldıysa karakterin önemi yoktur. Zira insanlar gibi ülkelerin de karakterleri vardır. Kimi entrikayı, kimi çatışmayı sever. Kimi etrafında dolaşır, kimi izini belli etmez. Hepsinin etkili menzil anlayışı da farklıdır. Kimi uzaktan daha kolay vurur. Kimi yakından tesir eder. Ne var ki, menzilinize girilmeden tedbiri güçlendirmelidir.

Operasyon haberini almak iyi bir istihbarat gerektirir. İnsanlar arasında da bu böyledir. Önceki yaşanmışlıklar insan için iyi bir habercidir. Tedbirde standart yoktur. Her duruma/kişiye özel de olabilir. Bu, çoğu vakit bireyin karakteriyle ilintili olabilir. Aynı şekilde, kişinin sınır anlayışı ile de ilgilidir. 

Sanrılaşan sınırlar

Hâl böyleyken, kimi sınırlar var gibi görünürler. Bu, sendelemenin ötesinde, bir çeşit düşmedir. Burada, kurguladıklarımız bir tarafta bekleyebilir. Zira kolektif bellek bizi esir etmiş durumda. Geçmişten gelen kimi bilgi ve anlatılar, kimi yaşanmışlıklar, kimi yaşanmamışlıklar; hepsinin bir yerde mezcedilmesi… Belki, doğrusu karıştırılması… Ve bu yeni yapıdan ortaya çıkan bilgiler…

(Lâkin bunlar da yetmiyor. Zira bulunduğumuz yerde duramıyoruz. Kalkıyoruz, yürüyoruz, kâğıttan bir uçak yapıyoruz. Onu uçuruyoruz. Hiç değilse bir kişi görsün istiyoruz. Belki sınırımızda birinin penceresine konsun istiyoruz.)

Doğru adresi arıyoruz, bu doğru. Aramalıyız da… Ancak bu bizi sanrılarla harekete zorlamamalı! Bu, ucu görünmeyen ilk sokağa bizi bağlamamalı!

Bize ait sınırlar

Belki “Eğreti duruyor” diyemeyiz ama bu sana ait olmayanlar, onlara nasıl güç yetiriyorsun? Bu, bize ait olmayan beldelere seyahatler… Onlar neyse... Konuyu dağıtmayalım. Zaten dağılmadık mı, daralmadık mı yeterince? Daraltmadık mı? Genişlemek için ne kadar bekleyeceğiz? Gel ki, genişlemenin önünü biz gelmeden daraltmışlar. Bize sıra gelmeden yolları daraltmışlar. Cetvelle biçmişler, bir hesapla kesmişler, küçültmüşler. Başka bir yere göçürmüşler.

(Bir örnekle, belki de “büyüyünce” dedikleri şey; yaşı büyütünce, işleri büyütünce, evleri büyütünce, kimi sosyal projeleri, işletmeyi büyütünce… Büyümüyorsun, büyütmüyorsun. Büyütmek de bir yönüyle küçültmekten geçiyor. Burada kilitleniyor genel olarak her şey. Bizim içinse burada didikleniyor. Sonra… Didiklenen yer açıldıkça rahatlıyorsun. Tekrar didikleneceği yüksek ihtimâl. Belki bir ilim, bir marifet, bir dostluk…)

Ne ki... İyi ki... Köşeni küçültürsen yaşamayı küçültmüş olmuyorsun. Hoş, ne güzel söylense de... Bazen bunu anlamak çok zor. Zira orada bambaşka bir dikkat gerekiyor. Onu kavramak için de başka bir dikkat. Onu da hissetmek için başka bir rikkat…

Netleşen sınırlar

İki kişinin arasındaki diyalogda her şey netleşebilir. Değil, konuşmayı bir yana bırakalım. Aslında iki kişi selâmlaşırken de her şey netleşebilir. Sınır da netleşebilir, sınırsızlık da. Özgürlük de, tutsaklık da…

(Selâmlaşmada yahut konuşmada ne kadar özgürüz? Bizi bu ahvalde tutsak kılan ne? Bu, çoğunlukla ertelenen bir husus.)

Zira selâmlaşırken genellikle bir tebessüm oluşur. O iki tebessüm ilişkinin karakterini ortaya koyar. İlişkinin sınırlarını ifade eder. Ancak yoğun ve kısacık vakitte bu anlaşılamaz. Belki hissedilebilir. Bu dahi huzur bulmuş bir hissiyat ise, bu dahi huzurun sınırında bir hissiyat ise, pekâlâ olabilir.  

Bir “ezcümle” gerekiyorsa -ki o da- şudur: “Huzurun kendisi varsa bütün özgürlük oradadır. Huzur yok ise, orada tutsaklığı aramadan bulabiliriz. Orada sınır konusundaki münazaraya devam edebiliriz.”