Hangi fikir, hangi hürriyet?

İnsanlar fikir ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla yayarken, sosyal medya bunun öncülüğünü omuzluyor. İnsanın nefsin tutkularından kurtulması anlamındaki “hürriyet” kavramı, nasıl oldu da “nefsin tutsağı” olmaya dönüştü?

HER fikrin bir ömrü ve hayat sürdüğü bir süresi vardır. Yeni fikirlerin en iyi yeşerdiği alanlar genç dimağlardır. Fikir, İslâm kültür tarihindeki geleneklere hayat veren insanî bir eylemdir.

Madde, eşya ve evrenin özüne/mahiyetine/bilgisine ulaşmak için aklın düzenli ve maksatlı olarak kullanıldığı faaliyetler bütününe “fikir/düşünme” denir. Fikir, tefekkür kökünden türemiştir. Tefekkür, bir işin sonucunu baştan hesap etmektir. Benzer şekilde “tedebbür” ise “önlem almak” anlamına gelir.

Bir insanın, kurumun veya devletin kanunî haklarını koruma ve kullanma serbestliğine “hürriyet” denir. Özgürlük, soyluluk anlamlarıyla aynı anlama gelen hürriyet, insan için nefsin tutkularından kurtulma ifadesiyle zirve bir mânâya erişir.

Perde hükmündeki maddenin arkasındaki hikmete ulaşmak gibi, derin meselelere girmeye kabiliyeti olmayan basit düşüncelere “sâfi zihin” denir. Maddenin hikmetine dair fikir beyan ederken ölçülerin doğru bilinmesi şarttır.

Aksi takdirde her akla geleni söylemek, özgürlükten ziyade çeneden öteye geçmez. Söze dökülmemiş mânâsız bir düşünce sadece kişiye zarar verirken, söze dökülmüş boş bir düşünce ise hem kişinin kendisine, hem de toplumun her kesimine zarar verir. Bu pencereden bakıldığında “Söz gümüşse, sükût altındır” atasözünün büyük bir yıkımı önlediği açıktır.

İnsanın hür olması, nefsin parmaklıklarından (tutkularından) kurtulmak mânâsında en iyiye ulaşmaya karşılık gelir. İnsanın en iyiye ulaşıp olması, insan-ı kâmil yolunca gitmesiyle mümkündür. Bu ise Allah’ın (cc) her mertebedeki tecellilerine mazhar olan insan demektir.

Fikir hürriyeti (ifade ya da konuşma özgürlüğü) Birleşmiş Milletler tarafından İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde ilân edildiği bilinen bir haktır. Bu hak günümüzde, bir kişinin fiilî olmamak üzere istediği/dilediği fikri söylemek olarak yaygınlaşmıştır. Burada ak ile kara karışmış vaziyettedir.

İnsanlar fikir ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla yayarken, sosyal medya bunun öncülüğünü omuzluyor. İnsanın nefsin tutkularından kurtulması anlamındaki “hürriyet” kavramı, nasıl oldu da “nefsin tutsağı” olmaya dönüştü?

Batı’nın “fikir hürriyeti” kavramı, “bâtıl” ne varsa içinde barındırıyor. Gerçeğe uymayan fikir, inanç, hüküm ve hakkın karşıtı ne varsa hepsi “bâtıl” içinde var. Bu konuda “hakkı örten perde” (Âl-i İmrân, 71) âyeti net olarak kırmızıçizgiyi ortaya koyuyor.

Batı anlamında, her zihne gelen şeyin söylenilmesi, insanın nefsin istek/arzu ve prangalarından kurtulmasına hizmet etmiyor. Bilakis bâtıla yönelme ve İlâhî buyruklara aykırı davranmayı da kapsıyor. Bu nedenle gençlik yetişirken, uzman ekibin süzgecinden geçmiş büyük bir ekibin fikirlerinin değerlendirmesinden geçmiş düşünceler daha anlamlıdır.

Bir toplumun en büyük hazinelerinden birisi gençliktir. Gençliğin yetişmesinde ve toplumun ilerlemesinde en büyük engel, cehalet ve eğitim/öğretim yoksunu zihinlerdir. Bu tür zihinlerden çıkan fikirler bütün toplumu zehirler. İşte Batı bu topluma bu kanaldan giriyor!

Ne yazık ki, cehaletin sadece okuma-yazma öğrenilmesiyle ortadan kalkacağına olan bakış, kafaları gürze çevirmiştir. Her nesil çağının çocuğu olarak doğarken, çağın gerekleriyle yetişemezse bâtıl çukuruna düşmekten kurtulamıyor.

Eğitim/öğretim temelli ve Anadolu irfanıyla yoğrulmuş bir “fikrî iktidar” inşâ edilemediğinden ne bir “medeniyet” anlayışı ortaya konulmuş, ne de en büyük düşmanımız olan “cehalet” ile mücadelede bir karış ileri gidilmiştir.

Unutulmamalıdır ki, her yeni fikir bir ya da iki nesli idare eder. Ayrıca ortaya konulan her yeni fikir ne kadar mükemmel olursa olsun, neslin sonunda yeniden güncellenmezse tarihin çöplüğüne atılmaktan da kurtulamaz.

Geçen her vakit gençlik ve gelecek için “fikrî iktidar” atılımı yapılıp cehaletin kalbinden vurulmaz ise, para, mâkâm ve arsa, işe yaramayacaktır. Kazanılan bunca maddî kazanç, iki yıl gibi kısa bir sürede kaldırılıp atılacaktır.

Bunca maddî kazanç, atılım ve yapılan projelerin fikir iktidarına ne derece hizmet ettiği ve eğitim/öğretim elinde cehalete vurulan bir kılıç olduğu tartışılır.

Bu ve benzeri nedenle sağlık ve savunma gibi, eğitim/öğretim de ülkenin “1” numaralı gündemi olmaz ise, kazanılan her maddî kazanç, bireylerin tek tek kabristanı olacaktır. Fikrî iktidarın sağlanması durumunda medeniyet inşâ edilemezse sürdürülebilir bir hüküm de ortada olmayacaktır.

Bir an evvel asırları idare edecek, gençliği kavrayacak ve cehaleti yenecek fikir iktidarının medeniyet inşâsı yolunda acilen adımlar atılmalıdır. Bu yolda ehliyet ve liyakat, emanetin taçlandırılması için olmazsa olmaz şartlardır. Aksi durumda oyalanmaktan öteye geçildiğini ifade etmek zor görünüyor.