HER fikrin
bir ömrü ve hayat sürdüğü bir süresi vardır. Yeni fikirlerin en iyi yeşerdiği
alanlar genç dimağlardır. Fikir, İslâm kültür tarihindeki geleneklere hayat
veren insanî bir eylemdir.
Madde, eşya ve evrenin
özüne/mahiyetine/bilgisine ulaşmak için aklın düzenli ve maksatlı olarak
kullanıldığı faaliyetler bütününe “fikir/düşünme” denir. Fikir, tefekkür kökünden
türemiştir. Tefekkür, bir işin sonucunu baştan hesap etmektir. Benzer şekilde “tedebbür”
ise “önlem almak” anlamına gelir.
Bir insanın, kurumun veya
devletin kanunî haklarını koruma ve kullanma serbestliğine “hürriyet” denir.
Özgürlük, soyluluk anlamlarıyla aynı anlama gelen hürriyet, insan için nefsin
tutkularından kurtulma ifadesiyle zirve bir mânâya erişir.
Perde hükmündeki maddenin
arkasındaki hikmete ulaşmak gibi, derin meselelere girmeye kabiliyeti olmayan
basit düşüncelere “sâfi zihin” denir. Maddenin hikmetine dair fikir beyan
ederken ölçülerin doğru bilinmesi şarttır.
Aksi takdirde her akla geleni
söylemek, özgürlükten ziyade çeneden öteye geçmez. Söze dökülmemiş mânâsız bir
düşünce sadece kişiye zarar verirken, söze dökülmüş boş bir düşünce ise hem
kişinin kendisine, hem de toplumun her kesimine zarar verir. Bu pencereden bakıldığında
“Söz gümüşse, sükût altındır” atasözünün büyük bir yıkımı önlediği açıktır.
İnsanın hür olması, nefsin
parmaklıklarından (tutkularından) kurtulmak mânâsında en iyiye ulaşmaya
karşılık gelir. İnsanın en iyiye ulaşıp olması, insan-ı kâmil yolunca gitmesiyle
mümkündür. Bu ise Allah’ın (cc) her mertebedeki tecellilerine mazhar olan insan
demektir.
Fikir hürriyeti (ifade ya da
konuşma özgürlüğü) Birleşmiş Milletler tarafından İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi’nde ilân edildiği bilinen bir haktır. Bu hak günümüzde, bir kişinin
fiilî olmamak üzere istediği/dilediği fikri söylemek olarak yaygınlaşmıştır.
Burada ak ile kara karışmış vaziyettedir.
İnsanlar fikir ve kanaatlerini
söz, yazı, resim veya başka yollarla yayarken, sosyal medya bunun öncülüğünü
omuzluyor. İnsanın nefsin tutkularından kurtulması anlamındaki “hürriyet”
kavramı, nasıl oldu da “nefsin tutsağı” olmaya dönüştü?
Batı’nın “fikir hürriyeti” kavramı,
“bâtıl” ne varsa içinde barındırıyor. Gerçeğe uymayan fikir, inanç, hüküm ve
hakkın karşıtı ne varsa hepsi “bâtıl” içinde var. Bu konuda “hakkı örten perde”
(Âl-i İmrân, 71) âyeti net olarak kırmızıçizgiyi ortaya koyuyor.
Batı anlamında, her zihne gelen şeyin
söylenilmesi, insanın nefsin istek/arzu ve prangalarından kurtulmasına hizmet
etmiyor. Bilakis bâtıla yönelme ve İlâhî buyruklara aykırı davranmayı da
kapsıyor. Bu nedenle gençlik yetişirken, uzman ekibin süzgecinden geçmiş büyük
bir ekibin fikirlerinin değerlendirmesinden geçmiş düşünceler daha anlamlıdır.
Bir toplumun en büyük
hazinelerinden birisi gençliktir. Gençliğin yetişmesinde ve toplumun
ilerlemesinde en büyük engel, cehalet ve eğitim/öğretim yoksunu zihinlerdir. Bu
tür zihinlerden çıkan fikirler bütün toplumu zehirler. İşte Batı bu topluma bu
kanaldan giriyor!
Ne yazık ki, cehaletin sadece
okuma-yazma öğrenilmesiyle ortadan kalkacağına olan bakış, kafaları gürze
çevirmiştir. Her nesil çağının çocuğu olarak doğarken, çağın gerekleriyle
yetişemezse bâtıl çukuruna düşmekten kurtulamıyor.
Eğitim/öğretim temelli ve Anadolu
irfanıyla yoğrulmuş bir “fikrî iktidar” inşâ edilemediğinden ne bir “medeniyet”
anlayışı ortaya konulmuş, ne de en büyük düşmanımız olan “cehalet” ile mücadelede
bir karış ileri gidilmiştir.
Unutulmamalıdır ki, her yeni
fikir bir ya da iki nesli idare eder. Ayrıca ortaya konulan her yeni fikir ne
kadar mükemmel olursa olsun, neslin sonunda yeniden güncellenmezse tarihin
çöplüğüne atılmaktan da kurtulamaz.
Geçen her vakit gençlik ve
gelecek için “fikrî iktidar” atılımı yapılıp cehaletin kalbinden vurulmaz ise,
para, mâkâm ve arsa, işe yaramayacaktır. Kazanılan bunca maddî kazanç, iki yıl
gibi kısa bir sürede kaldırılıp atılacaktır.
Bunca maddî kazanç, atılım ve
yapılan projelerin fikir iktidarına ne derece hizmet ettiği ve eğitim/öğretim
elinde cehalete vurulan bir kılıç olduğu tartışılır.
Bu ve benzeri nedenle sağlık ve
savunma gibi, eğitim/öğretim de ülkenin “1” numaralı gündemi olmaz ise,
kazanılan her maddî kazanç, bireylerin tek tek kabristanı olacaktır. Fikrî
iktidarın sağlanması durumunda medeniyet inşâ edilemezse sürdürülebilir bir
hüküm de ortada olmayacaktır.
Bir an evvel asırları idare
edecek, gençliği kavrayacak ve cehaleti yenecek fikir iktidarının medeniyet
inşâsı yolunda acilen adımlar atılmalıdır. Bu yolda ehliyet ve liyakat,
emanetin taçlandırılması için olmazsa olmaz şartlardır. Aksi durumda oyalanmaktan
öteye geçildiğini ifade etmek zor görünüyor.