Hangi düşmanı tercih etmeli?

Pek çok iyi vasfımız yanında bazı konularda henüz bir gıdım ilerlemeyi becerememiş durumdayız. Söz konusu vatan olunca en öne atılırız, darbeyi sokağa çıkıp çıplak elle engelleriz, kurşunlara göğsümüzü siper ederiz, uçaklara levye sallar, tankları terlikle kovalarız ama ufacık bir konuda tartışmaya başlar, hücuma geçeriz. Daha çok fırın ekmek yememiz gerekecek onları alt edebilmek için. Dolayısıyla aynı kara parçasında olduğumuz Çin yakın gelecekte -2050 artık uzak bir gelecek sayılmaz- herkesle savaşacak ölçüde güçlenirse, bugün haklı olarak çok kızdığımız aptal Amerikalıları mumla ararız. El feneri de olur. Meyd in Çayna…

RUSYA, Ukrayna ile çarpışırken… İsrail, yıldız, poyraz, gündoğusu, keşişleme, kıble, lodos ayırmadan her yöne saldırırken… ABD her tarafı karıştırırken… Çin sessiz ve derinden giden denizaltı gibi davranmayı seçti. Açıkça niyetini ilan etti. 2050 yılına kadar kargaşadan uzak duracaklarını, karışıklıklara karşı olacaklarını duyurdu. 

Tercih ettikleri bu vaziyet almaya bakıp “Aman ne güzel, aman ne iyi, bu adamlar barıştan yana” demek gaflettir. 

2050 yılına kadar savaş istemediklerini beyan etmek, o tarihten sonra savaşa hazır olacaklarını da ifade etmek anlamına gelir. 

Dış ticaret hacmiyle dünyada birinci sıraya oturdu. Avrupa’daki otomotiv firmalarını zor durumda bıraktı. 

Son yirmi yılda ülkedeki metro ağını çok hızlı büyüttü, dünyanın en uzun metro ağına sahip ülkesi oldu. 

Zorlu coğrafyasına rağmen yollar, köprüler, tünellerle şehirlerini birbirine bağladı. 

Pek çok alanda yaptığı hamlelerle liderliği yakaladı. 

Ordusunu bütün büyük ordularla boy ölçüşecek seviyeye getirdi. 

25 yıl daha hazırlık yapmayı planlıyor. Savaş için acelesi yok. 

Tayvan krizini de savaşa tutuşmadan, diplomasiyle çözerek ülkesine katmaya kararlı. 

30-35 sene önce rahmetli Sezai Karakoç, henüz kimse farkında değilken “Çin geliyor”diye dikkat çekmişti. 

Gelişmeleri iyi okuyamayanlara ilginç gelmişti bu tespit. Vehim gibi görünmüştü. 

Ki o zamanlar henüz ucuz Çin malları piyasaya girmiş değildi. 

Taklit ürünlerin henüz başlangıcındaydılar. 

Kısa bir süre sonra dünyanın dört bir tarafına yayıldılar. 

Her malın kopyasını çıkarabiliyor, kalitesiz de olsa piyasada yeni yeni yer ediniyorlardı. 

“Çin malı” demek, o dönem kalitesizliğine işaretti. Bugünse öyle değil. 

Artık kaliteye de önem veriyorlar. 

*

Bir zamanlar dünya iki kutupluydu. ABD’nin başı çektiği Batı grubu karşısında Rusya öncülüğünde Sovyetler Birliği yarış içindeydi. 

Silahlanmadan uzay operasyonlarına kadar her alanda sert çarpışma soğuk savaş adı altında devam ediyordu. 

Çin ise kenardaydı. Aşırı kalabalık nüfusundan dolayı “Önce karınlarını doyursunlar hele”gözüyle bakılmaktaydı. 

Bugün o bakışın hatalı olduğu anlaşıldı gibi. 

Sovyetler Birliği’nin çökmesi sonucu dünya tek kutuplu hâle geldi. ABD her yanda borusunu istediği gibi öttürmeye başladı. 

Bir süredir vaziyetin değiştiğini görüyoruz. O borunun arzu ettikleri şekilde ötmeyeceğini kendileri de fark etti. Tramp, bir numaralı rakibin yahut düşmanın Çin olduğunu dile getiriyor. 

Çin halkı Amerikan halkı gibi değil. 

Tespit ettiğim kadarıyla Çinlilerde şu vasıflar var:

1. Çalışkan 

2. Akıllı 

3. Sabırlı 

4. Gayretli 

5. Sistematik 

6. İnatçı 

7. Kararlı 

8. Kanaatkâr 

9. Vatansever 

Dikkatle yakından incelense, birkaç madde daha eklenebilir. Uzaktan bu kadar oluyor. 

Asırlar önce Çin Seddi’ni yapmış adamlar. Daha ne olsun! Son 30-40 yılda yaptıkları inşaatlar, Çin Seddi ile boy ölçüşecek nitelikte. 

Onuncu madde olarak (25 yıl sonra) bir de savaşçı vasfı eklenirse, işte o zaman dünya ciddi ölçüde değişecek demektir. 

Amerikan halkında bu saydığımız vasıfların yarısı bile bir araya gelmez. 

Bazı maddelerin tam zıddını yazıp peş peşe sıralamak mümkün. 

Eğer hangisinin dünya üzerinde hâkimiyet kurması bizim için daha iyidir diye bakarsak, yakındakini daha tehlikeli bulurum. 

Tabii ki ikisi de kurmasın, gönül, biz önde olalım ister ama daha sebze meyve fiyatlarını ayarlayamayan bir ülkenin çok olumlu vasıflara sahip ülkelerle baş edemeyeceği açık. 

Dünyanın 7 kat fazlası fiyat artışının izahını dahi yapamıyoruz. 

Yeryüzünde serbest piyasayı uygulayan tek ülke bizmişiz gibi her şeyin sepserbest olduğunu sanıyoruz. Kontrolsüz bir aldatmaca içindeyiz. 

Ticarette ahlâk kalmadığından yakınıyoruz ama başka alanlardaki ahlâkta da farklı değiliz. Nitekim ahlâkın bir bütün olduğunu, parçalanamayacağını tekraren belirtelim. 

Trafikte saygıdan uzağız. 

Pek çok iyi vasfımız yanında bazı konularda henüz bir gıdım ilerlemeyi becerememiş durumdayız. 

Söz konusu vatan olunca en öne atılırız, darbeyi sokağa çıkıp çıplak elle engelleriz, kurşunlara göğsümüzü siper ederiz, uçaklara levye sallar, tankları terlikle kovalarız ama ufacık bir konuda tartışmaya başlar, hücuma geçeriz. 

Daha çok fırın ekmek yememiz gerekecek onları alt edebilmek için. (Onlar dediğimiz, çekik gözlü eski komşularımız.) 

Dolayısıyla aynı kara parçasında olduğumuz Çin yakın gelecekte -2050 artık uzak bir gelecek sayılmaz- herkesle savaşacak ölçüde güçlenirse, bugün haklı olarak çok kızdığımız aptal Amerikalıları mumla ararız. El feneri de olur. Meyd in Çayna…