BİR şiir susturur,
bir şarkı konuşturur, bir bakış öldürür, bir söz güldürür. Bir başına olmuyor
işte! Olmuş olanlar, sebebiyle oluyor. Söyleyeni dinlerken, söyleteni duymamış
oluyor kulak. Gölgeyi görürken, gölgeye sebep olanı görmemiş oluyor göz.
“Yanlış
anlaşıldım” diye deli divane olup dönüyor olmalı dünya. “Yanlış anladılar” diye
kahrından başını taşlara vuruyor olmalı ırmaklar. “Anlayan olmadı” diye köpürüyor
olmalı denizler. Yanlış cevaplar çıldırtmış olmalı doğru soruları. Yanlış
anlaşılmış bir kalp durmuş olmalı.
Hangi
kırmızı yeşil olmuş ki bugüne kadar? “Do” çalacakken “mi”ye dokunan bir eli
hangi kulak affeder? Gönülde bir gelin ata binmiş, muradına yürüyor; dil
karalar bağlamış, ağıt yakıyor. Gönül kan revan içinde kıvranırken acıdan, göz
gülerek bakıyor. Hangi arada, hangi derede doğru duygular eğilip bükülüp bu
kadar tersine dönüşüyor? Nasıl bu kadar, göz göre göre siyaha beyaz diye
diretiyor direten? Nasıl bu kadar kesin sözler verip bekletiyor bekleten? Nasıl,
nasıl, nasıl?
Bilmiyorum,
yanlış mı anlıyorum kalbimi? Ben akıllara durgunluk verecek haber duymak
istemiyorum. Yüreklere su serpecek bir şeyler olsun istiyorum. Moda bu mu
şimdi? Ne kadar şok, o kadar ilgi! Ne kadar kavga ve entrika, o kadar merak! Ne
kadar katliam ve savaş, o kadar yorum!
Kalbime
sorduğum en doğru soruyu yazıyorum buraya: “Kendini en iyi nasıl hissedersin?”
“Aklımla
yan yana yürüdüğümde, güvendiğimde, sevdiğimde, sevildiğimde, inandığımda”
diyecek oluyorum, ama ne oluyorsa -şeytan gurur kılığına giriyor herhâlde-
cevabım değişiyor. “Herkes peşimden koşunca, herkes beni övünce, bir şeyler
başarınca, istediğim olunca iyi hissederim” diyorum, “Çok çalışmayınca, çok yorulmayınca,
çok kazanınca, çok gezince, rahat olunca mutlu olurum” diyorum. Aç komşu, hasta
akraba, üzgün arkadaş, üç beş sözle geçiştirilir. “Ben mutlu olduktan sonra
dünya yıkılsa umurumda olmaz” cevabının daha usturuplu bir hâlini söylemek zor
değil. Ne oluyor böyle bana, kendimi tanıyamıyorum! Dünya böyle, herkes böyle, kimse
rengini belli etmiyorken ben niye edeyim? Hem herkes üzerime çullanır, en iyi
saklanma ve korunma yoludur maskelemek. Ben niye takmayayım, hem de yüzüme göre
yüzlercesini?
Ben
yemyeşil bir ormanda yürümek ve saatlerce dolunayı seyretmek istiyorum. Yağmurda
koşmak ve hiç kaygılanmadan dostlarımla muhabbet etmek istiyorum. Herkesin
taşıdığı insanlık yüküne bir dua, bir tebessümle, bir ümit, bir teselli ile de
olsa ortak olmak istiyorum. Ben mutlulukla beraber huzur istiyorum. Yetinmek
istiyorum, sabır ve selâmet istiyorum.
Ama
ne garip bir çelişki içinde kıvranıyor aklım gönlümü de peşine takarak! Yeşil
bir ormanda değil, dört duvar içinde gönlüm turkuaz koltuğumda, ekru perdemde,
gardırobumda, yemek masamda, kadehimde, kartlarımda, bankamda, tatil köyümde,
arabamın markasında, telefonumun sesinde… Evet, tam zamanında çalıyor
telefonum! Bütün bu yaşadığım konforu anlatacak biri var hatta. Yeni plânlarımı
dinleyecek biri… Çok sabırsızım, bir an önce konuşmak istiyorum onunla.
Beni
herkes yanlış anlıyor, samimiyetimden şüphe ediyor. Hâlbuki ben… Hâlbuki ben…
Of,
tam da anladıkları gibiyim! Aslında doğru anlıyorlar. Gönülden gönle bir yol
varmış ya, her duygum dosdoğru akıp gidiyor gideceği yere. Dil arada oyunlar
kursun, şirinleşsin, ne çare?! Herkes anlayacağını anlıyor.
Boşuna
bu kendimi kandırmalar! Neyi seçtiysem ben oyum. Yüzüme göre yüzlerce maske,
dilime göre binlerce yalan…
Doğru
anlatıyor kendini dünya. Muhteşem parlayan ışıklar, coşku dolu çarşı pazar,
vızır vızır caddeler ve hayatın aktığı denizi gösteren mezarlıklar… İhtirasla
geçen zamanın kanıtı ihtiyarlar… Hâlâ yanlış anlaşılıp deli divane dönüyor ama.
Yanlış cevaplar çıldırtıyor doğru soruları. Yanlış anlaşılmış bir kalp duruyor
kahrından. Her şey gölgelerden ibaret… Gölgeye sebep olanı görmeli elbet. “Söyleyene
değil, söyletene bak” demişler. Şiir soluyorum bugün, şiir yaşıyorum. Cümle
kuramıyorum artık, söz ağlıyor gözlerim, söz gülüyorum. Kelimeler savrulurken etrafa,
cümleler tuzaklar kuracak diye susuyorum bugün. Söz yutuyorum her lokmamda, söz
içiyorum. Şarkılar dökülüyor gözlerimden.
Olduğum
gibi görünemediğim için özür diliyorum gönlümden. “Ol!” demek yetiyor Yaratan
için. Olanlar, sadece O “Ol!” dediği
için oluyor ve ben hâlâ “Şu niçin şöyle, bu niçin böyle?” diye soruyorum.
Yerince olduğunu anlamıyorum. Dünyayı yanlış anlayan ve kendini yanlış anlatan
benim. Şaşırtan da benim.
Ama olsun olanlar, kusursuzda bile kusur arayan, yargılayan, sorgulayan, inanan, inanmayan sadece benim. Kâinatın gözbebeği olan, insan olan benim…