“KULAK verin sözlerime iyice,
Herkes öldürebilir sevdiğini
Kimi bir bakışıyla yapar bunu,
Kimi dalkavukça sözlerle,
Korkaklar öpücük ile öldürür,
Yürekliler kılıç darbeleriyle!
Kimi gençken
öldürür sevdiğini
Kimileri yaşlı iken öldürür;
Şehvetli ellerle öldürür kimi
Kimi altından ellerle öldürür;
Merhametli kişi bıçak kullanır
Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.
Kimi aşk kısadır,
kimi uzundur,
Kimi satar kimi de satın alır;
Kimi gözyaşı döker öldürürken,
Kimi kılı kıpırdamadan öldürür;
Herkes öldürebilir sevdiğini
Ama herkes öldürdü diye ölmez.”
(Oscar
Wilde, Herkes Öldürür Sevdiğini, çeviri: Tozan Alkan)
***
Milletler
tarihine değil, devletler tarihine bakıldığında, millete hizmet etmek değil,
devlete hâkim olma tutkusunun yattığı görülür.
Propaganda
bu ya, propagandanın sahibi, kendisini iyi, karşısındakini kötü ilân eder ve
zihnindekini gerçeklik tezgâhında sunar.
Tezgâhın
düşkünü çoktur. Gerçekten iyi olanı görmek yerine, kendisini iyi olarak
göstereni iyi kabul eder.
Bu
hep böyle gelip böyle gitmiştir.
Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’ne gelene kadar da milletimizin ecdadı, bir iyi ile bir
kötünün mücadelesine hep şahit olmuştur. Doğrusu, iyi olarak kabul görenin
yanında hâkimiyet alanı elde edebilen kötü, belki ahlâken kendisinden iyi olanı
yönetim ve halk nazarında “T” çetelesinin “kötü” yanına yazabilir. Ama daha da
girifti, birkaç kötünün kendi aralarındaki hâkimiyet mücadelesinde kendilerine
taraftar edinirken “iyi” olanın yalnızlaşmasıdır.
Selçuklu
Devleti tarihi, bir devlete karşı bir paralel devlet yapılanmasının
mücadelesiyle anlatılamaz örneğin. Selçuklu Devleti, bir paralel devlet
yapılanmasının kendi hâkimiyetini daha da güçlendirmek adına doğrudan asil
devleti diğer bir paralel devlet yapılanmasına yem etmesiyle okunabilir. Bunun
biraz modifiye edilmiş şeklini de Osmanlı Devleti yaşamıştır.
“Taht
Oyunları” (Game of Thrones) adlı dizi filmi bu parantezde tavsiye ederim.
Türkiye
Cumhuriyeti Devleti de yüz yıla erişmek üzere olan (Allah kıyamete dek
varlığına hayat ve kuvvet versin) ömrünün çeşitli evrelerinde bir paralel
devletin asil devleti ele geçirme mücadelelerine tanıklık etmiştir. Yani
dünyanın her ülkesinde olduğu gibi, Türkiye’de de sadece bir dönemde sadece bir
paralel devlet yapılanması yaşanmamıştır. Asil devletin sahibi, milletin
kendisidir. Paralel devlet yapılanmalarının her biri, sırf asil devleti
yenemediği için, asil devletin karşısına diğer bir paralel devlet yapılanmasını
“kötü” olarak sunabilirler. Bu Türkiye’de de böyle yaşanagelmiştir.
Paralel
devlet yapılanmalarının mücadeleleri sırasında millet, asil devleti tek “iyi”
olarak kabul eder. Böyle kabul etmese o asil devleti temsil edeni seçimle
seçmez. Asil devletin yürüyeceği her saha, kardeşlik, birlik, vatan, din,
savunma, üretim, eğitim, sağlık veya ekonomi başlığı ile sunulabilecek her
alanda paralel devlet yapılanmaları ön alır ve asil devleti tek “iyi” kabul
eden millete gösterilerini sunarlar. Bu gösteriler seyirci bulur ve bir de
hayranlık uyandırırsa, paralel devlet yapılanması, yavaş yavaş asil devletin
yerine kendisinin anıldığı ve “iyi” kabul edildiği bir zeminin sahibi olur.
Asil devleti tek iyi kabul eden millet arasından bir kısım veya tüm millet,
asil devleti temsil edenin o olduğunu sanır ve tali bir iyi kabul eder. Her alanda
farklı bir paralel devlet yapılanması kendi gösterisini seyrettirip hayranlık
uyandırabilir ve her paralel devlet yapılanmasını asil devlet zanneden farklı
toplum kitleleri meydana gelebilir.
Bu
saatten sonra kendisini kabul ettiren paralel devlet yapılanması, asil devletin
paralel devlet yapılanmasını deşifre ettiği anda o paralel devlet yapılanmasını
asil devlet zannedenlerden ve diğer deşifre olmaktan çekinen paralel devlet
yapılanmalarından itiraz görür. İkinci grup bir kıymet ifade etmese de, paralel
devlet yapılanmasını asil devlet zanneden halk kesimi önemlidir ve hatta başa
belâ bile olabilir.
Asil
devletin paralel devlet yapılanmalarına karşı içinde bulunduğu kuyu, bir
ıstırap tutsaklığıdır. Zira asil devlet, kimin ve hangi anlayışın paralel devlet
yapılanması içinde olduğunu bilse dahi onlara ve o anlayışa müdahale edemez.
Zira kötü niyetli olduğunu bilir ama ortada suçun somutluğu ilkesi görünmediği
ve halk içinden masumlar o yapılanmaya inandığı için, herhangi bir müdahalenin
zulüm olduğu algısı uyanabilir. Zira halk Musa Nebî değildir, asil devlet de
Hızır (kendisine ledün verilen özel kişi) değildir. Yani asil devlet, paralel
devlet yapılanmasını oracıkta öldürdüğünde, halk derinliğini sorgulayıp gerçeği
öğrenmek yerine “Neden onu öldürdün?” diye itiraz eder. Ancak asil devletin,
“Hani soru sormayacaktın? Seninle yolculuğumuz buraya kadar!” şeklinde halka
karşılık vermesi mümkün değildir.
15
Temmuz, sırf işgalci iç savaş ortamına hazırlayamayarak başarılı olamadan
tamama erdiği için dahi bazı azgın çevrelerce tiyatro ve kontrollü darbe olarak
değerlendirildi. Hâlâ o azgınlardan olmamasına rağmen 15 Temmuz hakkında
konuşmaktan çekinen, darbe girişimcilerine ses etmekten korkan, “Soru
işaretlerim var” diyen bir kesim bile var. Bu çevreler, “Devlet kimin darbeci,
kimin FETÖ’cü olduğunu biliyorsa neden müdahale etmedi önceden?” diye
soruyorlar. Suçun somutluluğu ilkesi yerine gelmeden müdahalede bulunmak
suçtur. Kaldı ki, ortada bir suç olmasına rağmen asil devlet, paralel devlet
“yapılanmalarının” propagandalarıyla insanlara haksızlık ve zulmetmekle itham
edildi.
Paralel
devlet yapılanmalarının hayranlarının söz konusu paralel devlet yapılanmasını
asil devlet zannettiğinden bahsetmiştik ya, doğrusu asil devlet, herhangi bir
paralel devlet yapılanmasına müdahale etmeye kalkıştığında, özünde asil devlete
inanan fakat yazık ki paralel devlet yapılanmasının izleri üzerinden asil
devleti okuyan hayranlar tarafından durdurulur.
Evet, herkes öldürebilir sevdiğini!
Bu
ülkede sırf Türkiye düşmanları ve deşifre edilmiş paralel devlet yapılanmaları saldırdığı
için asil devlet zannedilen ama bizzat paralel devlet yapılanması olan gruplar
ve şahıslar var.
Bunlardan
bir tanesi, Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildiğinde yürütmenin başına
eş olarak bizzat Erdoğan tarafından getirildi. Çünkü parti teşkilatı ve halk,
onun asil devlet olduğunu zannediyordu. “Halk itiraz eder” düşüncesinin
üzerine, “Bizim bildiğimizi siz de bilin madem” düşüncesi konuldu ve o ortam
oluşturuldu. Sırf halkın gerçeği görmesi için asil devletin temsilcisi olarak
Erdoğan, iki kişiye “Kardeşim” demek zorunda kaldı.
Çünkü
öldürüyordu herkes sevdiğini…
Ve
özellikle son altı yıldır, asil devlet ne olduğunu bilse de, bazı paralel
devlet yapılanmaları, kendilerini asil devlet zanneden hayranların sevgilerini
kullanarak yaşamaya devam ediyorlar. Onlar, asil devletmiş gibi konuşup, asil
devletmiş gibi görünüp, asil devletmiş gibi gösterip, asil devletin kurgu ve
hamlelerini sabote ediyorlar.
Yakub
Nebî’nin diğer oğulları, “Bu Yûsuf’un gömleği” diyerek kanlı bir elbise
koydular babalarının önüne. Ancak Yakub Nebî, Yûsuf Nebî’nin kokusunu o
gömlekten almadığını, gömleğin üzerindeki kanın “göstermelik” olduğunu söyledi.
Ayyuka
çıkmadan evvel, FETÖ’nün sözde AK Parti iktidarıyla entegre çalıştığını
zannedenlere, Haber Ajanda olarak FETÖ’nün asil devletin seçilmiş temsilcisi olarak
Erdoğan’a yönelik siyâsî sabotajlarına işaret ediyorduk. Fakat hayranlık öyle
başa belâ ki, sırf Erdoğan ile yan yana çalışıyor diye FETÖ’nün Türklüğe ve
İslâm’a hizmet etmekten başka bir şey yapmadığını, bizimse fitne ve nifak
ektiğimizi söylediler. Fakat severek öldürenler, öldürdüklerini tek başına
bıraktıklarını göremiyorlardı.
Bir
gün adamın birini, Erdoğan’ın yanağına bir buse bırakıp gözlerinin içine
baktıktan sonra başını önüne eğdiğini gördüğünüzde, “Bu adam onu ne kadar da
seviyor!” gözüyle bakmayın. Yahuda da İsa Nebî’yi yanağından öpmüş, sözde bir
mahcubiyetle onu satmıştı.
Zaten
kimi korkaklığından öperek öldürür, kimi kılıç darbeleriyle, kimi yalnız
bırakarak.
Ama herkes, öldürür sevdiğini. Sadece kendisinin öldürdüğünü bilmez…