AVRUPA Birliği’ne girmek
hayâli, Türkiye’nin önünde yüksek bir amaç olarak inşâ edildi yıllarca. Bu
hayâlin odağına, Avrupa’da dilediğimiz gibi seyahat ve ticâret etmek konuldu. Hattâ
Gümrük Birliği’ne girişimizle bu hayâlin çok önemli bir adımını, âdeta eve arka
kapıdan girer gibi atmıştık. Çünkü Gümrük Birliği, özellikle ticârette
Türkiye’nin faydasına işleyen bir yapı ortaya koyuyordu.
İlk
üyelik başvurusunun sunulduğu günden sonra Avrupa Birliği, Türkiye için çok
çalışılması gereken bir sınavlar bütünü oldu. “Her şeyi yaptık, daha ne
istiyorsunuz?” dediğimiz zamanlar oldu. Ekonomimizi plânladık, hukukta gereken
adımları attık, bizden sonra başvuru yapıp da bizim içinden geçtiğimiz çileye
uğramayanlar, hattâ bizden iktisadî ve hukukî anlamda geride olanlar bile AB’ye
girdi, ama biz giremedik. Böyle olunca, “Almazsanız almayın, şimdi de biz
girmiyoruz” nazına oynadık.
Peki,
karşılıklı bu kadar nazlanmaya gerek var mıydı?
Biz,
Gümrük Birliği gibi bir tapuyu elimize almamıza rağmen, Avrupa Birliği’nin
önümüze sunduğu diğer imtihanlara odaklanmakla oyalandık. Sandık ki, Gümrük
Birliği sadece ticâretle ilgili, ah bir de Schengen Vizesi’ni alsak, çok daha
güzel olacak…
Schengen
elbette önemli bir ruhsat, ancak Türkiye olarak kendi kendimizi ne kadar
frenlediğimizi hiç düşündük mü? Kendimize kurduğumuz freni anlatmak için,
frenden yola çıkarak bir otomobil misâli vermek iyi gelecek…
İç
ve dış bütün üretimiyle bir otomobile sahip olmak istedik yıllarca. Nihâyet
TOGG ile şeytanın bacağını kırdık. 2022’de yerli ve millî aracına binmek
isteyen milyonlarca vatandaşımız var. Ancak hâlihazırda bir seri üretim
olmadığı için talebi karşılamak adına ikâme yollara yani piyasadaki mevcût
araçlara yönelmek zorunda alıcı.
Kovid-19
salgını ile aksayan üretim, bütün piyasaları etkiledi, enflasyon zirve yaptı.
Bu piyasalardan biri de ikinci el otomobil piyasası oldu. Yüzde yüz, hattâ iki
yüz oranında artan otomobil fiyatlarının salgın sonrasında hangi seviyeye
çekileceği bilinmiyor. Bu durumu gören Hükûmet, alıcıyı bazı teşvik ve
tedbirlerle yerli üretim araçlara yönlendirme yolunu seçti. Ancak gördü ki, bu
üretici ve dağıtıcı şirketler tarafından suiistimâl ediliyor, hem uygulamayı
geri çekti, hem de şirketlere ceza kesti.
Ancak
daha doğrusunu düşünerek, Türkiye’nin otomobilden tekstile, tarımdan
hayvancılığa bireysel ithâl alışverişin önünü açması, bu ülkeye çok daha fazla
kazandıracaktır.
Almanya,
otomobil üretiminin dünya devi. Ancak Almanya’da her birey, istediği ülkeden
ithâl otomobil getirebiliyor. Peki, Türkiye’de otomobil üretiliyor mu?
Üretiliyor muydu? Sahi, Türkiye’de kimi korumak ve beslemek için böyle bir
yasak getirildi de yurtdışından otomobil yahut herhangi bir pahalı ürün getiren
kişi “kaçakçı” sayılmaya başlandı? Tâ Gürcistan’dan Almanya’ya giderek otomobil
alan Gürcistan vatandaşları Türkiye’den geçerek ucuz ucuz otomobillerle bizim
yollarımızın tozunu attırırken, biz niçin hâlâ pahalı arabalara biniyor, dört
tekerleğe bir daire parası ödemekten vazgeçmiyoruz?
Türkiye,
Gümrük Birliği gibi bir nimeti Schengen sevdâsına ezdirerek kendisini
Avrupa’ya, Avrupa’yı da Çin’e mahkûm etmektedir. Çin gibi bir canavarın
doğmasında, hâlihazırda Türkiye’de işletilen zihniyetin vebâli vardır.
Bu
ülkenin insanlarının sokak sokak Avrupa gezmek gibi bir derdi yoktur. Ancak
Cumhuriyet kurulalı beri her gün semiren bir holdingi korumak için çıkarılmış
yasalardan kurtulma hakkı vardır. Yersiz, ölçüsüz, abartılmış vergiler yerine
Avrupa ile karşılıklı bireysel ve kurumsal alışverişin önünü açmalı,
komisyoncuların elinden bu ülkenin ekonomisini kurtarmalıyız!