
ÇOK sevgili, çok kıymetli, haktan, doğrudan, iyiden, güzelden yana olan engelli ve engelsiz okurlarımız…
Adresini yanlışın, dışlamanın, ayrımcılığın, aşağılamanın tam karşısında… Üretmenin, gelişmenin, hakkın, adaletin tam merkezinde… Dardakinin, zordakinin, mağdurun, mazlumun tam da yanında… Diyenlerin el ele vermesi lazım.
Ne için el ele vereceğiz?
Şunun için:
İnsanlık çok da eski olmayan yakın zamanlarda acı tablolara tanıklık etti.
Neymiş, ırkların temizlenmesiymiş, deyip yüz binlerce engelli öldürüldü.
Neymiş, eğitim göremezlermiş, deyip okullar yasaklandı.
Neymiş, çalışamazlarmış, deyip iş yeri kapıları engellilerin yüzüne kapandı.
Körle topalla da evlenilir miymiş, deyip yuva kurma hayâli bile düne kadar kurulamıyordu.
Neymiş, efendim, o lokanta, otel lüks imiş, müşteriler engellilerden rahatsız olurlarmış…
Neymiş, sokaklar, kaldırımlar, binalar öyle berbatmış ki sağlamlar bile yürüyemezlermiş, deyip evlere hapsedildiler.
Engellilerin mekânları okullar, parklar, oyun alanları değil, kalın iplerle bağlanıldıkları ahırlar oldu.
Peki, engelli insanları dışlayan yolları, kaldırımları, binaları, eğitim sistemini, iş yeri sistemini engelliler mi kurdu? Ulaşım sisteminden dışlanıp okula gidemeyince üretim sisteminden dışlanıp açlığa mahkûm olunca, sosyal alanlardan dışlanıp yalnızlığa, kimsesizliğe mahkûm olunca suçlu kim? Ancak her zaman onlar acı çekti, onlar adeta cezalandırıldı.
Haklar ve imkânlara kavuşmaya başlayınca neler oldu?
Eğitim sisteminde 500 binden fazla kardeşimiz, memuriyette 80 binden fazla, özel sektörde yüz binlerce, üniversitelerde 60 bin kardeşimiz yerini aldı. Hani eğitilemezlerdi, hani çalışamazlardı, hani toplumsal hayata katılamazdı!? Bu ülkenin, bu milletin engelli evlatları imkân bulunca olimpiyatlarda bayrağımızı göklere de çektirir, İstiklal Marşımızı da dünyaya dinletir Allah’ın izniyle. Tam bu arada ne oldu tahmin edin…
Tam, ülkemiz dünyanın en iyi ülkesi olacak, derken… Tam, Türkiye’de yaşamak bir şans, derken… Tam, hayatta biz de varız, derken… 6 milletvekili tutmuş, güya “istismarı önleyeceğiz” iddiasıyla, güya engelliye yerli araba veriyoruz diyerek engellileri evlere mahkûm edecek, eğitim hayatlarını, iş hayatlarını, sosyal hayatlarını dinamitleyen bir önerge veriyor…
Şimdi bu 6 imzacı Sayın Milletvekili’ne sesleniyorum:
Ey 6 imzacı Sayın Milletvekili! Madem iyi bir şey yaptınız, neden milletten saklı gizli şekilde hiçbir yerde görüşmeden Genel Kurul’da oylattınız?
Ey 6 imzacı Sayın Milletvekili! Madem Cumhurbaşkanımız’dan, milletvekillerinden, muhalefetten gizli saklı değildi de neden kanunun metnini ve önergenin gerekçesini açık açık yazmadınız? İstismarı önleyecektiniz de onu yazmaktan mı utandınız?
Ey 6 imzacı Sayın Milletvekili! Madem alnınızın akıyla bir kanun çıkardınız, madem millet için, devlet için iyi bir şey yaptınız, gelin burada anlatın… Seçim bölgelerinizde bunların önünüze konmayacağını mı sanıyorsunuz?
Soruyorum:
Bunu yaparak istismarı nasıl önlemiş oldunuz? Gelin anlatın da biz de öğrenelim.
Milletimizin hangi yarasına derman oldunuz? Öyle ya, siz bu milleti temsil ediyorsunuz. Bu millet size vekâlet verdi. Size vekâlet verenin huzuruna gelin işte… Devletimizin hangi işine yaradı?
Ey 6 imzacı Sayın Milletvekili! Bu yaptığınızla engellileri tekrar dört duvar arasına mahkûm ediyorsunuz. Okullardan, iş yerlerinden, toplumumuzdan uzaklaştırıyorsunuz.
Yeniden annelere minibüslerde “Madem çocuğun sakat, ne işin var sokakta?” cümleleri söylenir olacak.
Tekrar “Sakat adamın ne işi var okulda?” sözleri söylenmeye başlanacak.
Yine “Sokağa çıkıp da dünyanın çirkinliklerini mi göreceksin, boş ver!” nasihatları verilecek.
Ama yooook! Bu fakir de dahil, bu kitle oralardan geldi. Oraların nasıl olduğunu siz bilmezsiniz ama biz çok iyi biliriz. Bir daha oralara geri dönmeye hiç niyetimiz yok. Önce Allah’a, sonra Cumhurbaşkanımıza güveniyoruz. Kendisinin bizi yalnız bırakacağını hiç düşünmüyoruz. Biz de kendisini, arkadan iş çevirenlere karşı yalnız bırakmayacağız…