
HÂKİM Bey,
hiçbir gerekçe göstermeden çocuklarımın velayetini benden alacakmışsınız. Size
ne kadar kolay geliyor koyunun koynundan kuzularını çalmak, siz hiç anne
oldunuz mu Hâkim Bey?
Analık bambaşka bir şeydir Hâkim
Bey. Daha ilk günlerde, karnınızda sizden bir parçanın ayrılıp canlandığını
hissedersiniz. Onu kendi kanınızla beslersiniz. O içinizde kıpırdadıkça, kâinatın
merhametle ayakta durduğuna şahit olursunuz. Göğsünüze yavaş yavaş süt dolmaya
başlar, “rahmetin” nasıl “rahimden” geldiğini anlarsınız. “Rahmet, merhamet ve
rahim”… Bunlar, birbirlerinden türemiş kelimelerdir. Kelimler gibi duyguların da
anasıdır “rahmet” ve “merhamet”.
Analık merhameti olmasa,
vahşi bir kaplan yavrularını ağzında taşıyamaz. Analık merhameti olmasa, en
vahşi sırtlanlar yavrularını yalayarak emzirmez. Analık merhameti olmasa,
yavrularını karnında taşımaz kanguru, yük etmez sırtına maymunlar bile
yavrusunu…
Civcivlerine saldıran tilkiye
küçücük vücudunu siper ederek tilkinin üstüne saldıran anne tavuğu, canını feda
edercesine canhıraş bir cevvaliyetle güçlü kılan, yavrularına duyduğu analık
merhametidir. Ana demek, yavruları için bütün varlığını feda edecek, canını
ortaya koyarak yavrularına hami olacak mübarek varlık demek.
Ah Hâkim Bey!.. Çocuklarımı
benden alacakmışsın. Alırsan, kim sabah kalkıp onlara sıcak süt içirir?
Uyandıklarında gözlerini, alınlarını öperek dudaklarıyla ilk kirlerini kim
yalar, anadan başka onlar için kim üzülür, kim yanar?
Siz hiç ana oldunuz mu Hâkim Bey?
Yavrularımı benden almadan bir düşünün: Okuldan geldiklerinde üşümüş ayaklarını
elleri ile sarıp hohlayarak bağrına, göğsünün üstüne bastırıp o küçük
vücutlarını kim sarar, kim ısıtır? Benim yavrularıma, hangi kadın, kaç paraya
satar sevgisini?
Kaç paraya alınır ana sevgisi?
Siz hiç anne oldunuz mu Hâkim
Bey? İlk lokmalarını kolay yutsun diye ana öğütür lokmayı yavrusunun ağzına
vermeden de diş olur yavrusuna. Sırtında taşır ayak olur, bağrına basar atan
yürek olur, onun yerine üzülür, onun yerine sevinir yüreğine fer olur, yemeğini
yedirir el olur.
Ana nedir bilir misiniz Hâkim
Bey? Ana, kocaman bir yürek demektir. Dünyadaki bütün denizlere kaynak, bütün
toprağa bereket, sevgi üfleyen nefestir ana... Gökteki merhameti yere çeken
analık merhametidir. Yağmurlar damla damla rahmetle arzın üzerine yağarken
nasıl Yaradan’ın rahmetini hatırlatıyorsa, gözlerde yaş gördüğümde de anaların
şefkatini hatırlarım Hâkim Bey. Çünkü analar yalan ağlamaz, gökten Yaradan’ın
akıttığı rahmet kadar azizdir anaların yavruları için akıttığı gözyaşı.
Anaların yürekleri hep nemli kalır
O yağmurlar kadar pür ü pak,
o yağmurlar kadar rahmet doludur, evladın bütün yaralarına merhemdir o gözyaşı.
Yaşlı anaların, kuru kavruk elleri gibi değildir yürekleri. Yıllar, çileler
ellerini kuru kavruk yapar, acılar bellerini büker, ama anaların yürekleri hep
yumuşak, gözleri hep nemli kalır. Anaların yürekleri hiç kurumaz, hep rikkatli,
hep merhametli olur.
Evladı için, için için yağar
kendi yüreğine. Hiçbir fırtına alabora edemez onun merhamet yüklü gönül
gemisini, hiçbir rüzgâr sürükleyip götüremez evladına duyduğu sevgisini. Evladı
vefasız olsa da, kırsa da kalbini, o analık sevdası ile sarar içindeki bütün
kırıkları, canından can suyu verir kırılan dallara, bir duası ile güneşi bile
getirir evladının karanlık dünyasına. Ah Hâkim Bey! Analık öyle güçlü bir
duygudur ki, emin olun, arzı kaldırır ayağa…
Siz hiç ana oldunuz mu Hâkim Bey?
Yavrunuzun bir gülüşüne can verdiniz mi? Hele hasta olunca vücudundaki ateş
kalbinizi yakar, onun dışı yanar, sizin içiniz... Değil uykuyu, vücudunuzu hissetmezsiniz.
Yatağın kenarında sabaha karşı uyandığınızda kalbinizde korku olur “Uykusuzluğa
dayanamayıp bayılır gibi vücudum sızdığında, yavrumun üstü açılıp hastalığı
artmış mıdır?” diye.
Uykusuz gecelerin sabahında dermansız
vücudunuz, artık çift görmeye başlayan gözleriniz korku ile yavrunuza bakar.
Yavrunuz uyanmış, ateşi düşmüş, nemli saçları ve bir kuş nağmesi gibi “Anne”
diyen sesi, gülümseyerek bakan gözleri ile göz göze geldiğinizde bir neşe dolar
içinize, yaşam pınarından akan serin su dolanır bedeninize. Onun gülerek “Anne”
demesi, bütün uykusuz gecenizin yorgunluğunu unutturur. Minik elleri ile
yüzünüzü okşayan yavrunuzla şerha şerha can gelir damarlarınıza.
Hiç, hiç anne oldunuz mu Hâkim Bey?
Yavrumu benden alacakmışsınız…
Hangi sokağın betonuna oturup boynunu büker yavrum Hâkim Bey? Arkadaşları
analarının bağrına sığındıkça benim yavrum üşür. Kendi evladınızı düşünün: O, şımarık
kahkahalar atarken neden benim yavrumu ömür boyu ağlatacaksın Hâkim Bey?
Çocuklar şımarmak için bile analarından güç alırlar, hangi çocuk anasından ayrıyken
şen olur? O, artık anasız yaşayan boynu bükük bir öksüz, küçük yaşında hayatın
ezdiği bir yetim olur.
Anasız kuzular melemez Hâkim Bey,
anasız kuşlar şakımaz… Kuzusuz koyun süt vermez, kesilir kanı, dolanmaz da donar
vücudunda. Kuzu artık semirmez, dolanmaz dağlarda…
Yerdeki küçük gölgen
Hangi kanun, hangi sistem
yavruyu anasından ayırır, kaç milyara satılır ananın yüreği? Siz hiç ana
oldunuz mu Hâkim Bey? Analık bambaşka bir şeydir. Yavrun dünyaya geldikten
sonra, senden ayrılan parçanın büyümesini izler, parklarda sekerek gezmesini,
serpilip boy vermesini, büyüyüp okula gitmesini gözlersin. Onunla yeniden bebek,
yeniden çocuk, yeniden okullu olursun. O, aslında senin yerdeki küçük gölgen,
bedeninden ayrılan parçandır. Onun canı sıkıldığında senin ruhun, senin bedenin
cenderelerde gerilir, o neşeli olduğunda dünyadaki hiçbir nimet sana o kadar
haz veremez. Anaları, yavrularının sevinçten havaya zıpladığını izlemek kadar
hiç ama hiçbir şey mutlu edemez.
Evinde, eli yüzünde, yaşamaya
mecali kalmamış yaşlı anaya evladı içeri girip “Anacığım nasılsın?” dediğinde
bir izle Hâkim Bey... O ana nasıl canlanıp neşelenir, nasıl birden gençleşir,
nasıl birden bülbül gibi şakır… “Dur sana sofra kurayım” derken, aslında “Ne
yemeği oğul, ben senin bir nefesin için tekrar tekrar diriliyorum, senin için
yaşıyorum” demek istiyordur. Çünkü analara evlatsız yedikleri bal, zehir gibi
olur, geçmez boğazlarından. Evlatla yenilen kuru ekmek, bal olur, sadra şifa
olur…
Kendi gözyaşını bile, “O
mahzun olmasın” diye yüreğine akıtırsın, hüznü gözlerine haram kılarsın.
“Yavrum görüp üzülmesin” diye arkanı dönüp ağlar, kan kusarsın da ona dönüp
gülümser, için oyuk oyuk yara olup kanasa da “Yavrum hissedip üzülmesin” dersin.
Her daim vücudunu yavruna
siper eder, yoldan geçerken onu diğer tarafına alırsın “Olur da araba çarparsa
bana çarpsın, yavruma bir şey olmasın” diye. Depremde yavrusuna kapaklanıp
siper olan, kazalarda yavrusunu bağrına basıp kendini feda eden anaları hiç
okumadınız mı? Evlat candan öte candır Hâkim Bey, merhamet denizinin kaynağı
anadır. Bütün kavramlar, analık duygusu karşısında saygıyla eğilir. İnsanlığı
rahminde neşet ettiren anaları sakın hakir görme Hâkim Bey! Onların ahı arzı
kaldırır, dünyayı batırır...
Bu kadar kolay olmamalı,
hiçbir gerekçe olmadan, yavrular analarından ayırmamalı. Hâkim Bey! Alacaksan
evladımı, önce kır kalemini, yaz ölüm fermanımı…